16 Nisan 2009 03:00
Küresel kriz ekonomileri durgunluğa sürüklerken, istihdamdaki kayıplar derinleşiyor. İşsizlik Ocak ayı itibarıyla yüzde 15.5'le yeni bir rekor kırdı. Bir yılda 1 milyon 59 bin kişi işsiz kaldı. Bu oranın daha da kötüleşeceğini belirten ekonomi uzmanları, tedbir alınmakta gecikildiği, önümüzdeki döneme ilişkin de anlamlı ve gerçekçi çözümler üretilemediği görüşünde:
2009 Ocak ayında işsiz sayısı 3 milyon 650 bine ulaştı. Bir yıl önce ocak ayında işsiz sayısı 2 milyon 591 bin idi. Bir yılda işsiz sayısındaki artış 1 milyon 59 bini buldu.
23 milyon 523 bin işgücünün (tarımda ve sanayide) yüzde 15.5’i işsiz. Tarım dışında işsizlik oranı yüzde 19‘a ulaştı. İşgücü içindeki her 100 gencin 27.9’u işsiz.
Dün bu rakamlar açıklanınca, daha önceleri gösterdiğimiz tepkinin benzerini sergiledik. Gene “Ah vah” diyerek dövündük.
“Ah vah” etmek bir işe yaramıyor. Önemli olan, işsizlik sorununu çözmek için harekete geçmek. “Sorunu çözmek için” kimsenin bir şey yaptığı yok.
İşsizlik rakamları açıklandıkça birkaç gün “Geçen ay şöyle idi, bu ay böyle oldu” şeklinde konuşmalar oluyor. Sonra işsizler unutuluyor. İşsizlerin ne durumda olduğuyla kimse ilgilenmiyor.
İşsizlerle ilgilenen yok
Bizde işsizlik sorununun farklı yönleri var.
Sondan başlayalım, başa doğru sıralayalım:
- Küresel kriz rüzgârı en fazla bizi etkileyince işyerlerinin bazıları zorunluluk nedeniyle bazı işyerleri ise durumdan fırsat yaratarak işçi çıkardı.
Kriz rüzgârında işini kaydedenlerin çoğu orta yaş ve üzeri işçiler. Bunların iş bulmaları zor. Bunların iş güvencesi varsayımına dayalı olarak oluşturdukları yaşam düzeyini sürdürmeleri çok çok zor.
- Türkiye’de hızlı nüfus artışı var. Gençler eğitimlerini tamamlıyor, askerlik görevini bitiriyor. Bunlar iş piyasasına yeni girenler. (Geçen ocak ayından bu ocak ayına işgücü 1 milyon 135 bin arttı. 22 milyon 388 binden 23 milyon 523 bine yükseldi.) Ne yazık ki, ekonominin bugünkü şartlarında işgücüne yeni katılanların da iş bulmaları imkânsız.
- Tarımda üretimin gücendirilmesi sonucu, kırsal alanda üretici olan çok sayıda insan kentlere göç ederek kentlerde iş aramaya başlıyor. Daha önce tarım sektöründe işi olan ve üretici olan çok sayıda insan, iş bulamayınca sadece işsiz sayısını artırmıyor, üreticiyken, işsiz tüketici oluyor.
- Kriz öncesi dönemde de, kırsal alandan kentlere göç başlamadan önce de, bizde kemikleşmiş bir işsizlik sorunu vardı. Daha sonra ortaya çıkan olağandışı baskı altında bu klasik işsizlik ve bu kesimdekilerin durumu tamamen unutuldu.
Tedbir almadan sorun çözülmez
Tekrar başa dönelim. “Ah ile, vah ile” günleri geçirecek yerde:
- Öncelikle işsiz kalanların, yeni iş imkânları yaratılıncaya kadar nasıl yaşayacaklarını düşünelim. Bunlar ve aileleri ne yiyecek, ne içecek? Bu konuda ne gibi tedbirler almalıyız ki, bu insanlar aç ve açıkta kalmasın.
