Gündem

'IŞİD krizi Erdoğan hükümetinin keyfi sınır politikalarıyla bağlantılı'

Demokrasileri Koruma Vakfı Başkan Yardımcısı Jonathan Schanzer, IŞİD militanlarının silah ve para kaçırmak Türkiye sınırını kullandığını ileri sürdü

26 Haziran 2014 20:35

Demokrasileri Koruma Vakfı Başkan Yardımcısı Jonathan Schanzer'in Wall Street Journal'da yayınlanan makalesinde, Türkiye sınırında giriş ve çıkışların kolay olmasının, IŞİD militanlarının Suriye'ye rahatça gidebilmesini sağladığını söyledi.

wsj.com.tr'nin haberine göre, Irak ve Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) Suriye'den Irak'a bu kadar hızlı ilerlemesi, Washington ve Brüksel'i rahatsız ediyor. İsrail, Batı Şeria'da kaçırılan üç genci ararken, Filistin-İsrail krizi de yeniden ısınmaya başladı. Büyük güçler ayrıca İran'la da nükleer silah programı üzerinde tartışmaya devam ediyor.

Bu krizlerin hiçbirinin çözümü kolay değil ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Avrupa'nın arka bahçesinde şekillendirdiği politikalar, bu krizleri şiddetlendirdi.

Irak'taki IŞİD krizi, Erdoğan hükümetinin son iki yıldaki tehlikeli ve keyfi sınır politikalarıyla doğrudan bağlantılı. ABD Başkanı Barack Obama daha geçtiğimiz yıl, "Suriye'ye fark gözetmeden, silah ve militanların girmesine izin verdiği" ve geçişine izin verdiği gerekçesiyle Erdoğan'a çıkışmıştı. Obama, Suriye sınırından geçenlerin bazılarının, batı karşıtı cihatçılar ve onun gibi diğer isyancı gruplara katıldığını söylemişti.

 

'Militanlar, Suriye'ye Türkiye üzerinden giriş yapıyor'

 

Obama bu düşüncesinde yalnız değil. İnsan Hakları İzleme Örgütü de Ekim ayında yayınladığı raporunda, "Suriye'nin kuzeyde faaliyet gösteren yabancı militanların çoğu, Suriye'ye Türkiye üzerinden giriş yapıyor. Militanlar silahları kaçırmak ve para ve diğer şeyleri temin etmek için de aynı rotayı kullanıyor" değerlendirmesinde bulundu.

Erdoğan bu iddiaları reddetti ve Suriye'deki cihatçılara yardım gitmesini önleyeceğine dair söz verdi. Ancak medya ve güvenlik yetkililerinin raporlar, Erdoğan'ın açıklamalarının aksine işaret ediyor. Wall Street Journal'ın Europol'e dayandırdığı ve bu ay yayınlanan haberinde, "Suriye-Türkiye sınırında giriş ve çıkışların kolay olması, bu kadar cihatçının nasıl Suriye'ye gidebildiğini gösteriyor" denilmişti.

IŞİD, Suriye'ye başka giriş yolları da buldu. Ancak bu grup ve diğer şiddet yanlısı örgütlerin, Türkiye'nin Vahşi Doğusu'ndan yararlandığı kesin. Norveç Savunma Araştırmaları Kuruluşu'ndan Thomas Hegghammer'ın da Aralık'ta internet sitesi "Syria Deeply"e yaptığı açıklamada söylediği gibi, "Pakistan 1990'larda Afganistan için neyse, Türkiye de şu anda Suriye için, o."

 

Ankara, Hamas'ın karargahı

 

Ankara ayrıca Filistinli örgüt Hamas için de dolaylı olarak bir karargah işlevi görüyor. Ynet Ekim'de, Hamas'ın önde gelen isimlerinden Salih El-Aruri'nin, Türkiye hükümetinin desteğiyle Türkiye dışında faaliyet gösterdiğini ileri sürdü. Ayrıca İsrail'in kıdemli istihbarat yetkililerinden biri de, El-Aruri'in orada olduğunu kanıtladı. Yetkili, "El-Aruri, Hamas'ın en önemli liderlerinden biri ve finanstan lojistiğe kadar birçok şeyle ilişkisi var" diye konuştu.

