Ekonomi

'Kapitalizm dertlere deva değil'

Liberal piyasa ekonomisinin fikir babaları küreselleşmenin bütün dünyaya refah artışı bahşedeceğini söylüyorlardı. Ama milyarlarca insan hâlâ fakirlik çekiyor

12 Temmuz 2012 19:23

Son kriz, kapitalizmin dertlere deva olamayacağını gösterdi. İnsan onuruna yaraşır bir ekonomik düzen kurulamaz mı? Kurulsa, nasıl bir düzen olur? Bavyera’nın Tutzing Akademi'sinde uzmanlar bu sorulara yanıt aradı.

Son 20, 30 yılda dünya çok değişti. Küreselleşme devri başladı. Artık sermaye, mal ve hizmetler çok daha rahat yer değiştirebiliyor. Aynı zamanda uluslararası rekabete dayanıklı olabilmek için milli ekonomiler üzerindeki baskı da arttı.

Liberal piyasa ekonomisinin fikir babaları küreselleşmenin bütün dünyaya refah artışı bahşedeceğini söylüyorlardı. Ama milyarlarca insan hâlâ fakirlik çekiyor, içecek su bulamıyor, tıbbî bakımdan ve eğitimden yoksun yaşıyor. Çevre tahribatı da endişe verici boyutlara vardı. Bu sorunların çaresi ne olabilir?

Aynı zamanda Club of Rome üyesi de olan Ulm Üniversitesi öğretim üyelerinden Profesör Franz Josef Radermacher karanlık bir tablo çiziyor. Yıllardır sosyal ve ekolojik standartlara uyulduğu bir piyasa ekonomisi modeli için uğraş veren Radermacher hükümetlerin yasamada küresel ekonomik gelişmenin gerisinde kaldığını ve bunun sonucunda da demokrasinin içinin boşaltıldığını şöyle anlattı:

“Dünya ticaretini uluslararası sözleşmelerle düzenleyen Dünya Ticaret Örgütü'nü kurmuşuz ama teşkilatın kuralları bizi, çocukların esaret içinde ürettikleri malları satmaya zorluyor. Oysa Birleşmiş Milletler bünyesinde çocukların çalıştırılmasını yasaklayan anlaşmalara imza atmış olan da biziz. Ama ticaret anlaşmalarına göre bu malların ticaretini yapmazsak, kendimizi tahkimde buluyoruz. Bu mantık çizgisinde dünyamız aslında kimsenin arzulamadığı şeylere sahne oluyor.”

1980'li ve 90’lı yıllarda liberalleşme başladığında Batılı demokrasiler, bir daha kontrol altına alamayacakları bir gelişmeyi hızlandırdıklarını fark edememişler miydi? Radermacher bu konuda, “Bu noktada milli demokrasilerin savunma gücü kalmamıştı. Küresel açıdan makul olanı kararlaştırma iradesi de yoktu. Herkes küreselleşmenin kendilerinden teğet geçmesinden endişeliydi. Dünya ekonomisinden tecrit olmaktan korkuluyordu. Sonunda en iyi ikinci çözümde karar kılındı. En iyi çözümü, yani insan onuruna uygun küresel ekonomik düzene geçilmesini hiçbirimiz tartışmak istemedik", dedi.

 

Küresel İlkeler tutmadı

 

Ok yaydan fırlayınca asgari standartlar koymak zorlaştı. Eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan 1999 yılında özel sektöre asgarî bir takım prensipler getirmek üzere "Küresel İlkeler Sözleşmesi" (Global Compact) adı altında bir girişimde bulundu. Fransa’da öğretim üyeliği yapan sosyolog Julia Rohloff, Annan’ın, aynı zamanda değişime dinamizm kazandırmak için bu öneriyi yaptığını söylüyor.

Rohloff'a göre ilk hedef, özel şirketlere insan ve işçi haklarını, çevrenin korunmasını ve şirketler bünyesindeki yolsuzlukla mücadeleyi benimsetmek, ikincisi ise, özel sektörün katkısıyla daha insanca bir dünya hedefine yaklaşmaktı.

Küreselleşmeyi daha sosyal ve çevreyle uyumlu hale getirmeyi amaçlayan "Küresel İlkeler Sözleşmesi"ne binlerce kuruluş destek veriyor ama sözleşmenin katılanlar açısından bağlayıcılığı yok. Sadece niyet açıklamasında bulunmak yetiyor. Böyle olunca da, kontrol ve yaptırım mekanizmaları işletilemiyor. 2010 yılında "Küresel İlkeler Sözleşmesi"ni bu zaaflarından dolayı eleştiren Birleşmiş Milletler teşkilatı bile kendi inisiyatifine güvenemiyor.

 

Ekonomik vicdan noksanı

 

İktisat Ahlâkı dersleri veren Profesör Michael Asslaender, "Küresel İlkeler Sözleşmesi"ne katılışın isteğe bağlı kılınmasında kasıt olabileceğini belirtti.

Asslander, “Bu gelişmeyi bütün Avrupa’da gözlemlemek mümkün. Avrupa Birliği Komisyonu’nun Yeşil Kitabı’nda özel şirketlerin sosyal sorumluluğundan söz ediliyor. Ancak ekolojik ve sosyal esaslara uyulması isteğe bırakılıyor. Ama komisyon bunu, ek harcamalardan kurtulmak ve boşluğu özel şirketlere doldurtmak için de bunu yapmış olabilir" diye konuşuyor.

Ekonomik liberalleşmenin olumlu yanlarının olduğu da inkâr edilemez. Aksi takdirde Çin ve Hindistan gibi ülkeler bugünkü gelişmişlik düzeyine erişemezdi. Ancak her iki ülkedeki zengin-fakir farkı dünyanın başka hiçbir yerinde yok.

Franz Josef Radermacher son yıllardaki muazzam değişikliklere rağmen Avrupa’nın hâlâ tutarlı bir konsept geliştiremediğini ve anlaşıldığı kadarıyla her şeyi olduğu gibi bırakmaya niyetlendiğini söyledi. Radermacher bu yüzden de Avrupa’nın, en büyük kazanımlarından biri olan sosyal ahengi tehlikeye attığını sözlerine ekledi. (Deutsche Welle Türkçe)