İnsan hakları kuruluşları ile hukukçular, hükümete ve yargıya “yasalara uyun” uyarısında bulundu.
Cumhuriyet'te yer alan habere göre, BM insan hakları uzmanları Türkiye’nin OHAL ilanından bu yana 18 maddede Anayasa değişikliği yaptığı, Cumhurbaşkanının yasama ve yargı üzerindeki gücünün arttığını, 22 KHK’nın kabul edildiğini anımsatarak, “OHAL’in bir rutin halinde uzatılması, hükümetin sorumluluklarını olağanüstü güç ile askıya aldığı için, insan haklarının etkili şekilde korunmasına tehdit teşkil eder” denildi. BM insan hakları uzmanları darbe girişiminden bu yana hükümetin insan haklarına aykırı adımlar atmasından endişeli olduklarını anımsatarak, sivil toplum, gazeteciler, medya, insan hakları savunucuları, yargıçlar, akademisyenler ve kamu görevlileri üzerindeki kısıtlamalardan ve Türkiye’nin yükümlülüklerine aykırı tutumundan büyük endişe duyduklarını belirtti. BM uzmanları AYM’nin kararının onlarca gazetecinin ifade özgürlüğü için örnek teşkil ettiğini anımsattı ve Türk yetkililerle alınan önlemlerin kalıcı hale gelmemesi için görüşme isteği tekrarlandı.
HRW: 2017’de Türkiye’de baskı arttı
İnsan Hakları İzleme Örgütü, 2018 Dünya Raporu’nda sert eleştirilerde bulundu.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), dün yayınladığı 2018 Dünya Raporu’nda, “Türkiye 2017 yılında medyanın, muhalefetin ve insan hakları savunucularının üzerindeki kısıtlamaları artırdı. Ayrıca kıl payı sonuçlanan bir referandumun ardından Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini suistimal etmesine karşı yeterli denge ve kontrol mekanizmalarını içermeyen bir başkanlık sistemini uygulamaya soktu” değerlendirmesini yaptı. 90’dan fazla ülkedeki insan hakları uygulamalarının incelendiği raporda, şu ifadelere yer verildi: “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki hükümet, nisan ayında, dokuz ay önce ilan edilmiş olan olağanüstü halde getirilmiş olanlar da dahil olmak üzere insan haklarının kısıtlandığı ve dolayısıyla seçimin adaletini zedeleyen koşullar altında bir anayasa referandumu yaptı. Seçmenler önerilen değişiklikleri çok küçük bir farkla kabul ettiler.
“Türkiye hükümeti mahkemeler ve savcılıklar üzerinde çok büyük bir baskı uyguladı. Terörle mücadele yasalarının yaygın bir şekilde istismar edilmesi, 2016 darbe girişiminden sorumlu olanların yargılanması yönündeki meşru çabaları baltaladı. 2017’de gazetecilere siyasi saiklerle, terörle mücadele ile ilişkili suçlar isnat edilerek açılmış çok sayıda dava başladı, hükümet ayrıca insan hakları savunucularını da hedef aldı.” Bu yıl 28’incisi hazırlanan 643 sayfalık raporun Türkiye bölümü ayrıca, “polis gözetimi altında işkence iddialarının artışı, Güneydoğu’da sürmekte olan çatışmaların insan hakları açısından sonuçları, yüksek sayıda mülteciye ev sahipliği yapan bir ülke olarak Türkiye’nin rolü ve Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde insan haklarının rolü” konularını da içeriyor.
Direnişe övgü
İnsan Hakları İzleme Örgütü Almanya Şubesi Direktörü Wenzel Michalski, 2018 Dünya Raporu’nda yer alan sonuçlarla ilgili Alman DW’ye demeç verdi. Tüm dünyada sağ popülizme karşı direnişin bir başarı olduğunu belirten Michalski, Türkiye ve Yemen gibi ülkelerdeyse bu durumun tam tersini gördüğünü ifade etti.
Kaboğlu: AYM kararları yoruma açık değildir
Adalet Nöbeti’nde konuşan KHK ile ihraç edilen anayasa hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, son dönemde gündemdeki konulardan biri olan Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmamasına değindi. Kaboğlu, Şahin Alpay, Mehmet Altan ve Turhan Günay hakkındaki hak ihlali kararlarının Türkiye’nin içinde bulunduğu hukuki ve siyasal bunalımdan çıkışı için bir fırsat olduğunu söyledi. Bu kararların bireysel başvuru çerçevesinde verilen kararlar olduğunu anımsatan Kaboğlu, bu kararların anayasanın ilgili maddelerince uyulması ve uygulanması zorunlu kararlar olduğuna dikkat çekti ve konunun yoruma açık olmadığını vurguladı.
Kaboğlu, üç kararın ortak noktasının kişi özgürlüğü ve güvenliğine dair saptama olduğunu anımsatarak, “Bu bakımdan yerel mahkemelerin yapması gereken şey iki gazeteciyi serbest bırakmaktır. Bu kararlar emsal niteliğinde kararlardır. Benzeri durumda olan gazeteciler ve diğer tutukluların bu hallerinin sona ermesi için uygulanması gereken kararlardır” dedi. Hükümet üyelerinin bu konuda konuşmama yükümlülüğü olduğuna işaret eden Kaboğlu, “Ama konuşmuşlardır. Konuşmaları ve yönlendirmeleri ile anayasanın ilgili maddeleri ihlal edilmektedir” dedi.
Davalar AİHM’ye taşınır
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) OHAL başvurularında AYM’nin varlığını göstererek iç hukuk yollarının tükenmediği savıyla başvuruları geri gönderdiğini anımsatan Kaboğlu, “Böyle bir olasılık söz konusu değildir. AYM’nin kararının yerine getirilmemesi demek anayasanın etkisizleştirildiği anlamına gelir. Bu bakımdan da ikincilik ilkesi ortadan kalkar ve Türkiye’deki davalar AİHM’ye taşınır. Oysa biz AİHM’nin yetkisini 1954’ten bu yana tanımış bir devletiz” diye konuştu.