İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin (İSİG), yayınladığı rapora göre, AKP’nin hükümete geldiği 3 Kasım 2002'den beri en az 30 bin 224 işçi alınmayan önlemler nedeniyle yaşamını yitirdi.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG), ekim ayına ilişkin İş Cinayetleri Raporu’nu bugün yayımladı. Raporun ilk bölümünde son 20 yılda yaşanan iş cinayetlerinin verileri paylaşıldı.
Verilere göre, 2002 yılının son iki ayında 146, 2003’te 811, 2004’te 843, 2005’te 1096, 2006’da 1601, 2007’de 1044, 2008’de 866, 2009’da 1171, 2010’da 1454’te, 2011’de 1710’de, 2012’de 878, 2013’te 1235, 2014’te 1886, 2015’te 1730, 2016’da 1970, 2017’de 2006, 2018’de 1923, 2019’da 1736, 2020’de 2427, 2021’de 2170 2022 yılının ilk on ayında 1521 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.
Raporda şu tespitlerde bulunuldu:
"Türkiye kapitalizminin neo-liberal politikalar paralelinde dünya kapitalizmine entegre olabilmesi için 24 Ocak 1980’de aldığı kararlar, işçi sınıfı muhalefeti karşısında hayata geçememiştir. Diğer gelişmekte olan ülkeler gibi ihracata yönelik sanayileşme adı verilen politikaları uygulayarak uluslararası yeni işbölümünde yerini almak isteyen Türkiye kapitalizmi, bu hedefine 12 Eylül askeri darbesi eliyle ulaşmış ve Özal dönemi ile birlikte neo-liberal politikalar hayata geçirilmiştir (Ücretlerin baskılanması, özelleştirme vd.)
1990’lı yılların sonu ve 2000’li yılların başında ise AB süreci çerçevesinde uluslararası yeni işbölümüne katılımın köşetaşları oluşturulmuş ve birçok emek karşıtı yasa çıkarılmıştır. (İş Yasası vd.) Güvencesiz çalıştırma biçimleri olan taşeronlaştırma, göçmen ve kaçak işçilik, kısmi süreli çalışma, esnek istihdam, ev işçiliği, mevsimlik işçilik ve geçici işçilik... bu süreçte işte bu zeminler üzerinde gerçekleşti. Türkiye toplumunun yüzde 80’i proleterleştirildi.
Bunun bir sonucu olarak 2013 yılında 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası çıkarıldı. Bu yasa esasen neo-liberalizmin işçi sağlığı alanındaki kurallarını simgelemiştir. Devamında 2016 yılında OHAL ilanı sonrasında ise ilk uygulama, zaten son derece zayıf olan emekçilerin iş güvencelerini koruyan yasaları fiilen ortadan kaldırmak oldu. Darbe girişiminde bulunanlarla alakasız olan binlerce emekçi işsiz kaldı, diğer emekçiler de işsizlik tehdidi ile en temel haklarını dahi arayamaz duruma geldi. Birçok emek karşıtı yasa ve uygulama (BES, grev yasakları vd) bu dönemde hayata geçirildi. 2020 yılından itibaren ise emek alanında uygulanan salgın yönetimi (ölümüne çalıştırma ve hak arayan işçilerin Kod-29 ile işten çıkarılması) ile Covid-19 bir işçi sınıfı hastalığı haline getirildi, binlerce işçi hayatını kaybetti, onbinlerce işçi hastalığa maruz kaldı.
Tuzla Tersaneleri, Davutpaşa/OSTİM, Soma, Torunlar, Ermenek, Covid, Silikozis, Asbest, Bartın ve niceleri... Sonuç ortada! Güvencesizliği bugünün proleter çalışma ve yaşam disiplini haline getiren AKP’nin iktidar yılları boyunca İş Cinayetlerinde 30 bin 224 işçi hayatını kaybetti.
İş cinayetleri sonrasında ise adaletsizlik, cezasızlık sürdü, sürüyor. Davalarda asıl sorumlular mahkemeye çıkartılamadığı gibi tali sorumlular kısa süreli hapis cezalarına çarptırılıyor, bu cezalar para cezasına çevriliyor ve 24 ay taksitlendiriliyor.
İşyerlerinde işçilere karşı bir savaş yaşanıyor… Hangi savaşta bu kadar arkadaşımızı kaybediyoruz? Tehlikeli işlerde çalışanlar -ki ilk akla gelen maden işçileri- ailesiyle vedalaşmadan işe çıkamıyor. Peki, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere iktidar, bürokrasi, patronlar ve onların aklı ne diyor? Kaza, kader, fıtrat, güvensiz davranış, eğitimsizlik vs. Bizler ise bu anlayışa Hayır diyoruz: Bu cinayetlerin nedeni neoliberal düzenin ucuz ve güvencesiz istihdam politikaları ve sermaye birikim stratejisidir. İşçi sınıfı bu şartlarda çalıştırılırsa ölüm kaçınılmazdır!"
