Gündem

Karaman: Bakıyoruz; koalisyon kurmaları düşünülen partilerden biri Kürt milliyetçisi, Marksist, ateist!

'İnşaallah tabanların tepkisi engel olur da bu felaket gerçekleşmez'

19 Haziran 2015 13:30

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a yakınlığı ile bilinen ve AKP cenahının görüşlerini dikkatle takip ettiği ikahiyatçı Prof. Hayrettin Karaman, koalisyon senaryolarına ilişkin olarak, "Şimdi bakıyoruz: Koalisyon kurmaları düşünülen partilerden biri Türk milliyetçisi, biri Kürt milliyetçisi, Marksist, ateist, biri Kemalist, denenmiş ve zararlı olmuş bir ideolojinin peşinde koşuyor, biri de kendi ifadesi ile muhafazakâr demokrat; demokrasiden vazgeçmiyor ama bizi biz yapan değerlere dönmek ve bunları korumak da istiyor. Bu partilerin milyonları bulan tabanları var; yani halk da böylesine bölünmüş" dedi. 

"Şimdi bu zıt kardeşler bir araya gelecekler, memleketin yararına olan bir yönetimi birlikte gerçekleştirecekler, öyle mi!?" diye soran Karaman, "İnşaallah tabanların tepkisi ve gelecek düşüncesi engel olur da bu felaket gerçekleşmez" ifadesini kullandı.

Karaman'ın Yeni Şafak'ta "Demokrasi koalisyon ve Türkiye" başlığıyla yayımlanan (19 Haziran 2015) yazısı şöyle: 

İnsanoğlu birçok şey icad ettiği gibi kalkmış bir de din icad etmiştir. Din Allah tarafından bildirilen bir hayat nizamı olması gerekirken beşer tarafından icad edilmiş dinler de iki çeşittir: Biri tamamen uydurmadır, diğeri ise aslı vahye dayanan sahih bir dinin yine beşer eliyle bozulması ve aslına benzemeyen bir dinin ortaya çıkması şeklinde olur.

Aslını bozarak yaptıkları dinlerin bir kısmında ve daha meşhur olarak Hristiyanlıkta, Allah adına konuşan, yetki kullanan ve hüküm veren din adamları olmuş ve bunlar devletleri de yönetmeye kalkışmışlar; bu yönetim biçimine teokrasi denmiştir. İslam siyaset düzeninin teokrasi ile uzaktan yakından benzerliği yoktur; halife Allah'ın değil, peygamberin, peygamberlik dışında kalan bazı vazifeleri bakımından halefidir, Allah ve peygamber adına konuşamaz, herkesi bağlayan Kur'an ve Sünnet onu da bağlar, her alimin hakkı olan ictihad onun da hakkıdır.

İnsanoğlu teokrasiden, müstebit kral ve imparatorlardan, aristoklardan, anarşiden çok çekmiş, hak dinin düzenini bulamayan ve ona dönemeyenler demokrasiyi icad etmişler.

Demokrasinin de birçok problemi var, başında temsil konusu geliyor. Demokrasi sözde halkın iradesine dayanıyor, ama bir ülke vatandaşlarının tamamının iradelerini bir noktada toplamak imkanı yok; nerede ise birey kadar fikir, arzu ve irade vardır. Başka çare bulunamadığı için, her noktada değil de belli noktalarda birleşmiş çoğunluğun iradesi yönetime hakim olmuş, bu iradeye muhalif olan azınlıklar ise “biz de temsil edilelim” diye çeşitli çarelere başvurmuşlardır, vuruyorlar. Medya, STK'lar, koalisyon vb. yollarla temsil ne kadar genişletilse istikrar o kadar zarar görüyor, istikrar ne kadar öncelense temsil o kadar daralıyor; bu kısır döngünün çaresi bulunmuş değildir.

Halkın iradesinin birleşeceği “belli noktalar, konular” en önemli problemi teşkil ediyor. Eğer bir ülkenin dini, kültürü, medeniyeti ve bunlardan beslenen politikalarının esaslarında ittifak yoksa ülkenin hayrına olacak birleşmeler, birlikte karar alıp yönetmeler imkansız hale gelir. İşte bizim temel çıkmazımız da buradadır.

Cumhuriyet devrimi, saltanatın yerine “İslam cumhuriyeti”ni değil, laik demokratik cumhuriyeti getirmiştir. Laiklik de uzun yıllar “din düşmanlığı, din karşıtlığı, dini cemiyetin ve ferdin hayatında azaltma politikası ekseninde uygulanmıştır. Ayrıca bu devrimi yapan kadro kültür ve medeniyet değiştirmeye karar vermiş, asırlarca içinde yoğrulduğumuz değerler sistemini terk ederek onun yerine Batı kültür ve medeniyetini yerleştirmek için olanca gayretini sarfetmiştir.

Küçük bir anekdot olarak zikredeyim: 1940'lı yıllarda ilkokul öğrencisi idim, bir öğretmenin ağzından bir kere olsun müspet manada İslam, Allah, Peygamber kelimesini duymadım, ama başımızda bay ve bayan öğretmenlerimiz olduğu halde bizi halk evine götürerek dans etmeyi öğretmişlerdi.

Bu insan tabiat ve fıtratına, normal gelişme ve değişme kurallarına aykırı olan devrim macerası toplum içinde büyük yarıklar meydana getirdi. Öyle ki, farklı gruplar birbirinin yazısını ve dilini bile bilmez ve anlamaz oldular da mecburen iyi eskiler kötü yenileri öğrenmek durumunda kaldılar.

Şimdi bakıyoruz: Koalisyon kurmaları düşünülen partilerden biri Türk milliyetçisi, biri Kürt milliyetçisi, Marksist, ateist, biri Kemalist, denenmiş ve zararlı olmuş bir ideolojinin peşinde koşuyor, biri de kendi ifadesi ile muhafazakâr demokrat; demokrasiden vazgeçmiyor ama bizi biz yapan değerlere dönmek ve bunları korumak da istiyor. Bu partilerin milyonları bulan tabanları var; yani halk da böylesine bölünmüş.

Şimdi bu zıt kardeşler bir araya gelecekler, ülkenin temel meselelerinde aynı görüş ve kararı benimseyecekler, milletin ve memleketin yararına olan bir yönetimi birlikte gerçekleştirecekler, öyle mi!?

Buna inananlar ve bunu bekleyenler var; onlara bir diyeceğim olamaz, ama ben daha ilk günden partiler adına konuşanlara bakıyorum da o bekleyenlere katılamıyorum. Ak Parti dışındaki partileri koalisyona itecek bir amil intikamdır, devr-i sabık uygulamasıdır, maddi ve manevi kazanımları zayi etmektir, sonuç olarak yapmaya değil, yıkmaya devamdır.

İnşaallah tabanların tepkisi ve gelecek düşüncesi engel olur da bu felaket gerçekleşmez.

Keşke bu muhalif partiler intikamı öncelemeden bir araya gelip koalisyon hükümeti kurarak ortak tercih ve kararlarına göre makul ve meşru bir yönetim tecrübesi ortaya koysalar da “Halep orada ise arşın burada” kuralına göre herkes boyunun ölçüsünü alsa!