Mahfi Eğilmez*
Küreselleşme, sermaye hareketlerinin bütün dünyada serbestleşmesine, sermaye hareketlerinin serbestliği de kapitalist sistemin son konjonktürel yükselişine yol açtı. Gelişmiş ülkelerde biriken fazla sermaye, sermaye akımlarının serbestleşmesi sonucunda gelişme yolundaki ülkelere aktı. Geçmişte gelişmiş ekonomilerden gelişme yolundaki ekonomilere bu çapta bir kaynak akışı yaşanmamıştı. Bu akımı tetikleyen iki gelişmeden birisi yukarıda değindiğim gibi sermaye hareketlerinin serbest kalmasıdır. İkincisi ise Sovyet blokunun dağılması sonucu bu ekonomilerin kapitalist sermayenin yeni pazarı haline gelmesidir.
Aşağıdaki grafik çeşitli bölgelerdeki gelişme yolundaki ekonomilere 1980 – 2009 yılları arasında net sermaye akımlarındaki gelişmeyi gösteriyor (Kaynak: Atish R. Ghosh, Mahvash Saeed Quereshi, ‘What Drives Surges in Capital Flows’, 26 January 2012, Vox CEPR’s Policy Portal.)
Küreselleşme ve sermaye hareketlerinin serbest kalması sonrasında gelişme yolundaki ekonomilere doğru yaşanan sermaye akışkanlığı artışı grafikten açıkça görülebiliyor.
Teorik olarak sermaye hareketlerinin serbestliği tahsis etkinliğini, verimliliği ve sonuçta ekonominin büyümesini artırarak sisteme yararlı olacak bir hamle olarak kabul edilir. Bu yaklaşım ilk bakışta doğru olsa da bu sonucu elde edebilmek için altyapının sağlam olarak hazırlanmış olması gerekir. Eğer altyapı sağlam olarak hazırlanmamışsa bol paranın yaratacağı pek çok sorun ortaya çıkabilir.
Başta Uzakdoğu ülkeleri olmak üzere birçok ülke, sermaye akımlarının artmasından yararlanarak inşaat sektörünü kullanmaya ve bu yolla ekonomik büyümesini hızlandırmaya yöneldi. Gelişme yolundaki birçok ekonomi gibi Türkiye de bu akıma kendini kaptıran ekonomiler arasında yer aldı. Bir yandan sermaye akımlarını çekerken bir yandan da inşaat sektörünü kullanarak büyümeyi sağladı. Buna karşılık giderek artan sermaye akımlarının bir gün kesilmesi ya da azalması halinde bu bağımlılığın nasıl bir alternatifle dengelenebileceği konusu ihmal edildi.
Küresel krizde üçüncü aşamaya ne zaman gireriz?
Küresel krizin ABD’de ortaya çıktığı, henüz Avrupa’ya sıçramadığı dönemde çeşitli yazdığım yazılarımda ve konuşmalarımda küresel krizin üç aşamalı bir kriz olacağı yolundaki öngörümü dile getirdim (Radikal Gazetesindeki iki makalemin linkleri metnin sonunda yer alıyor.) Bu öngörü çerçevesinde ABD ile başlayan küresel kriz Avrupa’ya yayılacak, oradan da gelişme yolundaki ekonomilere sıçrayacak diye düşünüyordum. Bu düşüncem zaman içinde doğrulandı. Küresel kriz ABD’de başladı, bir süre sonra oradan Avrupa’ya sıçradı, şimdilerde gelişme yolundaki ekonomilere yayılıyor. Özellikle Çin’de başlayan yavaşlama ve diğer birçok gelişme yolundaki ekonomide ortaya çıkan sıkıntılar bunun en önemli göstergesi.
