Enerji Bakanı Taner Yıldız, "Kayıp-kaçağın en fazla olduğu bölge Güneydoğu bölgesi. Urfa, Diyarbakır, Siirt, Batman, Hakkâri. Şimdi bu bölgedeki kaçak elektriğin parasını sadece bu bölgedeki abonelere yansıtırsak, bunu siyasi olarak istismar ederler" dedi.
Yıldız, Bila'nın sorularını yanıtladı. İşte o söyleşi:
“Mühendis olacağım” heyecanıyla İTÜ’den içeriye ilk adımını attığı gün, “abi”ler, “Hop, bir dakika, sen şöyle bir gel bakalım” deyip, bir duvar dibine çekmişler Taner Yıldız’ı...
“Söyle bakalım” demişler:
Dev-Yol’cu musun, Mao’cu mu?
Şaşırmış Yıldız, “ikiden seçmeli” soruya:
- Eeee, deyip duraksayınca...
“Peki” demişler, anlaşıldı:
- Nerelisin?
- Yozgat
- Yozgat mı?
- Evet...
- O zaman gelme bir daha okula!
İTÜ’nün abileri, sinirli sinirli yürüyüp gidince, Taner Yıldız peşlerinden seslenmiş:
- Ama ben Kayseri Lisesi mezunuyum...
Dönüp bakmışlar:
- Kayseri de fark etmez, gelme okula! O kadar!
Ya Dev-Yol’cusun, ya Mao’cu
Üniversitede ilk günün öyküsünü dinleyince, “peki” dedim, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’na:
Nasıl gidebildiniz okula?
Vallahi bir sene doğru dürüst gidemedim, sonra gidebildim...
Dev-Yolcu olarak mı yoksa Mao’cu olarak mı?
“Vallahi” dedi:
Bazen Dev-Yol’cu bazen Mao’cu gibi....
O nasıl oldu?
Hangi taraf eziliyorsa, o tarafa daha yakın hissediyordum. Bazen Dev-Yol’cular Mao’cuları, bazen Mao’cular Dev-Yol’cuları eziyordu. Ben de ezilen tarafa yakın duruyordum, tabiatım icabı...
İTÜ’de ülkücü, akıncı, genel olarak sağcı denilebilecek gençler yok muydu?
O yıllarda İTÜ’de mümkün bile değildi. Solun hakimiyeti kesindi de hangi fraksiyondan olduğunuz sorgulanırdı...
Taner Yıldız, Kayseri’nin başarılı öğrencilerinden. Ortaokulu birincilikte bitirdikten sonra, Turgut Özal ve Abdullah Gül gibi iki başbakan, iki cumhurbaşkanı çıkarmış olan Kayseri Lisesi’ne gitmiş ve orayı da birincilikle bitirmiş...
“O zaman” dedim:
Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Turgut Özal’ın ekolünden yürüyeyim diye mi İTÜ’yü tercih ettiniz?
“Yok” dedi:
Ben aslında psikoloji, sosyoloji ve felsefeye düşkündüm. Bu fakültelerden birine gitmek istiyordum ama puanı yüksek gelince, puana yazık olmasın diye İTÜ’ye girdim, enerji mühendisliği okudum. Ama hâlâ bu alanlara ilgim çok fazla, fırsat buldukça bu konularda okumaya çalışırım.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü hatırlattım:
Gül, gazoz satamadığım için beni okula gönderdiler, demişti bir Kayserili olarak. Sizde de öyle mi oldu?
Kayserililer için, çocuklarını önce işe koyarlar, beceremezse, “bu adam olmayacak gönderin okusun bari” derler, diye bir söz vardır. Bir zamanlar bu gerçekten de öyleymiş. Ama artık değişti. Babam havacı bir astsubaydı. Ben Yozgat’ta doğmuşum, babamın görevi Kayseri hava birliğine çıkınca da Kayseri’ye yerleşmişiz. Benim zamanımda artık Kayserili çocuklarını okutuyordu.
Para zihniyetten fazla büyüyünce “Ne değişmiş” dedim:
Okumanın değerini mi anlamışlar?
Kayserili, girişimci bir ruha sahip, ticarete yatkın, üretken. Bu nedenle Kayseri’de para zihniyetten fazla büyüdü. Böyle olunca parayı yönetemez oldular. Parayı yönetsinler diye okumuş çocuklar getirdiler, profesyonel yöneticiler olarak. Ama onlar da Kayseri’de durmadı. Profesyonelleri tutamayacaklarını anlayınca da çocukları okutmaya başladılar. ABD ve İngiltere’ye gönderecek kadar.