- İşsizlik sayısının devamlı artma eğilimi karşısında ne gibi politikalar uygulayacağımızı belirlememiz gerekir. İşsiz sayısının artmasını sadece seyredemeyiz. İki gruptaki insana iş yaratacağız: (1) Sanayide ve tarımda işi olup da işini kaybedenlere iş bulacağız, (2) İş piyasasına yeni girecek gençlere iş bulacağız.
Bunlar kendi kendine olmaz. Hükümet, öncelikle işten çıkarmalara yol açan gelişmeleri frenleyici, işsizlere yeni iş imkânları yaratacak gelişmeleri destekleyici politikaları belirlemek ve uygulamaya koymak zorundadır. Bu yetmez. İşini kaybedenleri ve işsiz kalanları aç ve açıkta bırakmayacak sosyal politikalara ihtiyaç vardır.
İşgücü piyasası ocak rakamları dün açıklandı. İşsizlikte çok büyük artış var. Adeta bir çığ koptu, yamaç aşağı yuvarlanıyor. Bir yıl içinde tarım dışı işsiz sayısı 1 milyon 148 bin arttı. Geçen ay artış 948 bindi. Bu yine çok yüksek bir artıştı ama vahim olan, işsizlik artışının hızlanması. Tarım dışı işsizlik oranı bir yılda yüzde 13,7'den 19'a fırladı. Bir yıl için 5.3 puanlık artış olağanüstüdür ve bu, bir rekordur. Geçen ay artış 4.3 puandı. Genel işsizlik oranı da tarımdaki yapay istihdam artışına rağmen, yüzde 11,6'dan 15,5'e çıkarak bir rekor daha kırdı.
Salı günkü yazımda yeni makroekonomik tahminleri gerçekçi bulduğumu, tek istisnanın işsizlik tahminleri olduğunu savunmuştum. DPT'ye göre 2009'da ortalama işsizlik oranı 13.5 olacaktı. Ocak rakamları gerçekleşmenin bu tahminin bir hayli üzerinde olacağını şimdiden gösterdi. BETAM'da işsizliğin orta vadeli daha gerçekçi bir tahmini için kolları sıvadık. Tahminlerimizi cuma günü yayımlamayı planlıyoruz.
Bir ay içinde ne oldu? Sorunun tek bir yanıtı var: Gelecekten umudu kesen firmalar ocak ve şubat ayında büyük çapta işçi çıkarmaya başlamışlar. TÜİK'in aylık olarak yayımladığı rakamların üç aylık ortalamalar olduğunu bir kez daha hatırlatalım. Aralık rakamları kasım-aralık-ocak aylarının ortalamasını temsil ediyordu. Ocak rakamları ise aralık-ocak-şubat ortalamasını temsil ediyor. Aralık istatistiklerinde tarım dışı istihdam sanayideki 205 binlik azalışa rağmen toplamda 90 bin artmıştı. Bu kez tarım dışı istihdamda 184 binlik düşüş var. Kriz derinleştikçe firmalar işçi çıkarmaya hız vermişler. Sanayide istihdam kaybı 316 bin ve üretim çöküşü ile paralel gidiyor. Ücretli yevmiyeli istihdamında azalış aralık ayında 41 binle sınırlı kalmıştı. Ocak ayında tam 330 binlik kayıp var. Kendi hesabına çalışanlardaki 107 binlik istihdam artışı sizi aldatmasın. Bu artışın ardında "mercimekli köfte satan kadınların" dramı var. Bu elbette bir metafor. Daha fazlası için gelecek hafta BETAM'ın yayımlayacağı araştırma notunu bekleyin.
