İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, 6 muhalefet partisi liderinin imzaladığı ortak mutabakat metnine ilişkin olarak, “Demokrasiye dönüşün belgesi" değerlendirmesini yaptı.
Durakoğlu, "2017 rejiminin en önemli özelliği kuvvet ayrılığını ortadan kaldırılmasıydı. Onu yeniden kazanacağını görüyoruz. Okunan metinde bütün kurumsallıkların yerli yerine oturtulmuş konumda olduğunu gördük. Kuvvetler ayrılığı olmadan demokrasiye dönüş asla mümkün değildir. Demokratik rejimin en temel kuralı budur. Bu metnin en temel özelliği ise birçok şeyin değişmesi ihtiyacıydı ve karşıladı. Ortaya çıkan tablo demokrasiye dönüşün belgesidir." düşüncesini dile getirdi.
Durakoğlu, Halk TV'den Seyhan Avşar'ın sorularını yanıtladı.
-Özellikle son dönemlerde tartışmalı kararlar veren Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun ( HSK) kaldırılacağı, hakimlik ve savcılık makamını ayırılacağı belirtildi. 1981 yılından beri var olan bir kurumun kaldırılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce doğru bir adım mı? Bunu nasıl okumak gerekir?
Özü itibarıyla HSK kaldırılmıyor. İkiye ayrılıyor. Buna şiddetle ihtiyacımız vardı. Savcılık mesleği ile hakimlik arasındaki fark özümsenmemişti. Metinde bunun özümsendiğini görüyoruz. Bir hukuk devleti için olması gereken şey.
-Görevi kötüye kullanmak suretiyle Anayasa Mahkemesi veya AİHM'in verdiği hak ihlali kararına sebep olup devleti tazminata mahkum ettiren hakim ve savcılara bu tazminat ve zararın rücu ettirileceği belirtildi. Bu yaptırım hakimler ve savcıların soruşturma ve kovuşturma aşamasında daha titiz davranmalarını sağlar mı?Bu çok temel bir sorun. Burada iki temel nokta var. Öncelikle bu düzenlemem yargıcın özgür bir biçimde davranmasını engeller. Ama eğer 2017 rejiminde gördüğümüz gibi kasıtlı şekilde kararlar veriliyorsa rücu o zaman uygulanabilir. Bu konu daha geniş bir şekilde tartışılmalı. Kısaca anlatmak gerekirse; yargıç özgürce karar vermelidir. Özgürce karar vermesi için önündeki engellerin kaldırılması gerekir. Yargıca herhangi bir rücu davası açılması doğru değil. Ancak hakimin vicdanından ve hukuktan ayrılarak bir karar oluşturması halinde rücu hakkının kullanılması normal olabilir. AYM kararını ya da AİHM kararını kullanmayanlar için de olabilir. Onun dışında oluşabilecek şeyleri de özel olarak kasıt, ihmal ve görevi kötüye kullanmak suretiyle karar vermek gerekir.
-Yargının kurucu unsuru olan savunmanın Anayasal güvence altına alınması bir avukat ve bir baro başkanı olarak sizi heyecanlandırıyor mu?
Çok heyecanlandırıyor. Çok önemli ve temel bir güvence. Bizler yıllardır savunma hakkının güvence altına alınmadığını söylüyoruz. Anayasa'nın 138. maddesine dayanarak kendimize dolaylı yoldan bir güvence yaratıyoruz. Savunmanın Anayasa'nın güvencesi altına alınmasına ihtiyacımız vardı. Anayasa'da savunmanın korunmasının yasalar açısından da önemli olduğunu düşünüyorum.