Kaçakta ayrımcılık olmasın diye
Baktık sohbet böyle giderse enerji konularına giremeyeceğiz. “Sonra devam ederiz” diyerek, kayıp-kaçak’tan enerjiye girdik:
Vatandaşın en büyük şikayeti, başkalarının kaçak kullandığı elektriğin parasını ödemek.
Faturadaki kayıp-kaçak kalemine itiraz var. Kaçak elektrik kullanmayan niye kaçak parası ödüyor?
Vatandaşın şikayetinin farkındayım. Bu konu aslında biraz hassas bir siyasi konu. İstismar edilmeye müsait. Kayıp-kaçağın en fazla olduğu bölge Güneydoğu bölgesi. Urfa, Diyarbakır, Siirt, Batman, Hakkâri. Şimdi bu bölgedeki kaçak elektriğin parasını sadece bu bölgedeki abonelere yansıtırsak, bunu siyasi olarak istismar ederler. Terör örgütü ve siyasette aynı çizgideki partiler; ayrımcılık yapılıyor, diye istismar ederler. Fatura farkını etnik ayrımcılık diye gündeme getirirler.
İşte Diyarbakırlıya elektrik 46 kuruştan, Bilecikliye 30 kuruştan satılıyor derler. Bunu dedirtmek istemiyorum. Etnik ayrımcılık propagandası için kullanacakları malzeme vermek istemiyorum. Türkiye’de tek abonelik sistemi var. Buna ulusal abonelik sistemi diyoruz. Aslında bölge aboneliğine geçmeyi planlıyoruz. Kayıp-kaçağı düşürdükten sonra bölge düzeyinde abonelere dağıttığımızda arada ciddi fark kalmayacak. 2015’e kadar kayıp-kaçağı önemli ölçüde düşürmeyi hedefliyoruz, sonra bölgesel dağıtım yapabiliriz. Diyelim Güneydoğu’da bir ilde 36 kuruş, batıda bir ilde 34 kuruş olursa, bu farkı etnik ayrımcılık malzemesi yapamazlar.
Benzin Maliye’nin işi
Vatandaşın sesini yükselttiği ikinci konuya geliyoruz:
Niye dünyanın en pahalı benzinini biz kullanıyoruz?
Aslında benzinin en pahalı olduğu ülke Türkiye değil ama en pahalıları arasında. Bu soruyu Maliye Bakanı’na sormanız daha doğru olur.
Neden?
Çünkü benzinin üzerindeki fiyatın yüzde 65’i vergi, yüzde 35’i benzin fiyatı. Yani bu konunun yüzde 65’i Maliye Bakanı’nı, yüzde 35’i Enerji Bakanı’nı ilgilendiriyor. Maliye, kolay topladığı için akaryakıt üzerine fazla vergi koyuyor. Bu bütün dünyada böyle. Türkiye 45-46 milyar lira vergiyi akaryakıt üzerinden alıyor. 75 milyar liralık bir ciro var, bunun 45-46 milyarı vergi, 30 milyarı akaryakıt.
Elektrik fiyatına da itiraz var, doğalgaza da...
Son zamlara vatandaş kızıyor, biliyorum. Ben de zam yapmayı sevmiyorum. Ancak bu konu da biraz davranış biçimiyle ilgili. Tüketim kalıbı alışkanlığıyla ilgili. Bizde hane başına düşen elektrik maliyeti 51 lira. Toplam 22 milyar lira ödüyoruz elektriğe. Vatandaşımız 22 milyar da cep telefonuna ödüyor. Ama ona itiraz etmiyor. Bir kişiye 2.5 cep telefonu düşüyor Türkiye’de. Belki davranış kalıbını, tüketim kalıbını değiştirebilse elektrik gibi zorunlu bir ihtiyaca daha kolay para ayıracak.
24 saat elektriğimizin olması lazım. İşte enerji kaynaklarımızı çeşitlendirmeye çalışmamızın nedeni de bu. Hem uzun vadede enerji bağımlılığını azaltmak hem de maliyetleri düşürmek. Doğalgazda ise biz daha 2008’deki fiyata gelmedik. İndirimler yapmıştık, henüz o indirimler kadar zam gelmedi. Biz doğal gazda son zamlara rağmen hâlâ Avrupa’da, sanayide en ucuz üçüncü, konutta en ucuz ikinci ülkeyiz.