Çocuğun adını koyalım: Bu, küçük çapta bir felaket. Ve felaketin boyutları giderek büyüyor. Aylar öncesinden işsizliğin patlama yapacağı uyarısını yapmıştım. Ama gelişmeler beni şaşırtıyor. Sanayide istihdam kayıpları çok yüksek. Gelecek aylarda yeni rakamlar belli oldukça şubat ve mart istatistiklerinde de istihdamın düşmeye, işsizliğin ise artmaya devam ettiğini göreceğiz. Nisandan itibaren istihdamda azalışın durmasını bekliyorum. Ancak artış çok yavaş olacak. Yıl sonunda işsiz sayısının 4 milyona çıkacağını tahmin etmiştim. Şimdiden 3.5 milyonu geçti. Korkarım ki yıl sonunda 4 milyon çıtası aşılacak.
Bundan böyle esas sorun oluşmakta olan işsiz stokunun nasıl eritileceğidir. 2010 ve 2011'de öngörülen yüzde 3,3 ve 4,5'lik büyüme oranları ile bu stok erimez. Daha yüksek bir büyüme, aynı zamanda da daha yüksek istihdam yaratma kapasitesine sahip bir büyüme gerekiyor. Bunun için çok radikal işgücü reformları ile kamu harcamalarında esaslı ödünleşmeler şart.
Bayanlar ve baylar, Türkiye ekonomisinin acilen rekabet gücünü artırması gerekiyor. Kur bir miktar katkı yaptı. Daha fazlasını beklemeyin. Gerisini, işgücü maliyetlerini aşağı, verimliliği yukarı çekerek sağlayacağız. Daha çok üretip daha az tüketeceğiz. Buna hazır olun. Yoksa bu işin sonu kötü bitecek.
Tarım dışı istihdam, işgücü ve işsizlik (bin kişi) | |||
|
2008 |
2009 |
Fark |
Tarım istihdamı |
4.083 |
4.342 |
259 |
T. D. İstihdam |
15.715 |
15.531 |
-184.000 |
Sanayi |
4.427 |
4.111 |
-316 |
Hizmet 10.259 |
10.429 |
170 |
- |
İnşaat |
1.029 |
990 |
-39 |
T. D. İşgücü |
18.210 |
19.174 |
964 |
T. D. İşsizler |
2.495 |
3.643 |
1.148 |
T. D. İşsizlik oranı (%) |
13,7 |
19,0 |
5,3 |
Katılım Oranı |
44,4 |
45,8 |
1,4 |
T.D. Ücretli - yevmiyeli |
12.138 |
11.808 |
- 330 |
T.D. Kendi Hesabına |
2.054 |
2.161 |
107 |
Hiç kimse işsizlik oranının ocak ayında yüzde 15.5'e ulaşacağını tahmin etmiyordu. En kötümser sayılanların tahminleri bile daha düşüktü. Hani deyim yerindeyse, "kötümserler bile iyimser" kaldı.
18 Şubat'ta bu köşede "işsiz sayısı aralıkta 3.3 milyon, ocakta 3.5 milyon, şubatta 3.7 milyon dolayına çıkabilir. Buna göre, işsizlik oranı da aralıkta yüzde 13.8, ocakta yüzde 14.8, şubatta yüzde 15.8 gibi bir düzeye fırlayacak demektir" diye yazdığımızda biz de çok kötümser olmakla eleştirilmiştik. Meğer iyimser bir tahminde bulunmuşuz. Ocak ayındaki işsizlik oranı yüzde 15.5 gibi doğrusu inanılmaz bir düzeye fırladı. Aralık-ocak-şubat aylarının ortalamasını gösteren bu oran, ocak-şubat-mart aylarının ortalaması olarak açıklanacak şubat verisinde büyük olasılıkla yüzde 16'yı da aşacak. Ama hemen sonra, mart verisiyle birlikte özellikle tarımda artış gösterecek istihdam sayesinde toplam işsiz sayısı da, doğal olarak işsizlik oranı da yönünü aşağı çevirecek.