Mısır'da haftalık olarak yayınlanan El-Ahram'a göre Aruri 2012'den bu yana Türkiye'de. El-Ahram, Aruri'nin Hamas'ın Esad rejiminin Sünnileri katletmesi üzerine Şam'daki karargahtan ayrılmasının ardından Türkiye'ye gittiğini söylüyor. Filistinli Maan Haber Ajansı da, Aruri'nin, Mart 2012'de Erdoğan ile görüşen Hamas heyetinde yer aldığını yazdı. Aruri, o yılın ilerleyen zamanlarında Katar emirinin Gazze ziyaretine katılmak için, Türkiye'den, Hamas kontrolündeki Gazze'ye gitti. Hamas bağlantılı internet sitelerinden birine göre, El-Aruri, Ekim 2012'de, Hamas yönetim kurulu başkanı Halid Meshal'le birlikte Ankara'da Erdoğan ile yapılacak üst düzey görüşmeye katıldı.

Aruri'nin adı yakın zamanda, İsrail ve Filistin medyasında, Batı Şeria'da üç İsrailli gencin kaçırılması olayıyla anıldı. Haberlerin çıkmasından kısa bir süre sonra, İsrailliler, El-Aruri'nin evini yerle bir etti. Aruri'nin Batı Şeria'da Kassam Tugayları'nın lideri olması, El-Aruri'nin Türkiye'de ne yaptığına ve Ankara'nın neden buna izin verdiğine dair can sıkıcı sorulara neden oluyor.

 

Halkbank ve İran ilişkisi

 

Daha rahatsız edici bir soru ise, İran'ın yasadışı nükleer programının kaldırılması için küresel çapta finansal bir baskı yapılırken, neden Türkiye'nin üç devlet bankasından biri olan Halkbank'ın İran'la neden doğalgaz-altın alışverişi yaptığı. Türkiye 2012 ve 2013'te Türk Lirası'yla İran'dan doğalgaz satın aldı ve bu alışverişten elde edilen kazançlar Halkbankası hesaplarına aktarıldı. İranlı tranderlar daha sonra hesaplardaki bu parayla altın satın aldı ve altınlar, Dubai üzerinden İran'a gönderildi. Ankara, altının Tahran rejimine değil, şahıslara gittiğini savunarak, bu işlemlerin yaptırımlara aykırı olmadığını ileri sürdü. (O dönemde henüz bireysel işlemler yasaklanmamıştı.)

 

'Reza Zarrab'ın 87 milyar Euro'luk usulsüz para transferi'

 

17 Aralık 2013'te, Türkiye'deki politikacılar ile "İran'la bağlantısı olan gizli iş şebekesi" arasında ilişkiler olduğunu ileri süren yolsuzluk soruşturmaları başladı. AKP karşıtı gazetelerden biri, İranlı-Azeri işadamı Reza Zarrab'ın "çoğu İran'dan olmak üzere, 87 milyar euroluk usülsüz para transferi yapmakla suçlandığını" yazdı. Bloomberg'in haberine göre Zarrab, İran ve Türkiye'deki bağlantılarını kullanarak, 1.5 yıl boyunca her gün yaklaşık 1 metrik ton altın taşıdı ve bu işlemlerin değeri 28 milyar doları buldu. Savcının, Mart'ta basına sızan raporunda, Türkiye ve İran arasındaki finansal şebekeye dair başka suçlamalar da yer aldı.

 

AKP, yolsuzluk çalışmalarını erteledi



Erdoğan ve müttefikleri, kanunlara aykırı herhangi bir şey yapmadıklarını söylüyor ve AKP, meclis araştırma komisyonunun çalışmalarını önümüzdeki seneye erteledi. Ancak eğer iddialar doğruysa, o zaman Türkiye, İran'ın nükleer geleceğine ilişkin tartışmaların arttığı önemli bir dönemde, mollaların, finansal destek almalarına yardımcı olmuş demektir.

Ankara şimdi IŞİD'i geri püskürtmek için NATO'dan yardım istiyor. AKP ise bir yandan İran'ın atom bombası yapmasına karşı çıkarken, diğer yandan İsrail'in Batı Şeria'daki insan avını kınıyor. Yine de Türkiye'nin bu üç krizin hepsinde biraz sorumluluğu var ve Avrupa'nın da Ankara'yı sorumlu tutması gerekiyor.