Gündem

İsrail, Mavi Marmara'ya sipariş ettiğimiz tıbbi malzeme ve ilaçları yollamadı

Milliyet gazetesi Ekonomi Servisi Müdürü Murat Sabuncu, Gazze'deki izlenimlerine devam ediyor.

08 Haziran 2010 03:00

T24 - Milliyet gazetesi Ekonomi Servisi Müdürü Murat Sabuncu, Gazze'deki izlenimlerine devam ediyor. El Şifa Hastanesi'ni ziyaret eden Sabuncu, hastanedeki eksikleri, Marmara Üniversitesi'nden mezun olan doktor Alaaddin Kedrah'tan dinledi. Kedrah, Mavi Marmara'ya sipariş ettikleri endoskopi aletleri ile ilaçların İsrail'in yollmadığını ileri sürdü.

Sabuncu'nun Milliyet gazetesinde bugün (8 Haziran 2010) yayımlanan yazısı şöyle:


Her şehrin bir hikâyesi vardır hani. Acı tatlı. Şehir yapan. Ne yazık ki bu şehirde iyiye rastlamak çok zor. Yıllardır bitmeyen savaşın insanları çünkü buradakiler. Ama hayatın bitmediği yerde umut da bitmiyor. O yüzden hikâyelerin bir kısmında umut var

Küçücük bir beden. Eli ayağı her yeri küçük... Kısa bir süre önce doğmuş. Saçları var ama... Bebek işte bildiğin. Ama bilmediğin... Belki de dünyanın en talihsiz yerlerinden birinde dünyaya gelmiş olduğu... Üstelik daha da kötüsü “hasta” olarak. Mavi bebek o. Kalp kapakçıklarıyla ilgili bir problemin sonucu ortaya çıkıyor bu durum. Hemen ameliyat edilmesi gerekiyor. Ama mümkün değil.

Çünkü o bebek Gazze’de doğdu. Pek çok ameliyatın imkansız olduğu yerde. Ameliyatı beklerken her gün bir ilaç kullanması gerekiyor. Doktorlar Birlemiş Milletler’den 5 tane temin etmiş. Yeni ilaç bulunmazsa ya da İsrail ülkesine kabul edip ameliyat ettirmezse yaşayamayacak. Küvezin içinde. Eğilip yakından bakıyorum. Gözleri sıkı sıkıya kapalı. Doktor muayene ederken biraz hareketleniyor.

Adı Retaj. Gazze’deki çocuk hastanesinde görüyorum onu. Üzerlerinde UNICEF yazan 4 kuvezden birinde bekliyor. Doktorlardan biri anlatıyor: “Bebeğin durumu İsrail’e bildirildi. Ailesi araştırılıyor. Hamas üyesi mi değil mi diye. İlaç için her yere başvurduk. En azından birkaç tane daha bulunsa, birkaç gün daha yaşatabilsek. Belki o sırada geçiş olur öbür tarafa.”

Söyleyecek tek bir kelime var mı? Hani diyor insan... Tüm inanç, milliyet, politik görüş bir yana konsa. Bir yana da bu bebek. O kurtulsa. Yaşama, hayata, yeni bir şans tanınsa...

Çazresizliğin çaresi

Yoklar diyarının ‘siyah tenli’ prensi... El Şifa Hastanesi. Sanırım sadece adı ‘gerçek’. Onun dışında her şey yalan. İlaç yok. Kan tahlili yok. MR yok. Ameliyat çoğu hastalık için yok. Ne var?

Direnmeye çalışan doktorlar. Adı Alaaddin Kedrah. Marmara Üniversitesi’nden mezun. Gastroloji uzmanı. 700 yataklı hastanede ‘uzmanlığını’ kullanamıyor. Mesela diyor: “Kan tahlili yapacaksın ya. Mümkün değil. Hasta geliyor şeker komasında. Takip lazım. Bilmiyorum ki kaça çıkmış şekeri. Bir diğeri hepatit hastası. Zar zor bulup başlatıyoruz ilaca. 6 ay sürekli kullanması lazım. Bir ay kullanıyor. Sonra ilacı temin edemiyoruz. Hasta en başa dönüyor hatta daha kötüye gidiyor. Umut; Mavi Marmara’da idi. Çünkü içinde 2 endoskopi aleti ile sipariş ettiğimiz ilaçlar vardı. Gelemedi. İsrail bunları yollamadı.”

Yine de hastaları hep peşinde. Bizimle kısa oturmasında bile. Ama o hiç yılmıyor. “Bu topraklara borcum” diyor. Yanımdaki foto muhabiri arkadaşım, “O yoklar diyarının siyah tenli prensi” diyor. Sadece gülümsüyor. Hepsi bu...