Küresel krizin gelişme yolundaki ekonomilere sıçrayacağına ilişkin düşüncemin altında yukarıda sözünü ettiğim yabancı kaynak bağımlılığını dengeleyecek bir çabanın ortaya konulmamış olması ve 1990’larda başlayan büyük sermaye akımının artık sonuna geldiğimize ilişkin tahminim yatıyordu. Buna karşın sermaye akımları, biraz hız kesse de, gelişmiş ekonomilerin uygulamaya koyduğu parasal genişleme programlarıyla tahminimden daha uzun süre devam etti. Hala da iyi kötü devam ediyor. Ne var ki bu akımlar sonsuza dek böyle sürmeyecek. Fed’in parasal gevşemeye son vermesi ve artık faiz artırma aşamasına gelmiş olması, Avrupa Merkez Bankası’nın da eninde sonunda aynı noktaya gelecek olması bir süre sonra sermaye akımlarının hızla düşeceği anlamına geliyor. Zaten son dönemde sermaye akımlarında düşüş eğilimleri ortaya çıkmaya başladı. Bundan sonraki aşamada likidite akımı, gelişmiş ekonomilerden gelişme yolundaki ekonomilere doğru değil, gelişme yolundaki ekonomilerden gelişmiş ekonomilere doğru olacak. İşte o noktaya geldiğimizde de küresel kriz üçüncü aşamasına geçmiş ve gelişme yolundaki ekonomilerin krizi başlamış olacak.
Üçüncü aşama döngüsel bir krize yol açarak kapitalizmin sonunu getirebilir mi?
ABD ve Avrupa, küresel ekonominin yaklaşık beşte ikisi büyüklüğünü oluşturuyorlar. İkisi aynı anda krize girmiş olsaydı neden oldukları krizin büyüklüğü küresel sistemde çok daha büyük bir depreme yol açacaktı. Öyle olmadı. ABD toparlanmaya geçtiğinde Avrupa krizi başladı. Dolayısıyla küresel sistemde etkiler beşte bir ile sınırlı kaldı. Buna karşılık gelişme yolundaki ekonomiler küresel ekonomide, sistemin yarısı dolayında bir ağırlığa sahip bulunuyorlar. Dolayısıyla bunlarda çıkacak bir kriz ABD ve Avrupa’nın yaratabileceği krizin toplamından çok daha ağır hasarlar yaratabilir ve bu çapta bir kriz dönüp yeniden ABD ve Avrupa krizi yaratarak kriz döngüsünü yeniden başlatabilir.
Aşağıdaki şema küresel krizin döngüsel bir görünüm alması halinde ortaya çıkacak durumu gösteriyor.
Eğer gidişat şemada gösterdiğim gibi olur ve gelişmekte olan ekonomilere sıçrayacağını düşündüğüm küresel kriz o aşamada durdurulamazsa bu kez en başa dönerek krizi en baştan tetikleyecek konuma gelebilir. Ve eğer bu tür bir gelişme yaşanırsa tarihte ilk kez bir krizin ‘kriz kısır döngüsü’ yaratarak sürgit devam ettiğini görebiliriz.
Kapitalizm, ekonomik sistemler içinde en esnek, en uyumlu olanıdır. Öylesine uyumludur ki kriz halinde dönüp sosyalizmin yöntemlerini bile sisteme monte edebilmektedir. Bugüne kadar irili ufaklı bütün krizleri bu esnek ve uyumlu yapısı sayesinde atlatmayı başardı. Ama unutmamak gerekir ki önceki krizlerin hiçbiri küresel kriz değildi. Çünkü kapitalizm, 2000’ler öncesinde küresel bir sistem değildi. O nedenle de eski krizler küresel döngü yaratmadan çözümlenebiliyordu. Kapitalizmin krizinden etkilenmeyen ya da daha az etkilenen ekonomiler vardı. Örneğin şemada yer alan bazı Avrupa ekonomileri, bazı Asya ve Uzakdoğu ekonomileri kapitalist sisteme entegre değildi. Dolayısıyla krizin ucu oralara gelip kalıyor, devre tamamlanamıyordu. Kapitalizm bugün artık küresel bir sistem yani bütün ekonomiler devrenin parçaları olarak yer alıyorlar. Kapitalizmin artık bütün dünyayı kapsaması, devre dışında kalıp da krizi dengeleyebilecek ekonomi bulunmadığını bize gösteriyor. İşte bu yüzden küresel kriz bir döngüsel krize dönüşebilme potansiyeline sahip bulunuyor. Eğer böyle bir döngüsel krize dönüşürse içinden çıkılmaz bir hal alabilir.
Büyüdükçe, yaygınlaştıkça esnekliğini kaybeden kapitalizm ilk kez çökme olasılığına yakın bir görünüm içinde bulunuyor.
Bu yazı mahfiegilmez.com'da yayımlanmıştır.