Her ilgilenen gibi ben de büyüme verilerini heyecanla beklerim.
Esas amacım ekonominin ne kadar büyüdüğü veya küçüldüğü değildir. Evet o da önemli ama, asıl önemli olan ekonominin iş yaratma kapasitesini anlamaya çalışırım. Diğer bir bakış açısıyla, istihdam olanakları artıyor mu anlamaya çalışırım.
Son açıklanan verilere de bu açıdan bakmayı daha doğru buluyorum.
TÜİK, 2019 yılının ikinci çeyreğinde ekonominin, geçen yılın aynı dönemine göre %1,5 küçüldüğünü açıkladı.
Ama bu arada birileri, olumlu bir şeyler söylemek adına, önceki çeyreğe göre %1,2 büyüdüğünü söylediler. Fark şurada: İlk rakam geçen yılın aynı dönemiyle karşılaştırma. İkincisi ise bir önceki çeyrekle, 2019’un ilk üç ayıyla karşılaştırma. Bir anlamda ikisi de doğru gibi görünüyor.
Ancak uluslararası standartlara göre karşılaştırma önceki yılın aynı dönemiyle yapılır. Çeyrekler toplanır, yıllık karşılaştırma yapılır ve ekonominin yönü anlaşılır. Bu bağlamda, ekonomi yılın kalan yarısında, en azından yüzde 2’den fazla büyümezse yıllık büyüme sıfırın üstüne çıkamayacak.
Burada durup sektörel büyüme trendlerine bakmak lazım.
Büyümeye en fazla katkı kamu harcamaları ve net ihracattan gelmiş. Hane halkının tüketimi de büyümeyi çok düşürmemiş. Buna karşılık, kamu ve özel sermaye yatırımları küçülüyor.
Büyümeye olumu en büyük katkı sağlayan kamu, yüksek açıklar vererek, TCMB’den kaynak sağlayarak, borçlanma limitini aşarak harcamalarını artırmış. Diğer bir deyimle, ekonomi TCMB’den transferler ve borçlanma ağırlıklı bir yapıyla fazla küçülmemiş. Bunun ne kadar daha sürdürülebileceğini tartışmak gerek. Çok borç al, yüksek faiz öde, ekonomiye gaz ver. Bu bir tercih. Dolayısıyla bu durumu, halka anlatmak gerek. Borçla büyümek geleceğin, torunların gelirlerini yemektir, razılar mı?
Net ihracata gelince. Şimdilik olumlu katkı sağlıyor ama dünyada resesyon (durgunluk) tartışmaları yayılıyor. Ticaret savaşları ve aşırı borçluluğun yarattığı sorunlar derinleşiyor. En son olarak Arjantin sermaye hareketlerine (kambiyor rejimine) sıkı kontrol getirerek yeni bir kapı açtı. Bakalım kimler takipçisi olacak? Yoksa dünya nizamatını yönetenler bu tür bir gelişmeye dur mu diyecekler.
Bunlar bir yana, büyüme verilerinin beni en çok etkileyen bölümü sabit sermaye yatırımları.
Yatırırım, özellikle sanayi yatırımı üretim ve istihdam demek.
Yatırımlar, 2018 yılının Haziran-Eylül döneminden bu yana, yani bir yıldır, azalıyor (Çeyrekler itibariyle sırasıyla; %-1,3; %- 3,5; %-3,7 ve en son %-7,1). Görüldüğü gibi yatırımlar hızla azalıyor.
Bu çok ama çok önemli. Acil çözüm bulunması lazım. Sabit sermaye yatırımlarındaki bu azalmanın nedenlerini sadece kredilerdeki gelişmelere bağlamak kolaycı bir bakış açısı olur. Evet etkisi mutlaka vardır. Ancak bankalar kredi vermek isteseler de yatırım yapmak isteyenlerin çok az olduğu biliniyor.
İştahsızlığın nedenleri sıralanabilir.
Benim ilk aklıma gelenler hukukun üstünlüğü, dünyada ve çevremizde artan jeopolitik riskler vb. Tabi bir de aşırı borçlu olan şirketler kesiminin küçülen, tüketimi ve ihracatı azalan ekonomik şartlarda borcunu ödeme arzularının öne çıkması var.
Sorunların üstüne örtmeye çalışmak yerine, tartışıp bir an önce çözümler üretmek lazım. Yoksa milyonlarca işsiz genç, iş ve aş bekliyor. Umutları her geçen gün biraz daha azalıyor.