Mahfi EĞİLMEZ (Radikal - 3 Haziran 2008)
IMF ile son stand-by düzenlemesi de sona erdi ve IMF’yi gönderdik. Tabloda 1958 yılından bu yana IMF ile yaptığımız stand-by düzenlemeleri (süresi uzatılmış düzenlemeler ve ek rezerv kolaylığı SRF adı altında yapılan kullanımlar dahil) süreleri, destek tahsis miktarları ve kullanım tutarları itibarıyla yer almaktadır. Yani tablo bir anlamda Türkiye ile IMF’nin ilişkilerinin finansal tarihini gösteriyor.
Türkiye, IMF ile bugüne kadar 19 (1958 yılındaki düzenlemeyi de dahil edersek 20) stand-by düzenlemesi yapmış ve bu düzenlemeler karşılığında IMF’den 37.7 milyar SDR (SDR’nin bugünkü USD karşılığı 1.634 olduğuna göre 61.6 milyar dolar olarak kabul edilebilir) destek sağlamış, bunun 32.8 milyar SDR’lık bölümünü (53.6 milyar dolar) kullanmıştır.
Türkiye’nin 1958’den bu yana, yani yarım yüzyılı aşkın sürede 20 adet stand-by düzenlemesi eşliğinde IMF’den kullandığı 32.8 milyar SDR’lık (53.6 milyar USD) tutarın 30.3 milyar SDR’lık (49.5 milyar USD) yani yüzde 92.3’lük bölümü 1999 yılı sonunda başlayan ve Mayıs 2008’e kadar süren son üç stand-by düzenlemesine konu olan program süresince kullanılmıştır.
1980 yılındakini bir yana bırakırsak, 1999 sonundan önceki stand-by düzenlemelerinin aslında bugünkü ölçülerle ne kadar küçük olduğu ortadadır. IMF, 1999 sonundan başlayarak Türkiye’ye tarihinin en büyük desteğini vermiştir. Türkiye’nin kriz sonrasında yaşadığı toparlanmada IMF’nin finansal desteğinin ne kadar ağırlıklı bir yer tuttuğunu bu tablo anlatıyor. 2001 yılında krize müdahale sırasında gösterdiği kasıtlı yanlış yönlendirme dışında IMF, Türkiye’nin uyguladığı ekonomi politikasına da doğru yön vermiştir. Daha kapıdan çıkar çıkmaz evin içinin darmadağın olduğunu görünce bu daha iyi anlaşılıyor.
Ortaokuldayken babam evden çıkar çıkmaz ders çalışmayı bırakıp top oynamaya koşar, babam eve dönmeden yarım saat önce eve girer, sanki bütün gün ders çalışmış gibi yapardım. Veli toplantısı gelince de foyam ortaya çıkardı. Türkiye’nin uyguladığı yöntem benim çocukluğumda uyguladığım yönteme benziyor. IMF gider gitmez faiz dışı fazlayı düşürerek başladık dalga geçmeye. Derken sosyal güvenlik prim affı, ardından çiftçi borcu affı, belediye paylarının yükseltilmesi ve en sonunda kredi kartlarının faiz borcunun indirilmesine kadar geldik. Tabii bunların her birini bir sosyal yara olarak takdim etmekte de üstümüze yok. Ne var ki, bu gidişin de benim veli toplantısına benzer bir durağı olacak. Gün gelecek, zaten bir yıldan fazla süredir bozulmaya yüz tutan ekonomi daha da bozulacak. Bu bozulma eğilimine parti kapatma davasının etkisi ötekilerin yanında devede kulaktır.
İktidar bence son bir yıl içinde iki kritik hata yaptı. İlk olarak, cumhurbaşkanını dışarıdan seçmek yerine kendi içlerinden birisini seçtiler. Öyle olunca eskiden olduğu gibi parti tabanının istediği halde yapamadıkları şeylerin sorumluluğunu yükleyecekleri bir günah keçisi kalmadı ortada. Tabii bu durumda tabanın istediği ama yapılması zor olan şeyleri erteleme ve tabanı ikna etme şansları da kalmadı. Sonuçta yarı isteyerek ama daha çok taban baskısıyla adım attıkları bazı konular başlarına dert çıkardı.
İkinci olarak, IMF ile programa devam etmeleri gerekirken etmediler. IMF ile program sürerken sosyal güvenlik reformu ya da vergi artırımı, harcama kısılması gibi sorunlu konularda IMF’yi günah keçisi göstererek, bu işin içinden en az yara ile sıyrılmak mümkün oluyor, bu yolla milletvekillerinin talepleri önleniyor ve maliye politikası sıkılaştırılabiliyordu, artık IMF yok. Dolayısıyla artık onu ve uygulanan ortak programı bahane edip de kimseyi durdurmak mümkün değil. Hele hele önümüzde bir seçim varsa.
“Başarısızlığın ilk adımı denemektir” diyor Homer Simpson.