T24 - ABD Dışişleri Bakanlığı 2010 yılı Terör Raporu'nda, Türk hükümetinin, radikal ve aşırı uç hareketlerle mücadeleyi Emniyet ve Diyanet tarafından uygulanan iki ayrı program temelinde yürüttüğü belirtildi.Raporda, Emniyet tarafından yürütülen bu programlardan ilkinin, "etki altındaki bölgeleri" hedef alan geniş tabanlı bir açılım programı olduğu ifade edildi. Bu program kapsamındaki uygulamalar, ABD'deki çetelerle mücadele için gerçekleştirilen faaliyetlere benzetildi.
ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan yıllık raporda, "Polis, teröristlerden önce bu bölgelerde yaşayan insanlara ulaşmaya ve mevcut grup dinamiklerini değiştirerek, örgütlere katılımlara engel olmaya çalıştı" denildi.
Bölgeye yönelik sosyal projeler yürüten polisin ayrıca bu yerleşim yerlerinde çalışan görevli ve öğretmenlere özel hizmet içi eğitim verdiği belirtildi.
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yürütülen diğer programın ise Hanefi Sünni Müslümanlığı teşvik ettiği, ayrıca şiddet içeren ve radikal mesajların yayılmasını engellemeyi amaçladığı ifade edildi.
Diyanet tarafından Türkiye genelinde görevlendirilen 66 bin imamın bireysel olarak cemaatlerine geleneksel dini değerleri kazandırmaya çalıştığı bildirildi.
Raporda, "Diyanet benzer şekilde yurt dışındaki Türklerin kurduğu dini derneklerle de çalışarak, bunların şemsiye dernekler kurmalarına yardımcı oldu, temel Hanefi Sünni İslami öğretimden faydalanmalarına olanak sağladı" ifadesi kullanıldı.
PKK eylemleri 2010 Mayıs ve Ekim aylarında arttı
Raporda, ABD'nin terörist listesinde PKK ve DHKP-C de her zamanki gibi yer aldı ve terör örgütü PKK'nın şiddet kampanyalarına devam ettiği belirtildi.
Yerel ve çok uluslu terör örgütlerinin, Türkiye'de 40 yılı aşkın süredir, bazen Amerikan hükümeti personelini de dahil olmak üzere Türk vatandaşlarını ve yabancıları hedef aldığı belirtilen raporda, Türkiye'de faaliyet gösteren terör örgütlerinin, Kürt gruplar, El Kaide, Marksist-Leninist ve Çeçen yanlısı grupları içerdiği kaydedildi.
Raporda, bunlardan en önde geleninin PKK olduğu ve Irak'ın kuzeyindeki kamplarından eylemlerini düzenleyen PKK'nın genellikle doğrudan Türk güvenlik güçlerini hedef aldığı ifade edilerek, PKK'nın eylemlerinin 2009 yılında düştüğü ama 2010 yılında Mayıs ve Ekim ayları arasında şiddet dalgasının arttığı kaydedildi.
Türkiye'de öne çıkan diğer bir terörist organizasyonun da DHKP-C olduğu ifade edilen raporda, çoğunlukla aktif olmamasına rağmen, Türk hükümeti tarafından hala potansiyel tehdit olarak görüldüğü değerlendirmesinde bulunuldu.
Üç saldırıya dikkay çekildi
Raporun Türkiye bölümünde de, geçen yılki PKK saldırılarının, bir kez daha ülke geneline uzanan gruplarında ortaya çıktığı ifade edilerek, kırsalda Türk askerlerini pusuya düşürme, asker ve polis rotası olarak bilinen yollara IED döşenmesi ve kırsal alanlarda güvenlik güçleri ve sivilleri hedef alan bombaların atılması gibi karakteristik taktik, teknik ve prosedürlerin kullanıldığı belirtildi.
Raporda, özellikle, geçen yıl Temmuz ayında İstanbul'da otobüsün bombalanması, Eylül ayında minibüse saldırı düzenlenmesi ve Kasım ayında Taksim Meydanı'nda intihar bombacısının eylemde bulunmasının özel dikkat ve kınamayla karşılandığını belirtildi.
Raporda, Türkiye'deki terör yasalarının, terörizmi, “Türk vatandaşlarına ve Türk devletine saldırılar” olarak tanımladığına işaret edilerek, bu tanımın, Türkiye'nin, ülke dışında ya da Türkiye içindeki Türk olmayanlara karşı terör eylemleri planlayan ve bunlara yardımcı olanların engellenmesi, tutuklanması ya da soruşturulması yeteneğini aksatabildiği ve bu noktada ortak ve yasal işbirliğine yönelik kaygılar yarattığı ifade edildi.
