Türk sinemasının en önemli aktörlerinden olan ve Âkil İnsanlar Heyeti’nde de görev alan Kadir İnanır, “Ben Başbakan Erdoğan'ın yerinde olsam o makama gitmem. Sen ülkenin bütün potansiyelini büyük rakamlarla oluşturmuşsan, tam Kürt barışını sağlamak üzereysen, siyasi çalkantıların kucağındaysan oraya gitmemelisin” dedi.
Habertürk gazetesinden Muhsin Kızılkaya’nın sorularını cevaplayan İnanır, Türkiye siyasetine dair görüşlerini anlattı. Kızılkaya’nın İnanır ile yaptığı söyleşi şöyle:
Soma'da 301 işçinin ölmesi ne demek?
Bir katliam. Kimse sorumluluğundan kaçamaz. Bu olay, kadere, fıtrata bağlanamaz. Kimin ihmali, suçu varsa cezasını çekmeli. Çektiğimiz acılar giderek artıyor. Bu işin sonu hiç iyi görünmüyor. Suçlular cezasını çekmeden, sorumlular sorumluluklarını kabul etmeden kimse bu olayı affetmez.
Sorumlu hükümettir diyorlar...
Elbette hükümet bu memlekette olup biten her şeyden sorumludur. Ama bu işin tek suçlusu hükümetmiş gibi göstermek ve onu istifaya davet etmek, işin kolayına kaçmaktır. Erdoğan istifa etsin de, yerine ne koyacaksınız? Diyelim ki memlekette siyasi bir kriz çıktı ve dolar 3 lira oldu. Ne olacak bu memleketin hali? Ama bütün bunları söylerken de, "madenciliğin fıtratında ölüm var" dememek lâzım. Hükümet bütün gerçekleri halka anlatmalı, kendi kusurlarını göstermeli. O zaman bu toplum seni affeder ama "Tanrı istedi" dersen olmaz.
Akil İnsanlar çalışmaları sırasında çok hakaret işittin, zamanı gelince konuşurum dedin. Zamanı gelmedi mi?
Hayır. Çünkü süreç hâlâ bitmiş değil. Ayrıca barış dilini savunan birisi kavgacı olmamalı. Bizim görevimiz sürüyor. Her yerde, her toplantıda bir yolunu bulup lafı mutlaka barışa getiriyorum.
Neden?
Çünkü barışı sağlayamazsak konuşacak hiçbir şeyimiz kalmaz. Sonuçta barışla bitmemiş hiçbir savaş yoktur. İstenen ne ki? İnsan yerine konulmak, sevgiyle kucaklanmak. Kimse kimseden üstün değil, dinimizde de yok bu, hayatımızda da olmamalı. Toplumun bütün katmanları tarafından kuruldu bu ülke. Kurtuluş Savaşı bundan başka bir şey değil. Birisi çıkıp bu paylaşımda büyük pay istiyorum dedi ve kavga başladı.
Siz de yıllar sonra araya girdiniz...
Sadece ben değil, toplumun büyük çoğunluğu "dur" demeye başladı. Çünkü huzur olmayınca insanlar harcama yapmıyor, köşesine çekiliyor, harcama yapmayınca da toplumda sirkülasyon olmuyor. Gezi'nin başlangıcı haklı bir direnişti ama saptırıldığını hepimiz gördük. İşin içine vandalizm girdiğinde bu meşru ve güzel tepki çirkinleşir, kutuplaşma başlar.
Gezi'de olan bu muydu?
Orada iyi niyet suiistimal oldu. Masum direnişçilerin saflığı kullanıldı. Sonuçta ülkenin en önemli gelir kaynağı olan turizm büyük darbe aldı. Asıl meselemiz olan Kürt meselesinin çözümü bu gerginliğe kurban gidebilirdi. Bunu söylediğimizde "Allah korusun" diyorlar. E, Allah korusun diyorsan katıl o zaman çabamıza. Çünkü bütün sorunlarımızın kaynağı Kürt sorunu. Başka hiçbir sorunumuz yok.
"Akil insan" olduğunuzdan bugüne ne değişti?
İlk gün karşılaştığımız gerginlikle, bitirdiğimiz son günkü coşkuyu hatırla. O zaman daha üçüncü ayındaydı süreç, ikinci yılına giriyoruz. Şimdi askere giden çocuklar hoplaya zıplaya gidiyor. Herkes bu kan kokusundan uzaklaştı. Alıştı bu güzelliğe. Hâlâ bunu provoke etmek isteyen bir sürü mekanizma var. Şimdi Kürt tarafı diyor ki, "Evet, diyalogumuz çok güzel de bunu yasal hale getirelim." Bence de süreç yasal düzenlemelerle garanti altına alınmalı.
