Radikal gazetesi yazarı Fehim Taştekin, “Irak’ta ilkel yollarla rafine edilen petrolün IŞİD tarafından Türkiye’ye satıldığını ve bunun örgütün hızla yayılmasını sağlayan maddi kaynaklardan birini oluşturduğunu” yazdı.
IŞİD’in bertaraf edilebilmesi için Türkiye’nin Suriye politikasını değiştirmesi gerektiğini kaydeden Taştekin, “Örgüt mali kaynakları küresel ‘Kaide’ ağından gelen bağışlar, Musul’da topladığı vergiler ve Suriye’nin Deyr el Zor bölgesinde zapt ettiği petrol. IŞİD’ın ilkel yollarla rafine ettiği petrol Türkiye’de satılıyor!”
“TSK’nın sınır hattında ele geçirdiği plastik boruların haddi hesabı yok. O yüzden IŞİD’ı bertaraf etmek için önce Suriye politikasının kökten gözden geçirilmesi elzem. Kaide’nin diğer türevleri Nusra ile Ahrar-uş Şam daha geçenlerde Keseb’i ele geçirirken Türkiye sınırlarını kullandı” ifadesini kullandı.
Fehim Taştekin’in ‘Ya ortaklık, ya bölünme’ başlığıyla Radikal gazetesinde ( 12 Haziran 2014) yayımlanan yazısı şöyle:
Ya ortaklık, ya bölünme
Musul'un Irak-Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) kontrolüne geçmesini değerlendiren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dün demiş ki; "Afganistan Akdeniz'in kıyısına gelebilir demiştim. Müttefikleri uyarmıştım." Ben de "Suriye Afganistanlaşacak, Türkiye de Pakistanlaşacak" diye yazdığım için görmediğim baskı kalmadı.
Geçmiş olsun! Ama kolayca geçecek bir bela da değil.
Şimdi IŞİD nasıl oldu da birden bire 3.5 milyon nüfuslu Ninova vilayetini alabildi sorusuna yanıt arayanlar özellikle Kürt ve Türkmen yetkililer, Başbakan Nuri Maliki’nin anlaşmayla kenti IŞİD’a teslim ettiği iddiasını dillendiriyor. Maliki’nin tam da hükümet kurmaya çalışırken hem Sünni aşiretlere hem Kürtlere neden ölümcül bir koz versin, anlamak güç! Komploları bir kenara bırakıp hikâyeyi daha anlaşılır kılalım: 2003’te Amerikan işgalinin yol açtığı mezhep düşmanlığı, kapının önüne konan Baasçılar ve eski askerlerin intikam hevesleri, iktidara gelen Şiilerle hesaplaşmak isteyen Sünni aşiretler, İran etkisini kırmak için para döken Körfez ülkeleri bölgeye böylesine şiddet düşkünü selefi bir örgüt armağan etti.
ABD’nin Kaide’ye karşı Sünni aşiretlerle oluşturduğu Sehva birlikleri cihadi militanizmi epeyce baskıladı. Ama 2011’de Amerikan güçlerinin çekilmesi, açılan Suriye cephesi ve Maliki’nin Sünnilerin sorunlarına sağır kesilmesi IŞİD’in palazlanmasına ve faaliyetlerini genişletmesine imkân verdi.
Petrol ve vergi gelirleri
Bir tarafta Şii Maliki hükümetiyle, diğer tarafta Suriye’de rejim ve Rojava’da Kürtlerle savaştığı için IŞİD’ın varlığına göz yumuldu. Suriye’nin Rakka kentinde emirlik tesis eden IŞİD Türkiye’nin komşusu haline geldi. İki kapı IŞİD’ın elinde. ‘Musul nasıl düştü’ sorusunu soranlar Türkiye sınırlarından başlayan lojistik hattın izini sürsünler. IŞİD’ın yeni stratejisi yıllardır yerleştiği Musul’dan güneydeki Sünni Anbar bölgesine, oradan Suriye’ye geçip Fırat boyunca Türkiye’ye uzanan bir yay üzerinde gelişiyor. Örgüt Kaide’nin bildik taktiklerinden farklı olarak alan hakimiyeti sağlayıp emirlik kurmaya yöneldi. Suriye’de Kaide’ye biat eden Nusra’dan farklılaştıkları nokta da burası. Ve Nusra ve müttefiki İslami Cephe’nin IŞİD’a açtığı savaş da bu örgütü tekrar Irak’ta yoğunlaşmaya itti. Örgüt mali kaynakları küresel ‘Kaide’ ağından gelen bağışlar, Musul’da topladığı vergiler ve Suriye’nin Deyr el Zor bölgesinde zapt ettiği petrol. IŞİD’ın ilkel yollarla rafine ettiği petrol Türkiye’de satılıyor!
