Karar gazetesi yazarı Mehmet Ocaktan, ailesinin zoruyla kaldığı cemaat yurdunda gördüğü baskılar ve gelecek baskısını nedeniyle tıp fakültesi öğrencisi Enes Kara'nın yaşamına son vermesine ilişkin olarak, "Cemaat ve tarikat yapılarında ortaya çıkan hataların, pisliklerin halının altına süpürülerek “aman bizim mahalle zarar görmesin” anlayışını kabul etmek de mümkün değildir. Ne yazık ki bu hastalıklı anlayış sadece dindarlar adına bir utanç tablosu oluşturmakla kalmıyor, aynı zamanda dinle insanlar arasındaki bağı da zaafa uğratıyor" düşüncesini dile getirdi.
Ocaktan yazısında, "Kuşkusuz yüzyıllık bir partinin bir anda değişmesi o kadar kolay olmuyor. Aslında son beş yılda CHP’nin değişim yönünde attığı adımlar dikkate alındığında hiç de azımsanacak bir durum değil. Ancak parti içindeki ulusalcı kesimlerin ve özellikle de CHP’nin hiterlandında yer alan medyadaki Ortodoks yapıların Kılıçdaroğlu’nun değişim çizgisini içselleştirdiğini söyleyemeyiz. Mesela şu günlerde bir cemaat evinde hayatına son veren Enes Kara adlı gencin yürek yakıcı durumu… Kılıçdaroğlu bu olay üzerinden cemaat ve tarikatlara karşı gerekli bir tavır ortaya koymadığı için CHP içindeki ve etrafındaki sol kesimler tarafından şiddetle eleştiriliyor." ifadesini kullandı.
Ocaktan şunları kaydetti:
"Maalesef özellikle Ortodoks solun ezberleri hiç değişmiyor. Bir gencin hayatı üzerinden başlayan tartışmalar, anında cemaatler vesile kılınarak toptan dindarları rencide edecek bir noktaya uzanıveriyor… Oysa cemaat ve tarikatlar dünyanın her yerinde vardır, var olmaya da devam edeceklerdir. Dolayısıyla bu yapıların yok ederek sorunları çözemeyiz. Esas vahim olan eğitim gibi çok önemli bir konuda gerek devlet kurumlarının, gerekse sivil yapıların denetimsiz bırakılmasıdır.
Ancak hemen belirtmek gerekiyor ki cemaat ve tarikat yapılarında ortaya çıkan hataların, pisliklerin halının altına süpürülerek “aman bizim mahalle zarar görmesin” anlayışını kabul etmek de mümkün değildir. Ne yazık ki bu hastalıklı anlayış sadece dindarlar adına bir utanç tablosu oluşturmakla kalmıyor, aynı zamanda dinle insanlar arasındaki bağı da zaafa uğratıyor.
İtiraf edelim ki geldiğimiz noktada bütün kesimlerin yıllardır gelenekselleşmiş ezberlerini görmezden gelerek yol almamız ve de bir değişimi gerçekleştirmemiz pek mümkün gözükmüyor.
Çünkü Türkiye’deki Ortodoks sol’la Ortodoks İslamcılar ya da muhafazakarlar arasında çok fazla bir fark yok. Her iki tarafın da her zaman itaat edecekleri kutsal liderleri var, halının altına süpürmekte bir beis görmedikleri günahları var. Dolayısıyla bütün kesimlerin, sadece karşı mahalleyi taşlamaktan vazgeçip kendi içlerinde gönüllü bir özeleştiri yapması şart."