Raporda, “yine de Türkiye'nin ABD ile terörle mücadele işbirliğinin gelişmeye ve ilerlemeye devam ettiği” belirtildi.
Hükümetin geçen yıl Temmuz ayında 15 yaş altındakileri yönelik Terörle Mücadele Kanununda değişiklik yaptığı belirtilerek, bu düzenlemenin ayrıntılarına yer verildi. Bu değişiklikle 200'den fazla çocuğun hapisten muaf kalmasının birçok insan hakları grubu ve etnik Kürt tarafından olumlu karşılandığı ifade edilen raporda, ancak insan hakları gruplarının, bu kanunun “çok fazla geniş uygulanmasının, hükümet tarafından meşru siyasi protestolar ile Kürt kimliğinin veya azınlık görüşlerinin ifade edilmesini bastırmak için hala kullanıldığını ileri sürmeye devam ettiği” kaydedildi.
Türkiye'nin ayrıca, terörizmin finansmanıyla mücadele kanunlarındaki eksiklikleri gidermeye yönelik taslak düzenlemeyi Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine İlişkin Mali Çalışma Grubu'yla (FATF) paylaştığı da belirtildi.
"Türkiye terörle mücadelede kritik rol oynuyor"
Türkiye'nin Irak ve ABD ile PKK'ya karşı mücadele için ortak adımların atılması yönünde birlikte çalıştığı ifade edilen raporda, Türkiye'nin “dost, tarafsız, Afganistan ve Pakistan'da söz sahibi, bölgesindeki sorunların çözümünde kolaylaştırıcı, ISAF katılımcısı ve karşılıklı donör olarak bu konuda kritik rol oynadığı” kaydedildi.
Türkiye'nin Afganistan ve Irak'taki yardım ve çabalarına değinilen raporda, radikallikle mücadelede de Emniyet ve Diyanet tarafından uygulanan programlardan bahsedildi.
Türk hükümetinin, “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi olarak bilinen demokratik girişimin devamı niteliğinde adımlar attığı” belirtilen raporda, Türkiye'nin Kürt dilinin yayınlarda, eğitimde ve devlet kurumlarında kullanılmasını engelleyen kanunların liberalleştirilmesi, şiddet içermeyen suçlarda terörle mücadele kanunlarının uygulanmasının azaltılması ve saldırılara karışmamış PKK üyelerinin sivil topluma tekrar dönebilmesi için yasal teşviklerin yapılması gibi yöntemlerle PKK'ya desteği kurutacak somut adımlar atmayı tasarladığı ifadesine yer verildi.
Raporun PKK bölümü
Raporun, “Yabancı Terörist Örgütler” bölümündeki PKK/Kongra-Gel bölümünde de “PKK'nın Türkiye'nin güneydoğusunda bağımsız bir Kürt devleti kurmayı arzuladığı, ancak son yıllarda daha çok Kürt kültürel ve dilsel hakları teminat altına alan Türk devleti içinde bir özerklikten bahsettiği” belirtildi.
Hapisteki Abdullah Öcalan'ın hala örgütün “sembolik lideri” olmayı sürdürdüğü ifade edilen raporda, PKK'lıların toplam sayısının 4 bin ile 5 bin arasında olduğu, bunların 3 bin ila 3 bin 500'ünün kuzey Irak'ta bulunduğu kaydedildi.
Raporda, 2006, 2007 ve 2008 yıllarında PKK şiddetinin yüzlerce Türkün hayatına mal olduğu, örgütün faaliyetinin 2009'da azaldığı ama yine de yıl boyunca süreklilik gösterdiği kaydedildi.
PKK'nın öncelikle Türkiye, Irak, Avrupa ve Ortadoğu'da faaliyet gösterdiğine işaret edilen raporda, geçmişte PKK'nın Suriye, Irak ve İran'dan barınma olanakları ve yardım aldığı, ancak 1999'dan itibaren Suriye'nin ve sınırlı da olsa İran'ın, PKK'ya karşı Türkiye ile işbirliği yaptığına değinildi.
Raporda, Türkiye ve Irak'ın da PKK ile mücadelede işbirliği yapmaya başladığı, PKK'nın, Avrupa'daki Kürt diasporasından önemli mali destek almaya devam ettiği ifade edildi.
Raporda, DHKP-C'nin de operasyonlar ve tutuklamalarla birlikte kapasitesinin azaldığı, 2008 yılı Ağustos ayında örgütün başı Dursun Karataş'ın Hollanda'da ölmesiyle örgütün büyük bir ideolojik darbe yediği bildirildi.