TSK’nın sınır hattında ele geçirdiği plastik boruların haddi hesabı yok. O yüzden IŞİD’ı bertaraf etmek için önce Suriye politikasının kökten gözden geçirilmesi elzem. Kaide’nin diğer türevleri Nusra ile Ahrar-uş Şam daha geçenlerde Keseb’i ele geçirirken Türkiye sınırlarını kullandı. IŞİD ile İslami Cephe arasındaki kavgayı tetikleyen de Türkiye’den giden silahların paylaşım kavgasıydı. Şimdi birileri iyi Kaide-kötü Kaide ayırımıyla akışı meşrulaştırmaya çalışıyor. Dün IŞİD’a ehven-i şer gözüyle bakanlar, bunun bumerang olacağını bile bile bugün aynı yaklaşımı diğer örgütleri için sergiliyor. Bu tür destekler sürdükçe yeni söylem ya da oluşturulan terör örgütü listeleri bir anlam ifade etmiyor.
IŞİD düşmanları buluşturuyor
Bu tehdidin sadece Maliki’ye olduğunu düşünenler de yanılıyor. İster istemez IŞİD’in petrol kentini ele geçirmesi birbirine düşman kesilmiş tarafları işbirliğine zorluyor. Bir sonraki hedefin kendisi olacağını bilen Kürdistan Yönetimi, 3 yıldır Bağdat’la gerilimler yaşayan Türkiye, ordunun kumdan kale gibi dağılması nedeniyle çaresiz kalan Irak hükümeti ve Irak’ın bu hale gelmesinin baş müsebbibi ABD ortak bir stratejide buluşmak zorunda. Hatta bu çabaların başarıya ulaşması bir yerde, IŞİD’ın insafına terk edilen ve ambargolarla cezalandırılan Rojava’ya karşı politikanın da değişmesine bağlı. IŞİD’ın çok sayıda silah elde ettiği Musul’dan çekilirken gideceği yer Rakka ve akabinde kuzeyde Rojava. O yüzden sadece Irak’a odaklanmış bir stratejinin sonuç getirmesi zor. Burada KCK’nın peşmergeye ortaklık önerisini de not etmeli. PKK, yardıma giderse ortaya fantastik bir hikaye çıkar. Elbette Erbil, peşmerge ile Irak ordusuna omuz verdiğinde Kerkük’te ertelenen referandumun yapılması, petrol gelirlerinin paylaşımıyla ilgili krizin çözülmesi, Türkiye üzerinden petrol ihracatına izin verilmesi, Musul ve Selahaddin’de ihtilaflı bölgelerin Kürdistan’a bağlanması gibi tavizler bekliyor. Yine IŞİD’a geçit veren Sünni aşiretler de eski statülerini arıyor.
Musul fırsatçılığı mı?
Sünnilerin yaşadığı dışlanmışlığı giderecek siyasi ve ekonomik bir program olmadan Sünni militanizminin dizginlenmesi zor. Suriye’deki durumdan farklı olarak Musul’da IŞİD’ın nisbeten taban bulduğu da görülüyor. Bu nedenle Maliki peşmerge ve Sünni aşiretlerin desteği olmadan savaşı kolayca kazanamaz. Özellikle gerilla savaşına yatkın olan peşmerge kilit önemde. Türkiye açısından işbirliği derken de Musul sevdasından mütevellit bir Osmanlıcılık hikayesi akla gelmesin.
“Şiilerin Bedir Tugayı ve Mehdi Ordusu, Kürtlerin Peşmergesi var ama Türkmenlerin öz savunma gücü yok” deyip Türkiye’ye misyon biçen Sünni Türkmenlerin beklediği tarzda bir Musul macerasına burada yer yok. Olumlu bir senaryodan hareket edildiğinde krizin Ankara-Bağdat, Erbil-Bağdat, Batı-Güney Kürdistan, Sünni aşiretler-Bağdat arasında bir düzine sorunun çözümü için fırsata dönüştürülmesi mümkün. Kötümser senaryo ise sonu gelmez bir kaos vaat ediyor. IŞİD’a karşı ortak bir strateji üretilemezse Irak kuzeyde Kürtler, orta üçgende Sünniler ve güneyde Şiiler arasında bölünebilir. Bu kaosun Irak ve Suriye sınırlarında durmasını beklemek de fazla iyimserlik olur.