T24 - Devlet Bakanı Ali Babacan'ın geçtiğimiz günlerde açıkladığı tarihi vergi affı, borçluları sevindirirken, vergisini zamanında ödeyenleri de kızdırdı. Akşam gazetesi yazarı Çiğdem Toker, vergi affıyla birlikte oluşan küskünlerin geri kazanlımasının mümkün olduğunu belirterek borçları nedeniyle intihar edenleri sordu. Toker "Küslüğün telafisi de mümkün, hesaplaşması da. Peki intiharların vebali kimin boynuna?" dedi.
Çidem Toker'in Akşam gazetesinde "Barışan devlet değil hükümettir" başlığıyla yayımlanan (17 Kasım 2010) yazısı şöyle:
Barışan devlet değil hükümettir
Devlet Bakanı Ali Babacan'ın açıkladığı tasarı, amaçlanan etkiyi yarattı. Hoşnutluk dalgası öyle büyük ki, özel sektör şükran duygularını ifadede yer yer zorlanıyor.
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'na göre 'birikmiş' vergi, prim borçları ile diğer borçların toplam rakamı, 120 milyar lira. Ciddi bir tutar bu. Düzenlemenin temel amacı da; tıkanan piyasaları açıp, ekonomiyi büyütüp, istihdamı artırmak diye anlatılıyor.
Fakat bu çerçeveyi kutsallaştırıp yanlışları görmezden gelemeyiz:
En önemli fark: Bu kez seçim öncesi. Son yedi yıldır sağlanan büyük çaplı 'kolaylıklar' seçim sonralarına rastlar. 2003'teki Vergi Barışı, 2002 seçiminden, 2004'teki prim affı yerel seçimlerden, 2008'deki Varlık Barışı da 2007 seçimlerinden sonra gerçekleştirildi. En geniş, en kapsamlı, en tarihi 'yapılandırma' bu kez seçim öncesine rastlayacak.
En büyük sıkıntı: Vergide adalet ilkesi çöktü. Borcunu ödemeyen yüz binlerle barışacak olan devlet, sadık olanları küstürdüğünden emin olabilir. Onlar kendilerini çok kötü hissediyor. Bu sadakat bazı işletme sahiplerinin intiharı; bazılarınınsa arabasını satması pahasına gerçekleşti. Küslüğün telafisi de mümkün, hesaplaşması da. Peki intiharların vebali kimin boynuna?
En ikna edici olmayan yanıt: 'Düzenli ödeyenler kendilerini iyi hissettirecek bir şey bulabilir mi?' sorusuna '2011 bütçesi Meclis'te. Dengeler kuruldu. O yüzden düzenli ödeyene indirimi 2012'den düşünebiliriz' karşılığı. Oysa bu çok mümkündü: 2011 bütçesine, borç yapılandırmasına dair bir gelir kaynağı konulmadı. O nedenle buradan sağlanacak geliri, borcuna sadık vatandaşa indirim olarak yansıtmak, zor değildi.
İki: Bütçeler, aynı zamanda Maliye'de 'kurulan dengelerin' Plan Bütçe Komisyonlar'ında nasıl değiştiğinin de tarihidir. Bu yolun seçilmemesi, siyasi bir tercihin kanıtıdır: Gelecek para, seçim öncesi kamu yatırımlarında kullanılacak.
En büyük risk: İnandırıcılığın erimesi. 'Yapacağımız bu çalışma, kanunların cezaların yaptırım gücünü hafifletici bir nitelik taşımamalı' sözünün içi boştur. Yaptırım, 'bir hukuk kuralına aykırı davranılması halinde hukuk düzenince öngörülen sonuca' verilen isim. 'Kolaylıklar'ın takvimi iyi yılda bire indiği, kolaylığın cezadan kurtulmak anlamına geldiği ülkede, yaptırımlar kimin umurunda?
En şaşırtıcı düzenleme: Vergiyi kredi kartıyla ödeme imkanı. Vergisini, nakit ödeyemeyenin kredi kartıyla nasıl ödeyeceği sorusunun -şimdilik- cevapsız olması. Şahsi borç olduğu için haydi bu yolun, gelir vergisi için mümkün olacağını düşünelim. Peki, bireysel haklara bağlı kredi kartı ile kurumlar vergisi borcu ilişkisi nasıl kurulur?
Yine de bankaların kısa bir süre sonra, kredi kartıyla taksitlendirilecek vergi borçlarını birer 'ürüne' dönüştürüp kampanya yapacaklarından emin olabiliriz. Niyetlenip yapılamadığında ne mi olacak? Haczi uygulayacak otorite değişecek. Vergi dairesi yerine bankalar...
En ihtiyatlı tutum: Sağlanacak gelir ile kaç kişinin yararlanabileceği konusunda hiç rakam verilmemesi. Bu kadar ihtiyat, eleştirilerin ve sorunun büyüklüğü hakkında şimdiden fikir veriyor.
En avantajlı kesim: Son üç aydır prim borçlarını ödememe yönünde pozisyon alan başta belediyeler olmak üzere herkes.
Sonuç: Görünen, devletle vatandaşın barışması değil, hükümetten millete boy boy, renk renk paketlerden oluşan kocaman bir hediye paketidir.