Yeniçağ yazarı Selcan Taşçı Hamşioğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın 'metal yorgunluk' gerekçesiyle bazı AKP'li belediye başkanlarının istifasını istemesinin ardından, "İstifa etmezse gereğini yapacağız" sözlerini eleştirdi. Erdoğan'ın, "Hamşioğlu, "Balıkesir Belediye Başkanı'nın, pazartesi istifa etmesini bekliyoruz. Etmezse, gereğini yapacağız. Herkes görecek ne yapacağımızı...' diye kükremek 'tehdit' değil mi? 'Baskı' değil mi?" dedi.
Selcan Taşçı Hamşioğlu'nun "Hangi 'hadsizlerin' üzerine gidebilirsiniz mesela!" balığıyla (2 Kasım 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
İktidar baskısı mevzunda hayli tecrübeli, görmüş geçirmiş bir belediye başkanıyla konuştuk dün. Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Edip Uğur, "ailesine kadar tehdit edilerek istifaya zorlandığını" açıkladıktan sonra iktidar kanadından gelen "kimse o hadsizler, haklarında hukuki yollara başvursun" tepkilerine işaret etti:
- Kafa bulur gibi!
***
Hiç yorumsuz, sadece yapılan açıklamaları alt alta yazınca bile ortaya çıkan sonuç hakikaten öyle değil mi?
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ne dedi?
"Böyle bir şeyin olması kabul edilemez. Böyle bir şey var ise Belediye Başkanımız hangi merciye başvurması gerektiğini bilir ve başvurması gerekir. Genel merkez bunun üzerine gerekli çalışmaları yapmak üzere gidecektir..."
AKP Sözcüsü ne dedi?
"En ufak bir tehdit ya da onlara dönük şantaj dili kullanmadık. Bazı haddini bilmezlerin sayın Edip Uğur'a dönük bir hadsizliği olmuşsa bu konuda hakkını araması, bu kişilere karşı varsa hukuki yollara başvurması gerekiyor..."
***
İyi, güzel, hoş da...
"Balıkesir Belediye Başkanı'ndan da İstanbul, Ankara, Niğde, Düzce, Bursa'yla aynı adımları beklediklerini, istifa etmezse hakkında yeni kararlar verileceğini" ilan ederek, aba altından sopa gösteren kimdi?
Ya, "Balıkesir Belediye Başkanı'nın, pazartesi istifa etmesini bekliyoruz. Etmezse, gereğini yapacağız. Herkes görecek ne yapacağımızı..." diye kükreyen kişi?
***
Yukarıdaki ifadeler, "tehdit" değil mi? "Baskı" değil mi?
Uğur çıkıp, "o hadsiz sensin, sensin, sensin" dese, 80 milyonu da şahit gösterse, hangi merci verecek bu hadsizliğin cezasını sanki!
İktidar her şeyden önce bir "dokunabilir hadsizler" eşiği belirlemeli bana kalırsa;
Tehdit hangi makama kadar "hadsizlik", hangi makamdan sonra "demokratik hak" sayılıyor mesela!
***
İstifa isteme hakkı(!)
Bir yaşıma daha girdim;
Yaşama, eğitim, sağlık, inanç, ibadet, düşünce, ulaşım, özel hayatın gizliliğini biliyordum da "istifa talep etme hakkı"nı yeni öğrendim.
"Temel-Demokratik haklarımız" arasında bu da varmış meğer!
(Yalnız yanlış anlaşılmasın istemek hak, isteğin gereğini yerine getirmek ya da getirmemek değil; o mecburiyet!!!)
***
Çok nankörüz vesselam;
Biz "haklarımız gasp ediliyor", "ama haksızlık bu" diye yakınıp dururken, iktidarımız yeni yeni haklar üretiyor, hak zengini listeler sıralamasında şampiyonluğa koşuyor, kıymetini bilmiyoruz!
***
Hadi iyice sulandırmadan soralım bitsin:
Madem bu da bir "hak"tı;
Sıradan vatandaş yahut siyasi rakipleri, mevcut iktidar sahiplerine karşı kullandığında neden hiçbiri bu hakka saygı gösterip de gereğini yerine getirmedi? Gereğini yerine getirmedikleri gibi neden bir de "hak"larını kullandıkları için ateş püskürdüler kendilerini istifaya çağıranlara?
***
Unutulmasın...
Haber "Gazeteciler Yazarlar Vakfı'na operasyon" diye geçince hafızamızı tazeleyeyim istedim:
Şimdilerde "o FETÖ'cü, "bu FETÖ'cü" diye hedef gösteren Star yazarı Hüseyin Gülerce de, Fethullah Gülen'in onursal başkanı olduğu bu vakfın mütevelli heyetinde değil miydi? Hatta "kurucular"a kadar uzanmıyor mu ismi?
***
Günün çelişkisi
Başbakan'ın, iki ayrı toplantıda, ekonomimizin nasıl uçtuğunu, estiğini, gürlediğini filan anlattığı gün, neredeyse bütün ekonomi bültenlerine, Amerikan Merkez Bankası'nın yeni başkanının kim olacağı kaygısı hâkimdi! Ekonomisi emperyalizme göbekten bağlı olmayan bir ülkede bu dert edilir miydi?
***
Görmez olsaydık...
Genelkurmay Çatı Davası'na girmesiyle birlikte, arka arkaya kamuoyuyla paylaşılan "15 Temmuz gecesi Genelkurmay Karargâhı görüntüleri" şüpheleri gidermek yerine daha da pekiştirmeye yaradı bence. En azından halkın gözünde öyle!
Derdest edildiği, rehin alındığı, direndiği vs. anlatılan, kahramanlık atfedilen kimi komutanların garip rahatlığı, kiminin darbecilerle samimiyeti aydınlatmak yerine daha da "flu"laştırıyor o geceyi...
"Aciz"lik görüntülerini söylemiyorum bile; iki yıldır saklanıyordu, şimdi, en azından Türk ordusu tam bir cenderede, neredeyse savaş halinde iken ve moral/güvene her şeyden çok ihtiyaç duyduğu günlerde servis edilmeseydi keşke...