Ekonomist Prof. Dr. Erol Katırcıoğlu, 16 Nisan'da yapılacak halk oylamasıyla ilgili olarak "Neredeyse bütün devlet imkanlarının 'evet' kampanyasının arkasına konmuş olmasına rağmen eğer bugün kamuoyu araştırma şirketleri 'hayır'ın en az yüzde 50 çıkacağını söylüyorsa, bu bana şunu düşündürüyor: İslamcı siyaset geç kaldı" dedi.
Erol Katırcıoğlu'nun Artı Gerçek'te "İslamcı siyaset geç kaldı!" başlığıyla yayımlanan (7 Nisan 2017) yazısı şöyle:
Neredeyse bütün devlet imkanlarının “evet” kampanyasının arkasına konmuş olmasına rağmen eğer bugün kamuoyu araştırma şirketleri “hayır”ın en az yüzde 50 çıkacağını söylüyorsa, bu bana şunu düşündürüyor: İslamcı siyaset geç kaldı!
Neye mi geç kaldı? Türkiye’yi İslamcı bir devlet ve toplum düzenine dönüştürme işinde geç kaldı. Toplumun yüzde 50’sinin bütün baskılara rağmen bugün hala direniyor oluşu bence başka türlü açıklanamaz.
İslamcı kesimin Cumhuriyet devrimlerini içine sindiremediği ve içten içe “laik yönetim”le derdi olduğu bilinen bir konuydu. Doğrusu bu rahatsızlıklarını anlamak o kadar da zor değildi. Çünkü zamanında bile insan haklarına aykırı işlerdi bunların önemli bir kısmı. Değişimi kılıçla yapılabilecek bir işmiş gibi gören İttihatçı kafalar da işin içindeydi zaten. Kılıçla (Ordu ile) yapılan toplum mühendisliği tek bir ulusa dayanmayan, ortak paydası din ve bir ölçüde de dil olan Osmanlı çok-kimlikli toplumundan bir ulus-devlet yaratmaya soyundu. Başarılı da oldu olmasına ama tıpkı gömlek düğmelerinde olduğu gibi bir düğme yanlış ilmiğe geçmişti ve bu yanlışlık günümüze dek geldi.
Bu yanlışlığı adıyla söyleyecek olursak demokratik bir biçimde “ortak bir kimliğin” oluşturulamamış olmasıdır. Bugün Türkiye’de insanlar, deyim yerindeyse, öbek öbek yanyana yaşayan ve fakat ortak bir kimlik altında bir araya gelmiş bir topluluk özelliği göstermiyorlar. Bu durum yalnızca İslamcı kesimlerin rahatsızlıklarıyla değil, aynı zamanda Kürtlerin ve Alevilerin de rahatsızlıklarıyla kendini görünür kılan bir durum. Tabii görmek isteyen gözlere…
Adını andığım bu toplum kesimleri içinde en yaygını ve en güçlüsü İslami kesimdi kuşkusuz. İslami bir toplum hayali peşinde mobilize edilen kitleler nihayet 2000’li yılların başında devlet bürokrasisi ve ordu tarafından yaratılan bütün zorluklara rağmen iktidarı ele geçirdiler. Başlangıçta nereye gideceklerini pek bilmiyorlardı. O nedenle de herkese şirin görünmeye gayret ettiler. Fakat bugünden o günlere bakınca İslamcı siyasetin kendi içinde de kırıldığını görmek gerek. Üstelik bu kırılma yalnızca Gülen hareketiyle değil, başlangıçtan beri birlikte olan siyasi elit arasında da bir kırılmaydı. Bugün AKP’nin siyasileri arasında Erdoğan’la birlikte yola çıkanların çok az sayıda kalmış olması da bunun kanıtı.
15 yıldır iktidardalar. İyi işler de yaptılar kuşkusuz. Ama bugün gelinen noktada toplumu çok zorluyorlar. Toplumun geleceğini şekillendirebilmek için siyasi gücün ellerinde daha da yoğunlaşmasını istiyorlar. Tıpkı yüzyılın başındakiler gibi. Toplum mühendisliği yapmaya hazırlar.
Ama olmayacak. Çünkü çok geç kaldılar. Bu toplumun önemli bir kısmının insanlık hayali onlarınkinin çok önünde. O nedenle de bu toplumdan İslami bir devlet-toplum ilişkisi üretmek artık mümkün değil. Olabilecek en makul şey artık bu hevesten vazgeçip, hiç kimsenin, bir başka kimliği dışlamadığı ortak bir kimlik oluşturmaktır. Son yıllarda yaşadıklarımız, yalnızca İslami kesimin değil diğer tüm kesimlerin de ortak bir anlayışa evrilmeleri için bence yeterli.
Dedim ya! Bu ülkeyi kuranlar farklı kimliklerden ortak bir kimlik üretememişlerdir belki ama, düşman kimlikler de üretmemişlerdir. Bütün gerginliklere (bu arada Kürtlere ve Alevilere yapılan bütün haksızlıklara) rağmen bugün hala toplumsal dokumuzun bozulmamış olması bunun kanıtı. Onun için ben diyorum ki geç kaldınız! Artık bu hayalden vazgeçmenizin zamanı geldi. HAYIR diyin yeter!