Son günlerde 'solcuların kendi aralarındaki hesaplaşma olduğu' yönündeki yorumlarla tekrar gündeme gelen 1977 kanlı 1 Mayıs olayları, tanıkları tarafından tekrar masaya yatırıldı.
DİSK Genel Başkanı Erol Ekici, 1 Mayıs 1977 tartışmasına ilişkin, "Geçmişte 'kontrgerilla' olarak adlandırılan güçlerin günümüzdeki sözcülüğüne soyunanlar, 77 katliamının arkasındaki komplolar ve siyasi tezgahları solu karalama kampanyası eşliğinde çarpıtarak yeniden gündeme taşımış durumda" dedi.
DİSK tarafından, son günlerde 1 Mayıs 1977'de yaşananların nedenine yönelik yapılan tartışmalar hakkında tanıkların katıldığı bir basın toplantısı düzenlendi.
Toplantıda konuşan Ekici, tarihi gerçeklerin çarpıtılıp ters yüz edilmesine ve o gün hasır altı edilen gerçeklerin bugün yeniden tarih yazımına girişenler tarafından tahrif edilmesine karşı çıkmak amacıyla bir araya geldiklerini söyledi.
DİSK'in "1 Mayıs 77 suçluları yargılansın" kampanyasının ve 12 Eylül yargılamalarının göstermelik de olsa başladığı bir dönemde, 1 Mayıs 1977'de çıkan olaylardan solcuların suçlu olduğu iddiasının ortaya atılmasının manidar olduğunu söyleyen Ekici, "Katliamı kontrgerillanın yaptığına dair somut bir delil yok' demeleri ise başlı başına bir komedidir. Geçmişte 'kontrgerilla' olarak adlandırılan gizli güçlerin günümüzdeki sözcülüğüne soyunanlar 77 katliamının arkasındaki komplolar ve siyasi tezgahları solu karalama kampanyası eşliğinde çarpıtarak yeniden gündeme taşımış durumdalar" diye konuştu.
Sola yönelik bu tür suçlamaların ilk olmadığını söyleyen ve Uğur Mumcu'nun 6 Mayıs 1977 tarihli yazısında, "Yassıada duruşmalarına kadar 6-7 Eylül olaylarının solcular tarafından yapıldığı ileri sürüldü. İleri sürmek ne kelime, bir çok solcu bu gerekçeyle tutuklanmış, aylarca hücrelerde yatırılmıştı" ifadelerini hatırlatan Ekici, "Yüzbinlerce insanın üzerine otomatik silahlarla kurşun yağdırdılar. Yaylım ateşiyle birlikte panzerler hücuma geçti. Ses bombaları ve otomatik silahların ateşi, miting alanını bir anda savaş alanına çevirdi" dedi.
O dönemde muhabir olarak mitingi izleyen Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Şükran Soner de, miting alanında bugünkü metro durağının olduğu tarafa geldiği sırada her taraftan silah sesleri gelmeye başladığını, alanın birden boşaldığını söyledi.
Şükran Soner: Otelden ateş açıldı
Gazeteci olduğu ve Intercontinental Oteli'ndeki görevli polisler kendisini tanıdığı için otele girmek istediğini, ancak polislerin kendisini çağırmalarına rağmen kurşunlar yağmaya devam ettiği için gidemeyip, bir elektrik direğine sarılarak olduğu yere çöktüğünü anlatan Soner, "Otelin önündeki polisler, alandan kaçan kitlelerin ayaklarının dibine doğru ateş ediyorlardı. Gerekçeleri oteli korumaktı. Bazı kurşunlar da arkadan geliyor ve kaldırıma saplanıyordu. Bu da, atışın yukarıdan bir yerden yapıldığı anlamına geliyor. Otele girebildiğimde üst kata çıktım ve camlardan birinde ateş etmeye çalışan bir sivil gördüm. Gazeteci olduğumu bildiği için, 'bırakın kalsın' dedi. Kalabalığı yararak bir kültür merkezine bir meydana giden panzerlerden birinin kırmızı elbiseli bir kadını ezdiğini de gördüm. Otelden silah atışı en az yarım saat devam etti" diye konuştu.