Ocak ayı işgücü istatistiklerinin işsizliğin rekor kırması yanında bir başka önemi daha var. Ocak istatistikleriyle birlikte, istihdamı sektörel bazda önceki aylarla kıyaslamalı olarak izleme olanağı sona erdi. Kasım 2007'den geçen yılın aralık ayına kadar olan veriler adrese dayalı nüfus kayıt sistemine (ADNKS) göre düzenleniyordu. Bu yılın ocak ayından itibaren ise nüfus projeksiyonları kullanılmaya başlandı. Kıyaslama olanağı sağlanabilmesi için 2008 yılının ocak ayı verileri de nüfus projeksiyonuna göre revize edildi.
Krizin etkileri görülemez oldu
Küresel krizin, mevsimsel etkilere açık olmayan sanayi ve hizmetler sektörüne olan etkisini izlemenin en iyi yolu, bir önceki aya göre istihdamın nasıl seyrettiğine bakmaktı. Ancak, 2008 yılı verilerinin ADNKS'ye göre, 2009 verilerinin nüfus projeksiyonuna göre oluşturulması, kıyaslama yapma olanağını yok etti. Örneğin sanayideki istihdam, geçen yıl ağustos-aralık döneminde 303 bin kişi azalmıştı. Ocak ayında ise 27 bin kişilik bir artış görülüyor. Ancak, ocak ayıyla aralık ayını karşılaştırmak anlamını yitirdiği için bu 27 bin hiçbir anlam taşımıyor. Hem, sanayide istihdamın artmadığı da bilinen bir gerçek.
Kıyaslama yapılabilen 2008 ve 2009 yıllarının ocak aylarındaki değişime gelince… İstihdam edilenlerin sayısı ocak ayında geçen yıla göre 75 bin kişi arttı. Bu artışın 259 bini tarım, 170 bini hizmetler sektöründen kaynaklandı. Sanayideki istihdam tam 316 bin kişi azaldı, inşaatta da 39 bin kişilik azalma oldu.
1 milyon kişi işini kaybetmedi
Geçen yıl ocakta 2 milyon 591 bin olan işsiz sayısı, bu yıl 3 milyon 650 bine çıktı, yani işsiz sayısında 1 milyon 56 bin kişilik bir artış var. Bu rakamı doğru okumak gerekiyor. 1 milyon 56 bin, "işsiz sayısındaki artışı" gösteriyor. Bu rakamı, "1 milyon 56 bin kişi işsiz kaldı" diye okumak ise tümüyle yanlış. Çünkü bu kişilerin bir kısmı son bir yılda işgücü piyasasına girdi, yani geçen yıl ocak ayında herhangi bir nedenle; ya henüz çalışma yaşında olmadıkları için, ya iş aramadıkları için işsiz sayılmıyorlardı.
Altı ay sonra bile olsa hükümetin ekonomi konusunda artık bazı şeyleri söylemesi (bakanlar Ekren, Unakıtan ve Şimşek'in basın toplantısı yaparak bazı önemli konuları ve gelecek için hedeflerini açıklamaları) önemli olsa gerek. Bu arada bu açıklamaların biraz da IMF ile yapılan müzakereler sonucu ortaya çıktığı söylense de yine de hükümetin mali bozulmayı düzelterek tekrar sürdürülebilirliği sağlamak açısından bazı açıklamalar yapması üzerinde durmaya değer.
Mayıs ayında açıklanacak orta dönem ekonomik plan 2009-2012 yıllarını kapsayacağı ve iki gün önce basın toplantısıyla açıklanan konuları da kapsayacağını biliyoruz. Her şeyden önce alınacak mali önlemlerin vergi toplanmasını geliştireceği ve harcamalarının kontrolünü artıracağı belli oluyor. Bu konuda ve özellikle mali alanda IMF ile yakında tekrar görüşüleceği ortaya çıkıyor.