Barış sürecine karşı çıkanlar sizin gördüğünüzü görmüyor mu?
Görmez mi? Ama siyaset yaptığını sanıyor. Çözüme en ağır söylemlerle karşı çıkan bir siyasi yapılanma iktidara gelse, mesela Kuzey Irak'la ilişkisini keser mi? Türkiye'nin yıllık enerji gideri 60 milyar dolar. Petrol burnunun dibinde... Kuzey Irak petrollerini kim iktidara gelirse gelsin pazarlamak zorunda. İki yer var, Mersin ve İskenderun... Dünyanın en zengin kaynakları buradan dünyaya yayılacak. Sen burnunun dibine gelen enerjiyi elinin tersiyle mi iteceksin? Bunu yapmayacaksan ne diye bağırıyorsun "Kürt yok, mürt yok" diye. Kimi kandırmaya kalkıyorsun? Kendi destekçilerini niye dinamit haline getiriyorsun? Allah korusun bir büyük karışıklıkta şu anda barışa tepki gösterenler, korkudan evlerinden dışarı çıkamaz.
'3-5 tehditkâra pabuç bırakmam'
Sizi sosyal demokrat biliyoruz. Muhafazakâr bir iktidar size "âkillik" teklif etti, hiç tereddütsüz kabul ettiniz. Niye?
Teklif hiç sempati duymadığım MHP'den bile gelse kabul ederdim. Barış kimsenin tekelinde değil çünkü. "Katılır mısınız?" diye bir telefon geldi, "Özgür müyüz?" diye sordum, "Tamamen" dediler. Düşünmeden kabul ettim. Sonra kıyamet koptu. Onlar kıyamet koparıyor diye bu yaşa gelmiş, onca toplumsal sorunu dile getirmiş filmler çekmiş bir adam olarak üç beş tehditkâra pabuç mu bırakacaktım? Yapılan hakaretlere aynı üslupla cevap vermek mümkündü ama barışı savunan bir adam bunu yapamaz, onların seviyesine inemezdi. Esas mesele yurttaşlık.
Nedir o?
Bir devletin vatandaşıysan devlete karşı yükümlülüklerini yerine getirmektir. Birinci görevin vergi vermek. Memleket meseleleriyle ilgili en çok bağıranlar vergiyi en az ödeyenler. Sonra utanmadan bana "vatan haini" diyorlar. Medeni memleketlerde en büyük "vatan hainliği" vergi kaçırmaktır. Ben hayatım boyunca tek kuruş vergi kaçırmadım, ülke sorunlarıyla ilgili bağırıp çağırmak en çok benim hakkım. Hırsızın, arsızın bana bir şey sormaya hakkı yok.
Sence biz neyin kavgasını veriyoruz?
Biz bedelin karşılığını arıyoruz. Çok bedel ödedik. Diyarbakır Cezaevi'nin, faili meçhullerin bedelini ödemezsen bu iş düzelmez. Bütün nöbetleri artık Kürt Mehmet tutmayacak. Herkes eşit tutacak. 700 bin askerim var diyorsun, yarısı Kürt, Kapalıçarşı esnafının yarısı Kürt, Laleli piyasasının yüzde 90'ı Kürt. Beraber yaşamaktan başka şansımız var mı? Bölgede bir sürü emperyal oyun olabilir, sen uyanık olacaksın. Barış kervanı yola çıkmışken, herkesin elini vicdanına koyarak hareket etmesi lâzım.
Nedir derdimiz?
Herkesin derdi farklı. Birisi hak vermek istemiyor, öteki de almak istiyor.
Sizce toplum ne zaman Kürtlerin farkına vardı?
30 yıllık mücadeleleri sonucunda...
Kürtler, Gezi ve 17 Aralık sürecinde hükümetin yanında yer almakla suçlandı. Siz buna katılıyor musunuz?
Eğer Kürtler bütün örgütlü gücüyle meydana çıksaydı kıyamet kopardı. Adamın kendi sorunu var, Gezi Parkı eylemi onun sorununu çözen bir eylem değildi ki.
‘Herkes beni CHP'li bilir’
Kendinizi sosyal demokrat olarak tanımlıyorsunuz. Peki, CHP sosyal demokrat mı?