Fotoğrafçı Coşkun Aral da, DİSK'in meydana sokmama kararı aldığı grupla beraber, Saraçhane yönünden meydana ilerlediklerini anlatarak, "Heykelin önünde, saygı duruşu sırasında fotoğraf çekmek için bir arkadaşımın omuzuna çıktım. O sırada bulunduğum tarafta elinde tomarla gazete bulunan bir kişi silahını çıkarıp ilk ateşi o açtı. Onu izleyen dakikalarda silah sesleri her yerden gelmeye başladı. Hatta panzerin kapağının bile açılıp ateş edildiğine tanık oldum" dedi.
Saraçhane'den birlikte yürüdüğü gruba her yerden ateş edildiğini söyleyen Aral, gruptan bazı kişilerin de cevaben ateş ettiğini belirterek, şöyle devam etti:
"Normalde böyle toplumsal olaylarda gazeteciler dahil herkes aramadan geçirilirken o gün alana girenlerin aranmayışları, silahlı kişilerin silahlarıyla gelmeleri zaten böyle bir provokasyon olmasına imkan veriyordu. 'Her ne olursa olsun meydana silahla gireceğiz' diyenler neye alet olduklarının kendileri de farkında olmadı ama bunlardan bazı arkadaşlar sonraki yıllarda beni aradı, benden o günün fotoğraflarını istediler. Böyle bir talep geldiğini ilettiğim arkadaşlarım ise, 'aman verme, onlar polistir' deyince vermedim. Fotoğraf isteyen bu kişiler, 77 1 Mayıs'ı döneminde bir çok etkinlikte, bu gruplarda öncülük yapan kesimlerdi" diye konuştu.
Dönemin savcısı Yetkin: Yüzlerce delil var
1 Mayıs'la ilgili davanın görüldüğü mahkemede savcı olarak görevli bulunan Çetin Yetkin de, "Bu olayın sol gruplar arasında bir çatışma olmadığına yönelik, dosyaya baktığınız vakit yüzlerce delil vardır, bunun tertip olduğunu gösteren" dedi.
Yaşanan olayın hiçbir şekilde soruşturmasının yapılmadığını savunan Yetkin, şöyle devam etti:
"1 Mayıs 1977 olaylarından 28 gün sonra iddianamesi hazırlandı. Yaklaşık 10 klasördü. Ateşli silahla öldürülmüş, yaralanmış kişiler var, elde silahla yakalanmış kişiler var ve ortada boş kovanlar var. Mesleğe başlayan biri bile eldeki silahlarla cesetlerden çıkan mermileri ve boş kovanları karşılaştırır. Ama bu bile yok. Tanıklar var, çok kesin şeyler söylüyorlar, buna rağmen olayın üzerine gidilmiyor. O dönem Milli Cephe Hükümeti iktidardaydı. Eğer böyle bir solcu grup hesaplaşması olsaydı bu, iddianameye olduğu gibi konurdu. Bundan iyi fırsat olmazdı. Fakat bu yapılmamıştır ve iddianamede, 'asıl failleri bulamadık, tarihe havale ediyoruz' deniyor. Ben böyle iddianame hayatım boyunca görmedim."
O dönem DİSK'e bağlı Tekstil İş Yönetim Kurulu üyesi olan CHP Milletvekili Süleyman Çelebi de, alana herkesin kendi üretim araçlarıyla geldiğini, kendilerinin de kırmızı bir kamyonla geldiklerini, ateş açıldığı sırada bu kamyonun altına sığındıklarını anlattı.
Daha sonra yaralılardan 7 kişiyi Kasımpaşa Askeri Hastanesi'ne götürdüğünü, bir kişinin yolda öldüğünü dile getiren Çelebi, "O günün tanığı sadece bizler değiliz, 500 bin tanığı var. Daha sonra aramızdan çok psikolojik tedavi görenler oldu. Devlet içinde 12 Eylül darbesine giden sürecin dosyası aralandığında darbeye giden sürecin başlangıcı 77 1 Mayıs'ıdır" dedi.