Bakanların açıklamalarına göre 2009 yılı için öngörülen büyüme hızı yüzde 4'ten -3,6'ya düşürülüyor. Her ne kadar piyasalar bu rakama yüzde -4,4 olarak bakıyorlarsa da ekonomik gerçeğin Türkiye'de yetkililerce kabul edilmesi ve IMF ile aralarındaki farkın azaltılması açısından önemli bir belirti. 2010-2011 yılı için büyüme hızının yüzde 3,3 ve yüzde 4,5 olarak belirlenmesi de gerçeğe yakınlaşmış olmasını gösteriyor. 2010 ve 2011 yılları cari açığın 11 milyar dolar olması ise büyüme hızı ile orantılı değil. Bu rakamların 18-20 milyar dolar olması beklenebilir. Bu yıl bütçe açığının GSYİH'nin yüzde 5'ine kadar çıkması faiz dışı fazlanın ise yüzde 1 civarında olması bekleniyor. Fakat bu hedeflere varmak için hükümetin fazladan 10-15 milyar Türk Lirası bulması gerekiyor. Borç GSYİH oranları da yüzde 40'lardan yüzde 45'lere doğru tırmanacağa benziyor. 2010 ve 2011 yıllarında bu oranın yüzde 44 civarında seyretmesi ve faiz dışı fazlanın yüzde 2-2,5 civarına çekilmesi halinde bütçe açıklarının yüzde 3,5'lere düşmesi mümkün olabilir.
Hükümetin IMF ile de arasında sıkıntıya konu, 2009 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sunulacak olan mali kurallarla ilgili önemli bir yasa var ve bu yasa mali değişimin IMF programıyla da uyumlaştırılmasını sağlayacak. Faiz dışı fazlanın azaltılarak pazar beklentilerinin karşılanması politikalarının artık sonuna geliniyor. Bunun için bu politikaların yerine başka mali hedeflerin yakalanması gerektiği, ayrıca yerel yönetimlerinin harcamalarına bir kısıtlama getirilmesi ve Gelir İdaresi'nin, vergi denetleme olanaklarının artırılması lazım. Başta götürü vergiler olmak üzere, özel vergilerin mali hedefleri yakalar biçimde düzeltilmesi gerekmektedir. Bu arada Kredi Garanti Fonu'nun en kısa zamanda devreye sokularak, hizmete girmesi gerekiyor. Hazine'nin bu konuda 2,5 milyar Türk lirası'na yakın bir fonu 6 ile çarpıp, kredi miktarının yüzde 60'a yakın garanti vereceği ise iyi bir gelişme olarak nitelendirilebilir.
IMF veya Avrupa Birliği... Türkiye'nin gerçekten bir çapaya ihtiyacı var mı? Türkiye kendi ekonomisini kendi rayına oturtmak zorunda, ancak 6 aydır seçim bahanesiyle hiçbir önlem almıyor veya bölük pörçük önlemleri Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsü yerine seçim meydanlarında açıklayan bir yapı içerisindeydi. Son zamanlarda ve özellikle G-20'lerin toplantısından sonra güçlenen ve eline 1,1 trilyon dolarlık fon geçen IMF ile Türkiye şimdi daha fazla ilgilenir oldu. Bir de bilinmesi lazım gelen dünyadaki mevcut fonların yüzde 80'ine yakın kısmının gelişmiş ülkeler tarafından talep edileceği meselesi veya yükselen pazarlara 2007'ye göre yüzde 80 daha az bir fonların gelecek olması IMF'nin fonlarına Türkiye'nin ihtiyacını artırdı. Şimdi IMF'den gelecek bu fonları bir anlaşma yapılması halinde nasıl ve nereye harcayacağımız önemli. Yine altyapı reformlarımızı yapmak, başta finansal yapımızı yerine oturtarak güvenin yerine gelmesini sağlayamazsak, üretim ve tüketim hareketliliğini yakalayamayız Fonlarda da zorlanırsak gelecek üç yıl Türkiye sıkıntılar içerisine girer. Bugün bile neredeyse yüzde 15'e varan işsizlikle zaten sıkıntıların büyüğünü yaşıyoruz.
© Tüm hakları saklıdır.