Cumhuriyet yazarı Kadri Gürsel, Türkiye'nin Rusya'yla ittifak yapmasının imkânsız oldunu söyledi. Gürsel, "Bu imkânsızlıklar, söz konusu ilişkiyi varsaymamıza engel değil" dedi.
Gürsel'in "Rusya ile imkânsız ittifak" başlığıyla (24 Kasım 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
İktidarın ideolojik ve politik fakr-u zaruretinden doğmuş bu “Atatürk sevgisi”, en azından Kremlin’i tavlamakta bir işe yarar mı?
Atatürk’e sığınmanın dış ayağı varsa ki neden olmasın, bu bir “Rus ayağı”dır. “Atatürk’e sığınmak” ile “Rusya’ya sığınmak” arasında ilk bakışta görünmeyen bağlantıyı kurmak gerekiyor.
Ankara’daki iktidar için aslında ikisi de imkânsız. Ne Atatürk’e ne de Rusya’ya sığınabilirler. Ama bu imkânsızlıklar, söz konusu ilişkiyi varsaymamıza engel değil.
1917’deki Ekim Devrimi sonrasında Türkiye-Rusya münasebetlerinin en parlak yılları, Kurtuluş Savaşı ve onu takip eden Mustafa Kemal Atatürk devrinde yaşanmıştır. O zaman, Bolşevik Rusya ile Türkiye Cumhuriyeti’ni düşmanlık ve savaşlarla dolu ortak mazilerini unutup barış yapmaya iten nedenler mevcuttu. İki rejim de Batı emperyalizmine karşı mücadele edilerek kuruldu, her ikisinin de önceliği kendi devrimlerini güçlendirip ilerletmekti.
Genç Cumhuriyet laikti ve “Yurtta sulh, cihanda sulh” şiarını benimsemişti.
O zamanki Türkiye ve Sovyetler Birliği’nin ortak çıkarları sürtüşmelerini önlüyor ve iyi ilişkiler kurmalarına zemin oluşturuyordu.
Ya bugün?
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2017’de en çok görüştüğü liderin Rusya Devlet Başkanı Putin olması, iki ülkenin bir ittifaka doğru yol aldığının habercisi mi?
Türkiye ve Rusya’nın liderleri, yanlarına İran’ınkini de alarak Suriye meselesine siyasi çözümü konuşmak maksadıyla son olarak önceki gün Soçi kentinde bir araya geldiler. Erdoğan ve Putin’in bu yıl içindeki altıncı randevularıydı bu...
Buluşma, Norveç’teki tatbikatta yaşanan müphem skandalın tetiklediği “NATO’dan çıkalım” vaveylaları ortalığı kaplamışken gerçekleştiği için daha da dikkat çekti.
Kafalar daha da karıştı.
Kendi hataları yüzünden dış politika üretemez hale gelmiş bir ülkede oryantasyon bozukluğu olması doğal.
Misal, İstanbul Ekonomi Araştırma’nın Türkiye Monitörü araştırmasının sonuçları.
Buna göre Türkiye halkının yüzde 59.7’si mevcut dış politikanın ekonomiyi olumsuz etkilediğini düşünüyor. Olumlu bakanların oranı yüzde 22.8’de kalıyor. AB üyeliğini destekleyenlerin oranı da eylülde yüzde 52 iken ekimde yüzde 57’ye çıkmış.
Diğer taraftan, Türkiye’nin güvenlik ihtiyacını NATO’nun dışında kalarak sağlayabileceğine inananların oranı hayli yüksek: Yüzde 67. “Türkiye, Rusya ile bir siyasi, ekonomik ve güvenlik ittifakına gitmelidir” şeklinde ifade edilen önermeyi destekleyenlerin oranı yüzde 71.5. Buna mukabil “Rusya’nın Türkiye’ye dostça baktığı” kanaatinde olanlar ise 16.5 gibi düşük bir seviyede.
1-13 Kasım tarihlerinde 12 ilde 1537 kişiyle yapılan araştırmanın ortaya koyduğu kafa karışıklığı şurada: Bugün ağız alışkanlığı ile “dış politika” dediğimiz şeyi “Batı’dan uzaklaşma eğilimi” tarif ediyor. Halk bir yandan bu şeyin ekonomiyi kötü etkilediğini düşünürken diğer yandan da NATO’dan çıkılarak Rusya ile çok boyutlu bir ittifaka gidilmesine sıcak bakıyor. Tutarsızlık burada da kalmıyor; Rusya ile kapsamlı ittifaka evet diyenlerin önemli bir kısmı AB üyeliğine de artan ölçüde olumlu yaklaşmaya başlamış. Halbuki Rusya ve AB seçenekleri birbirini tamamlamaz, tam tersine dışlar.
Stratejik olsun ya da olmasın herhangi bir ittifak ilişkisini ayakta tutup ilerleten iki ana faktör vardır: Ortak çıkarlar ve ortak değerler.
Soçi’deki buluşmanın nedeni olan Suriye bahsinde mesela, Türkiye ve Rusya birlikte bir adım atmayı başarabilirlerse, bunu bir ikincisinin izleyebileceği şüphelidir.
ABD’nin müttefiki PYD/PKK, Türkiye’nin Suriye’deki başlıca kaygısıdır. Rusya’nın şimdilik böyle bir derdi yoktur. Rusya’nın meselesi Şam rejimini hayatta tutmak ve bu yolla bölgede kendi mevcudiyetini de güçlendirmektir. Rusya kendi parametreleri içinde kalmak koşuluyla Türkiye’ye Suriye’de bir rol oynama imkânı sunmuştur. Böylece Türkiye’yi Batı’dan daha da uzaklaştırabileceğini düşünmektedir ama bu onu kendisine ortak etmek istediği anlamına gelmez. Bağımlılığı peşinen kabul etmiş bir Türkiye’nin Afrin’le ilgili endişeleri Rusya tarafından dikkate alınmayacaktır, çünkü Rusya, Suriye’de ABD’nin Kürt tekeli kurmasını istemez, hele de Washington bu ülkede yıllarca kalma niyetini açıklamışken.
Suriye’den çıkıp ilişkilere Avrasya ölçeğinden bakarsak şunu görürüz: Rusya’nın resmi ideolojisi, kilise destekli Ortodoks Hıristiyan Rus milliyetçiliğidir, Türkiye’ninkisi de Sünni siyasal İslamdır. Bu iki değer çatışır ve sahipleri Batı’yı ortak düşman olarak görseler dahi birlikte hareket edemezler. Türkiye ve Rusya arasında güvenlik ittifakı bir fantezidir.