Sokakta kime sorarsan sor, herkes beni CHP'li bilir. Gerçekten eskiden bir sosyal demokratın Türkiye'deki karşılığı CHP idi. Ama sosyal demokrat anlayışı savunan bir siyasi oluşum, kafatasçı, ırkçı, dinci bir yapılanmayla nasıl ortak olabilir?
Mesela Türkçülük paydasında birleşmiş olamazlar mı?
Bak bu olabilir. Türk vatandaşı diye bir şey yok, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı var.
Ortak paydamız Türkiyeli olmak mıdır?
Evet.
Şimdiye kadar öyle değil miydi?
Hani sen Burdur'da demiştin ya, bir sabah kalksanız, şu karşıdaki dağa "Ne Mutlu Kürt'üm Diyene" yazmışlar, ne yapardınız diye? Herkes şaşırıp kalmıştı. İlle yazacaksan oraya "Ne mutlu Türkiyeliyim diyene" yazsana! Sen kendi Türklüğünle gurur duyabilirsin, biz o saygı duyarız ama başkasının da kendi Kürtlüğüyle, Çerkezliğiyle gurur duymasına sen de saygı duy. "Yaşasın halkların kardeşliği" sloganının tam açılımı da budur.
Sizin içinde yaşadığınız mahallede meseleye sizin gibi bakan az insan var ama...
Beni onlar hiç ilgilendirmez. Eğer ülke sorunlarına duyarlıysan, halkın sevdiği bir sanatçıysan kavgadan kaçamazsın. 65 yaşındayım, 10 sene sonra 75 olacağım, bunun 5 yılı uykuda geçecek, kaldı 5 sene. 75 yaşından sonra aktif bir eyleme de katılamazsın. Bu 5 seneyi kimseye bedava yedirmem. Bu kavganın içinde sonuna kadar olacağım.
Bir solcu olarak...
Kuşkusuz. Bir ideal uğruna toplanmış insanlar kendi karakterlerini o ideale uydurmalıdır. Türkiye'de solcuların en büyük zaafı, birbiriyle hep kavga ediyor olmaları. Sonra kızıyorlar, "AKP niye seçim kazanıyor" diye. E, adamlar birbiriyle kavga etmiyor, bir ideal uğruna kilitleniyorlar, bu yeterli sebep değil mi? Geçen gün yaşlı bir kadın yolumu kesti, "Siz Başbakan'ın yaptıklarını tasvip ediyor musunuz" diye sordu. Dedim ki, "Etmiyorum teyze. Bunların oyu yüzde 50 ya, bunlar kendi aralarında hiç kavga etmiyorlar. Biz geride kalan yüzde 50 ise hep kavga ediyoruz. Onun için biz kavga ettiğimiz sürece onlar hep iktidara gelecek." "Allah Allah" dedi, "sen ne kadar güzel anlattın."
Ne olacak bu CHP'nin hali?
CHP'nin tek bir kurtuluşu var. Yerel yöneticiler herkese eşit hizmet verecek. Parti ayrımı yapmadan halkla sıfırdan ilişki kuracak. Bu parti, şu parti ayrımı yapmadan, bu Kürt bu Laz demeden herkese gönüllerini açacaklar. Bak genel seçime nasıl yansıyor.
Sosyalist solun durumu ne peki?
HDP'nin kuruluş felsefesi bana çok cazip geliyor. Bütün ülkenin partisi olmak kadar ideal bir şey yoktur.
‘Başbakan cumhurbaşkanı olmamalı’
Türkiye'de ilk defa cumhurbaşkanını halk seçecek. Bunu nasıl görüyorsunuz?
Cumhurbaşkanını halkın seçmesi güzel... Ben Başbakan Erdoğan'ın yerinde olsam o makama gitmem. Sen ülkenin bütün potansiyelini büyük rakamlarla oluşturmuşsan, tam Kürt barışını sağlamak üzereysen, siyasi çalkantıların kucağındaysan oraya gitmemelisin. Orada tam başkanlık yetkisini kullanmak da zor olduğuna göre beş yıl sorunları ortadan kaldırmak için başbakanlıkta kal. Çok istiyorsan yaşın genç, 5 yıl sonra halk seni oraya uygun görürse gidersin. Ama şu aşamada onun yerini tutacak bir siyasi lider görünmüyor iktidar partisinde. Hem kendi aralarındaki çekişme büyür, hem de bu durum topluma kötü yansır. 12 yılda kurduğu bu sistem çok büyük sekteye uğrar.