Müzik isyanı

Muhammed Antar, Bassam El Masri, Muhammed El Mari, sami Bakhett. Takma adları da var elbet. Antar , Bess, Mady, Sam... Darg Team onlar. Gazze’nin rapçiler. Kaldığım otelde beni ziyaret edenler “görmeden gitme” dediler. Gittim gördüm. İyi ki de gittim. Biliyor musunuz burada iş yok. Bizim anladığımız anlamda değil tabi. Hani yüzde 10”ları 15”leri 20”leri konuşuyoruz ya. Burada işsizlik yüzde 80. Fabrikaların tamamı kapalı neredeyse. Sokaktakiler en çok “protesto” ya gidiyor. Bağırıyor, havaya ateş ediyor. Darg Team”da. Ama onlar müzikle protesto ediyor. İsrail”i de Hamas”ı da El Fetih”i de. Herşeye karşı onlar. En çok yüz çevirenlere. Anlamıyorlar da. Bir parçalarında soruyorlar: “Ne yaptık size” Beach Otel’de buluştuk onlarla. Sahile indik sonra. Söylediler. Söyledikçe çoştular. Çeviri yapan arkadaşıma dur dedim.Yalnızca seyredeyim. Elleri kolları yüzleri yeterince anlatıyor bana. Kızgın değiller aslında. Sadece yalnızlar. Bir açık hava hapishanesinde yaşadıkları hayata isyan ediyorlar. Hani merak edersiniz belki diye. Facebook”ta varlar. Myspace”de de. Yazı verin şimdi. www.myspace.com /dargteamgaza. Burada olmasanız da. Kapatın gözlerinizi kalbiniz götürecek sizi.


Balık küçük aile büyük

Sabah erkenden limana gittim. Filistin bayrakları kadar Türk bayrakları da asılı burada. Biraz ileride çadırlardan oluşturulmuş bir alan var. Eğer gelseydi gelenlerin karşılanması için kurulan bir çadır grubu. En önde yine Erdoğan posteri. “Hoşgeldiniz” diyor gelemeyenlere. Arka sırada başka bir posterde “hoca”sı Erbakan. O da selamlıyor olmayanları. Kumsalda balıkçılar var. Tercümanım Türk deyince anlatmaya başlıyorlar. 3 milden fazla açılamıyorlarmış. Buralarda hep küçük balıklar var diyorlar. Doyurmuyor. Tutuyorlar kolumdan beni. Teknelerine. Tur attıracaklar bir de fotoğraf çekilecek. Belki ben de hissederim yaşadıklarını diye.  Ağların arasından küçücük bir balık çıkarıp gösteriyorlar. “Bu” hep “bu”. Denizde balık yok ama evde çocuk çok. Birinin 10 çocuğu var diğerinin 7.


Politik hayatlar

‘Hamas herkesle konuşmak istiyor’

Hamas’ın karargahlarından biri. Sözcülerinden Fawzy Bahroom’u bekliyorum. Yanımdaki Gazzeli gazeteci orada bulunanlara beni tanıtıyor; “Türk gazeteci”. Onun tercümanlığıyla konuşuyoruz. Oturanlardan biri soruyor:

“Erdoğan askerler üzerinde etkili mi?” Cevap vermeye hazırlanırken Bahroom içeri giriyor. Arkasında 1.90 boyunda korumasıyla. Hemen odasına alıyor beni. Kahve içip sohbete başlıyoruz. Koruma hemen yakınımda ayakta beni seyrediyor. Bahroom ile ‘politika’ konuşuyoruz. Ama politik konuşmuyoruz. Gördüklerimden ya da bildiklerimden farklı bir şey söylemiyor.

Soruyorum: “Hamas’ı terörü destekleyen hatta terörist gösteren ülkeler var? Siz nesiniz?” İtiraz ediyor: “İsrail’in anti propagandası.” “Peki siz neden kendinizi anlatamıyorsunuz o zaman?” diye soruyorum. Gayet sakin konuşuyor: “Bir süredir herkesle konuşmaya irtibat kurmaya çalışıyoruz. ABD’liler Avrupalılar Hristiyanlar Yahudiler. Ne zamandır bizi ne dinliyor ne randevu veriyorlardı. Ancak İsrail’in son saldırıları bir de Mavi Marmara olayından sonra yavaş da olsa bizimle temasa geçtiler. Kimi açık kimi daha temkinli, sessiz. Hakkımızdaki kötü ve yanlış imajı sileceğiz.”
Hemen soruyorum: “Filistinlinin bile tek ses veremediği ortada. Bir yanda Fetih bir yanda Hamas. Ne kadar sürecek ayrılığınız?” “Biz aslında Fetih ile daha fazla ayrı noktalarda kalmak istemiyoruz. Ancak bir araya gelmek için tabi ki şartlar var. Adaletli olması gerekiyor her şeyin. Mısır bizi bir araya getirmek istiyor ama onların ortaya koyduğu şartlarla bu birliktelik olmaz” diyor. Gazze’de görüştüğüm kimi başka makamlardan duyduğum bir konuyu dile getiriyorum: “Başka bir arabulucu olabilir mi? Mesela Türkiye?”, “Kesinlikle. Erdoğan diliyle değil kalbiyle konuşuyor” diyor. Odasındaki perdeler sıkı sıkıya kapalı. Önünde laptopu ve tespih. Televizyonda sürekli savaş görüntüleri. Bu ‘ruh haliyle’ politika yapmak... Zor.