Karar yazarı Mehmet Ocaktan, güncel gelişmelere karşın "İslam’da her şeyin çözümü var, Batı demokrasilerinin reçetelerine ihtiyacımız yok” gibi açıklamalar yapanlara tepki gösterdi. Ocaktan, "İslam’da her şey var' demek meseleyi çözmüyor" diyerek, "Kendimizi kandırmayalım, modern dünyada dini düşüncede ciddi bir yenileşme yaşanmadığı sürece sorunlarımızı çözmek mümkün değildir" ifadesini kullandı.
Ocaktan'ıon "Her şeyin çözümü İslam’da var’ demek çözüm için yeterli mi?" başlığıyla (13 Ağustos 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
İslam dünyasının halihazırda içinde bulunduğu trajik halin tespiti, asla onları karalama düşüncesinin bir ürünü olamaz. Sonuçta biz de bu dünyanın bir parçasıyız, kabul etsek de etmesek de ortaya çıkan manzaradan hepimiz mustarip durumdayız. Herhalde hiçbirimiz kendi nakısalarımızı konuşmaktan mutlu olmayız, ama bir şekilde gerçeklerle yüzleşmek zorundayız.
Ne zaman Müslüman dünyanın yaşadığı problemler gündeme gelse ya da gelişmiş dünya ile karşılaştırılması yapılsa hemen defansa çekilip “Geçin bunları, İslam’da her şeyin çözümü var, Batı demokrasilerinin reçetelerine ihtiyacımız yok” mealinde itirazlar yükseliyor.
Evet, elbette din hayatımızın her anını kuşatan, güzelleştiren kapsamlı bir rahmet. Dolayısıyla Batı’daki pozitivizmin rüzgarlarıyla savrulmamız gerekmiyor. Ama bu dini sadece şekillere, ritüellere hapsederek hayatın dışına itmek anlamına da gelmemeli. Çünkü din hayatın her alanına cevap veren, sorunlara çözüm getiren bir dinamizme sahiptir. Bu yüzden de din bağlamında ürettiğimiz bilgilerin, modern dünyada bir karşılığının olması, hayatın dinamizmine tekabül etmesi gerekiyor. İslam’ın kapsamlı bir rahmet dini olmasının hikmeti de budur zaten.
Peki bugün Kur’an ve Hz. Peygamberin sünneti ile hayatımız arasındaki bağın yeterince güçlü ve canlı olduğunu söyleyebilir miyiz?
Elbette hayır... Her vesileyle “Her şeyin çözümü İslam’da var” diyerek övünmemize rağmen, bugün Müslüman dünyada insan haklarından özgürlüklere, hukukun üstünlüğünden işçi haklarına, kadın ve çocuk haklarından sosyal adalete kadar pek çok alanda ciddi sorunlar var ve bu konuda umut veren bir gelişme işareti de yok.
Batı dünyasını hiç sevmeyebiliriz, sevmek zorunda da değiliz. Ayrıca Batı’nın geçmişteki günahlarını da biliyoruz. Ama bütün bunlar, bizim mükemmel olduğumuz anlamına gelmiyor. Kabul etmek gerekiyor ki Batı dünyası kendi içinde uzun yıllara dayanan mücadeleler sonucunda insan haklarında, işçi haklarında, özgürlüklerde, hukukun üstünlüğünde ciddi mesafeler kaydetti. Eğer bugün Türkiye’de bile işçiler sendikalar aracılığı ile emeklerinin karşılığını almak için mücadele verebiliyorlarsa, bu Batı’daki sendikal mücadelenin sonucudur. Kadın-çocuk hakları ve çevre konusundaki pozitif gelişmeler de yine Batı demokrasilerinin bir ürünüdür.
Hiç komplekse kapılmaya gerek yok, biz başaramadık onlar başardı. Eminim ki bugün Türkiye dahil bütün İslam ülkelerindeki camilerde imamlar Hz. Peygamberin “İşçinin ücretini alnının teri kurumadan veriniz…” hadisini okumaya devam etmektedirler. Bu hadis, Batı’daki sendikal mücadele verilmeden önce de vardı, ama ne yazık ki İslam toplumları işçilerin haklarını teminat altına alan bir sistem geliştiremediler. İslam ülkelerinde halen de işçi ve kadın haklarının yeterince geliştiğini, temel hak ve özgürlüklerin teminat altına alındığını söylemek maalesef mümkün değildir.
Çünkü Müslümanlar Kur’an’ın ve Hz. Peygamberin evrensel mesajını dünyanın değişen şartları içinde yorumlayıp, hukukun üstünlüğüne dayalı bir yönetim modeli inşa etmeyi başaramadılar.
Yeri geldiğinde insan haklarının da, işçi ve kadın haklarının da “en iyisi bizde var” diyerek övünmeyi pek seviyoruz. Ama tarihi tecrübeler gösteriyor ki, Batı’da bu hakların verilmesinden sonra İslam ülkelerinde ancak küçük çaplı iyileştirmeler sağlanabilmiştir. Demek ki “İslam’da her şey var” demek meseleyi çözmüyor, çünkü önemli olan İslam’ın evrensel mesajını hayatla buluşturmaktır.
Kendimizi kandırmayalım, modern dünyada dini düşüncede ciddi bir yenileşme yaşanmadığı sürece sorunlarımızı çözmek mümkün değildir. Her zaman olduğu gibi yine İslam’ın evrensel mesajıyla övünürüz ama Batı demokrasilerinin ortaya koyduğu bilimsel ve teknolojik gelişmelerin arkasından koşmaya devam ederiz...