2022 ilk 10 ayında en az 1521 işçi hayatını kaybetti
İSİG Meclisi, raporun ikinci kısmında ekim ayında ve yılın ilk on ayına ilişkin iş cinayetleri verilerini paylaştı. Rapora göre, ekim ayında 158, 2022 yılının ilk on ayında en az 1521 işçi, iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.
Rapora göre ilk 10 ayda meydana gelen iş cinayetlerinin aylara göre dağılımı şöyle: Ocak ayında 120, şubat ayında 109, mart ayında 122, Nisan ayında 129, mayıs ayında 176, haziran ayında 189, temmuz ayında 171, ağustos ayında 186, eylül ayında 160 ve ekim ayında 158 işçi hayatını kaybetti.
2022 yılının 10 ayında iş cinayetlerinin işkollarına göre dağılımı şöyle:
2022 yılının ilk on ayında iş cinayetlerinin işkollarına göre dağılımı şöyle: Tarım, Orman işkolunda 302 emekçi (156 işçi ve 146 çiftçi); İnşaat, Yol işkolunda 300 işçi; Taşımacılık işkolunda 173 işçi; Madencilik işkolunda 97 işçi; Metal işkolunda 83 işçi; Belediye, Genel İşler işkolunda 82 işçi; Ticaret, Büro, Eğitim, Sinema işkolunda 79 emekçi; Konaklama, Eğlence işkolunda 65 işçi; Sağlık, Sosyal Hizmetler işkolunda 56 işçi; Enerji işkolunda 46 işçi; Gemi, Tersane, Deniz, Liman işkolunda 39 işçi; Petro-Kimya, Lastik işkolunda 30 işçi; Savunma, Güvenlik işkolunda 29 işçi; Tekstil, Deri işkolunda 27 işçi; Ağaç, Kâğıt işkolunda 20 işçi; Gıda, Şeker işkolunda 16 işçi; Çimento, Toprak, Cam işkolunda 14 işçi; Basın, Gazetecilik işkolunda 7 işçi; Banka, Finans, Sigorta işkolunda 3 işçi; İletişim işkolunda 2 işçi; Elimizdeki veriler ışığında çalıştığı işkolunu belirleyemediğimiz 51 işçi hayatını kaybetti…
Raporda, 14 Ekim’de Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra TİM’de meydana gelen grizu patlamasında 41 madencinin yaşamını yitirdiği faciaya da yer verildi.
Amasra maden faciasında bilirkişi ön raporundaki “-320 Kalın Damar Tavan Yolu’ndaki patlatma çalışması kaynaklı olarak meydana gelmiş, grizu ve kömür tozu patlamasını içeren bir patlamadır” tespiti Maden Mühendisleri Odası’nın yaptığı ilk açıklamaları teyit ediyor. Havalandırmanın yetersizliği, metan seviyesinin uzun süredir yüksekliği, metan drenajının yapılmadığı, Bakanlıklar tarafından talep ve öneri sunulmadığı ve yaptırım uygulanmadığı, teknik personelin eksikliği ve iş güvenliği önlemlerinin yetersizliği vurgulanarak “patlamanın önlenebilir olduğu” yer verilerek faciaya ilişkin şu eklemeler yapıldı:
1- Havza madenciliğinden ödün verilerek, -400 kot alındaki kömür Hattat Holding’e verilmiş ve TTK dar bir alanda sıkıştırılarak, gerekli mali ve teknik yatırımlar yapılmayarak katliamın oluşmasına davetiye çıkarılmıştır. 2016 yılında TTK Faaliyet Raporu’nda işçi yetersizliği belirtilerek Bakanlıklardan yeni işçi kadrosu açılması talep edilmiştir.
2- Kamu kurumlarındaki üst düzey yönetici atamaları bilimsel ve teknik liyakata göre değil, mensup olduğu cemaate ve AKP üyeliğine göre yapıldığı herkesçe bilinen bir gerçek. Bu durum da iş cinayetlerinin daha da artmasına yol açmaktadır. Havzalardaki iş cinayetleri “kader, fıtrat” denilerek normalleştirilmektedir. Madenciliğin kaderinde ölüm yoktur.
3- -300/-350 kotlarında meydana gelen grizu patlaması, kömür tozu patlamasına dönüşerek zincirleme bir katliama dönüştü. Kömürdeki metan varlığı bilinen ve grizulu ocak diye tabir edilen bir işletme olan Amasra’da Sayıştay ve TTK kendi iç raporlarına rağmen önlem almayan, bütçe ayırmayan Türkiye Taşkömürü Kurumu, Maden Petrol İşleri Genel Müdürlüğü, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvelik Bakanlığı katliamın birinci dereceden sorumlusudur.”