CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun grup toplantısında ‘FETÖ’nün siyasi ayağı’nı açıklamasının ardından başlayan tartışma sürüyor. Karar gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, “İktidar, 17-25 Aralık 2013’ü milat olarak belirlemiş. ‘Niye?’ sorusunun cevabı karışık. Paralel Devlet Yapılanmasının Yargı – Emniyet ayağının ülkeyi sarsacak boyutta arzı endam ettiği tarih o tarih. O açıdan tabii ki önemli bir tarih. Nasıl gelindi oraya? Oraya gelişte, mesela falanca dersanede öğretmenlik yapan kişinin sorumluluğu ile örgütün devlet bünyesinde bu ölçüde yapılanmasına imkan hazırlayanın sorumluluğu aynı mı? İktidarın bu kadrodan en stratejik alanlarda yararlandığı aşikâr. Buna mecbur kaldığı savunması da anlamsız değil.” ifadesini kullandı.
Taşgetiren, “Ne istedilerse verilmiştir.’ Uzunca bir dönem birlikte operasyon yapılmıştır. Bu operasyonların askeri cenahta önemli bir kesimin tasfiyesi anlamına geldiği de vakıadır.Bu işlerin Örgüt’ün Emniyet – Yargı elemanlarının ‘kumpas’ türü hukuk dışı uygulamaları ile gerçekleştiği de bilinmektedir. Bu dönemin mağduriyetleri ‘Askeri vesayet’in tasfiyesi gerekçesiyle ‘iş kazası’ muamelesine tabi tutulmuştur. Her bakanlıkta bir ‘Örgüt imamı’nın bulunduğu dönemler yaşanmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde bile Örgüt adına bir ‘İmam’ın bulunduğu ifade edilmiştir.” görüşünü savundu.
Taşgetiren yazısında şunları kaydetti:
Ak Parti iktidarı dönemine gelindiğinde tam da bu noktada iktidarın ihtiyacı ile bu yapının hesabı birbiri ile örtüşmüş, evet tam o ifade ile “Devletin kılcal damarları”na nüfuz edilmiştir.
Bu birliktelikle Ak Parti’nin de “Askeri vesayet” setlerini aştığı bir vakıa değil midir?
Özetle 17-25 Aralık’a geliş, beslenip büyütülen bir yapının canavara dönüşmesinin hikayesidir.
Bu süreç iktidar tarafından “Saflık”la izah edilmiş, “Allah affetsin”le bağlanmıştır.
Belki de iktidarın bu ilişkilerine bakıp örgütle temas kuran insanlar diyor ki: “Siz bunca istihbarat kaynağınızla örgütü göremediniz, örgütü besleyip büyüttünüz, “Safmışız”la “Allah affetsin”le işi bağladınız, neden bizim payımıza cezaevi, devletten ihraç, terör örgütü ile iltisak düşüyor?
İşte bu, uzunca süredir Türkiye’yi sarsan yargı sancısını doğuran sorudur. Yargının kimyası olağanüstü sürecin yansımaları ile enfekte olmuştur. Devlet – Toplum ilişkileri ciddi yara almıştır.
İktidar henüz bu soru ve bu sancı ile yüzleşmiş değildir.
Muhalefet işi gücü bırakıp FETÖ savunması yapsa, -ki bu mümkün değildir- bunun kıymet-i harbiyesi nedir ki?
Ama iktidar gücüyle yaptığınız her hamle bir yapıyı bin misli büyütebilir. 7 Şubat, 17-25 Aralık operasyonu da, 15 Temmuz darbe girişimi de, maalesef örgütün geçen süreçte ne kadar cür’etkar hale geldiğinin göstergesidir. Örgüt o hale gelinceye kadar olan biteni görmemek de, o tırmanışa geçit vermek de hem ciddi özeleştiri, hem de sıradan halk kitlelerini anlamayı gerektiren hallerdir. En azından özeleştiri…
Yazının devamı için tıklayın