Üç nükleer santral
Bu hedefe nükleer santrallerle ulaşmayı planlıyorsunuz ama başta çevreciler olmak üzere direnç var. Dünya nükleer santralleri terk ederken Türkiye niye nükleer santral yapıyor, diye?
Nükleer santrallere geçmemiz için üç önemli neden var: Birincisi Türkiye hızla büyüyor. Yenilenebilir enerji kaynakları; su, güneş, rüzgar santrallerindeki büyüme hızı, Türkiye’nin büyüme hızının çok gerisinde kalıyor. İkincisi, sanayileşme hızı. Nükleer teknoloji, sanayiye çağ atlatacak bir teknoloji. Bir nükleer santralin 515 bin adet parçası var. Bu parçaları üretebildiğimiz kadar biz üreteceğiz ve nükleer santralleri yapacak olanlar da bu parçaları bizden alacak. Nükleerde 515 bin parçaya karşılık, bir otomobilde 10 bin, bir traktörde 5 bin parça olduğu düşünülürse, bu teknolojinin sanayileşmeye getireceği katkıyı hesaplayın.
Üçüncüsü, Türkiye’nin nükleerde kaybettiği zaman. 10 yıl önce Mesut Yılmaz Bey döneminde tekliflerin en kötüsü bile seçilmiş olsaydı, Türkiye çok daha iyi durumda olurdu. Dünyanın nükleerden vazgeçtiği de doğru değildir. Şu anda 67 nükleer santral yapımı sürüyor. Dünyada 442 tane nükleer santral var. Bunların yarısı ABD, Japonya ve Fransa’da, diğer yarısı diğer ülkelerde. ABD’de 107 nükleer santral var.
Vazgeçti denilen ülkeler, aslında ömrünü tamamlamış olan santralleri kapatıyor ama nükleer enerjiden vazgeçmiyorlar. ABD, santrallerinin kapasitesini yüzde 20 artırdı. İsviçre, 2031’de kapatacağım diyor, çünkü santraller ömrünü o yıl dolduruyor. Ben de Türkiye de 2071’de nükleer santrallerini kapatacak diyebilirim çünkü, yeni teknolojinin ömrü 60 yıl. Diyorlar ki nehirlerimiz, denizlerimiz kirlenecek, turist azalacak. Niye öyle olsun? Fransa’da Loire nehri üzerinde 14 reaktör var ama nehir kirlenmiyor; Paris yakınlarında 3-4 nükleer santral var, Paris’e gelen turist sayısı azalmıyor. Biz ayrıca 3. nesil çok daha ileri bir teknoloji kullanacağız, Fransa’da kirlenmeyen nehir bizde niye kirlensin, Fransa’da azalmayan turist biz de niye azalsın? Kendimize haksızlık yapmayalım.
Çin de aday
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la Çin’deydiniz. Çin’le de nükleer santraller konusunu konuştunuz, gelinen aşama nedir?
Çin de, Türkiye’de nükleer santral kurma işine aday konumdadır. Rusya ile Akkuyu için anlaşmıştık, o yürüyor. Bizim üç nükleer santrale ihtiyacımız var. İkincisi için Japonya ve Güney Kore’yle görüşüyorduk, şimdi bu iki ülkeye Çin de katılmış oldu.
Neden ABD değil de Rusya, Çin? Enerjide bu tercih, dış politikada da bir tercih gibi algılanıyor?
İlgisi yok. ABD’liler tam liberal anlayışla sadece fizibiliteyi ölçü alıyorlar. Diğer faktörleri dikkate almıyorlar. Oysa nükleer santraller, stratejik ortaklık, model ortaklık niteliği olan yatırımlardır. Rusya, Çin, Japonya gibi ülkeler, sadece fizibilite açısından bakmıyorlar. Ortadoğu’da Türkiye gibi bir ülkeye böyle bir yatırım yapmanın yan faydaları da var. Bu faydaları da dikkate alıyorlar, stratejik bakıyorlar. Yan getirileri de hesaba katıyorlar. Ayrıca bu yatırımlar ortaklıklar şeklinde oluyor. Örneğin Rusya yanına Almanya’yı, Fransa’yı veya başka bir ülkeyi alabilir. Bu tür büyük yatırımlar, büyük konsorsiyumlar şeklinde yapılıyor.