Cumhuriyet yazarı Tayfun Atay, sunucu Vatan Şaşmaz'ı bir otel odasında öldüren eski manken Filiz Aker ile ilgili olarak "Hem bir 'ünlü' olarak unutuldu, hem de yetmezmiş gibi çok büyük paraları belli ki büyük bir zaafla bağlandığı genç bir adam uğrunda heba etti" dedi. Atay, sözlerinin devamında "Yeğeni Dilek Bayer, tam da bu bağlamda dikkate alınması gereken bir şey söylemiş, bakın: 'Halamdan böyle bir şey bekliyorduk.. Öyle bir şey yapacağım ki herkes bizi konuşacak demişti.' İşte şimdi herkes onu konuşuyor. Filiz Aker, 'şöhret'i yeniden yakaladı" ifadesini kullandı.
Tayfun Atay'ın "Ölüm, adın şöhret olsun" başlığıyla yayımlanan (30 Ağustos 2017) yazısı şöyle:
Bilenler, başlığın esin kaynağını çıkaracaktır; bizim 10’lu yaşlarımız “Ölüm adın kalleş olsun” şiarıyla geçti.
Enver Gökçe’nin bu dizesi, Ankara’da oturduğumuz apartmanın bodrum katında kalan üniversite öğrencisi “devrimci” gençlerin duvarında boya ile yazılıydı. Kolay değil, evden çıkıp geri dönmeme ihtimalinin büyük olduğu, günde 20 kişinin sokaklarda sağlı-sollu öldürüldüğü yıllardı.
Şimdi de bu dizeyi yastık-altı yaparak yaşayanlarımız elbette var!..
Ama hemen herkesin ille de “meşhur olmak” (ve meşhur “kalabilmek”) için can attığı “Meşhuriyet Çağı” dünyasında o dizeden başlıktaki çağrışıma varmayı mümkün kılan veriler de bu memlekette karşımıza gelmiyor değil…
Ve ben, “Vatan Şaşmaz-Filiz Aker” isimleri etrafında gerçekleşmiş elim hadiseye bu başlık altında bakmanın hem mümkün, hem de uygun olduğunu düşünüyorum.
***
Oyuncu-sunucu Vatan Şaşmaz’ın bir otel odasında eskiden sevgili olduğu, ama maddi/manevi uzatmalı bir ilişkiyi de hâlâ sürdürdüğü Filiz Aker tarafından öldürülmesi, üzüntülü suratlar arkasında cevval bir şevkle lime lime medyatikleştirilmekte üç gündür…
Biri cinayet, diğeri intihar sonucu hayatını kaybetmiş iki insanın otel odasına art arda gelişleri de, sonrasında odadaki kanlı görüntüleri de irili ufaklı ekranlarda karşımızda hep…
Trajikomik olan şu ki bu görüntüleri sosyal medyada hemen herkesin sergilediğinden yakınan ama aynı görüntüleri ha bire ekranda tutarak televizyon programı yapanlar var!
Ben, en son Vatan’ın henüz kazılmış boş mezarının başında çekim ve yayın yapılırken bıraktım izlemeyi yazının başına oturmak için!..
***
Filiz Aker’in (gerçek adı Fatma Bayer) yeğeni Dora’nın hem olayın uzun yıllar öncesine giden arka planını, hem de ölüme giden yolun her adımını saniye saniye anlattığı uzun konuşmasını izledim.
Diğer yeğen Gürbüz Bayer’in, “Onu [Vatan’ı] çok sevdiğini söylüyordu; sırtımdan vurdu beni diyordu; her yerde onu görüyorum diyordu” şeklinde ağlamaklı tonda sarf ettiği sözleri de izledim.
Sonra Aker’in ağabeyi Sümer Bayer’in, “Vatan’ın dolandırıcı olduğunu bir kenara, kızın [Filiz’in] dolandırıldığını öbür kenara koyacaksın” diye özetlediği, işin içinde manevi takıntıdan (kara sevda) öte maddi “takıntı” (2,5 milyon para kaybı) olduğuna ilişkin söylediklerini de dinledim.
Bunlar daha da çoğalabilir. Bunların çoğalması, cenazeler kalktıktan sonra da “BOMBA BOMBA BOMBA”; “SIKI DURUN”; “YER YERİNDEN OYNAYACAK” tarzı spotların benzerini üretecek malzemeyi ihtiyaç sahiplerine bol bol sunabilir.
Hakan Ergül’ün çığır açıcı kitabının adı “Televizyonda Haberin Magazinelleşmesi” idi (İletişim, 2000).
Ondan çağrışımla diyebiliriz ki bu olayda da televizyonda, daha geniş anlamda medyada “ölümün magazinelleşmesi”ne tanıklık ediyoruz!..
***
Anlatılanlara bakıldığında beni de acı acı düşündüren bu hadiseden çıkardığım yorum şu:
Eski manken ve bir dönem kalıcı şöhretin eşiğine kadar geldiği anlaşılan Filiz Aker, aslında yaşarken ölmüş!..
Kendisini yaşarken öldürenin de Vatan Şaşmaz olduğu duygu ve düşüncesinde.
Manen ölümü çoktan gerçekleşmiş Aker, bundan en çok sorumlu saydığı, içine düştüğü “kaybetmişlik” halinin sebebi gördüğü adamı, kendisini maddeten de öldürmeden önce cezalandırdı.
Böylece bir bakıma da 1980’lerden itibaren peşine düştüğü, yüzüp yüzüp kuyruğuna geldiği, ama sonra elinden kayıp gitmiş “şöhret”i yeniden yakalamış olmadı mı, oldu!..
***
Filiz Aker 1963 doğumlu. Hülya Avşar kuşağından…
“Meşhuriyet Çağı”mızın eleği, o kuşaktan bir (belki birkaç) tane “Hülya” çıkarıp starlaştırırken binlerce “Hülya”yı eledi, yok etti.
Filiz Aker, o “binlerce”den biri…
Yıldız olma ümidiyle manken olarak başlayan serüveninde sinema filmleri yaptı. Dönemin tanınmış ve güçlü erkekleriyle ilişkisi oldu. Zengin yabancı bir erkekle evlendi. Nihayet kendisinden 10 yaş kadar küçük Vatan Şaşmaz’a tutkuyla bağlanıp hayaller kurmaya devam etti.
Sonrası hüsran! Hem bir “ünlü” olarak unutuldu, hem de yetmezmiş gibi çok büyük paraları belli ki büyük bir zaafla bağlandığı genç bir adam uğrunda heba etti.
Bir başka yeğeni Dilek Bayer, tam da bu bağlamda dikkate alınması gereken bir şey söylemiş, bakın:
“Halamdan böyle bir şey bekliyorduk. (…) Öyle bir şey yapacağım ki herkes bizi konuşacak demişti.”
İşte şimdi herkes onu konuşuyor!
Filiz Aker, “şöhret”i yeniden yakaladı!..
***
Evet, “Meşhuriyet Çağı”ndayız ve bu çağda her canlı şöhreti tadacaktır!
Ölüm de şöhretin “mütemmim cüzü” olmaktan öte bir anlam taşımayacaktır!..