Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, IMF konusuna değinerek, "Biz IMF'ye ne bir kurtarıcı, yani sihirli değnek olarak bakıyoruz, ne de tabii ki geçmişte yaşanan başarı veya başarısızlıkları sadece IMF'in bir ürünü olarak görüyoruz" dedi. Bakan Şimşek, ortalık toz dumanken, hangi tedbir alınırsa alınsın çok fazla etkili olmadığını ifade etti.
Anadolu Aslanları İşadamları Derneğinin (ASKON) toplantısında, "Küresel Kriz ve Türkiye Ekonomisi" konulu bir konuşma yapan Şimşek, ortalık toz dumanken, hangi tedbir alınırsa alınsın çok fazla etkili olmadığını ifade etti.
Geçen ay bazı sektörlerde yaptıkları vergi indiriminin etkilerini gördüklerini, otomotivcilerin şu anda artık 24 saat üretim yaptığını dile getiren Şimşek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Hanehalkının durumu iyi. Bankaların durumu iyi. Özel sektörün durumundan da o kadar çok korkulacak... Bir takım kırılganlıklar var. O kadar çok kötü bir durum yok. Devletin durumuna gelince; biz son yıllarda evimizi düzene koyduk. Bütçe açıklarını azalttık. Kamu borçlanma ihtiyacını azalttık. Bir kriz yılında dahi, küresel krizin derinleştiği 2008 yılında dahi, AB tanımlı kamu borç stoku sabit kaldı. Ciddi bir artış olmadı. 2009 yılında tabii ki kamu finansman dengeleri biraz bozulacak. Neden? Ekonomik faaliyetlerde bir daralma yaşandığı için bizim gelirlerimizde bir azalma olacak. Bunun da bir kereliğine küresel şokun etkisi olarak değerlendirilmesi gerekiyor. Nitekim de öyle... Bizim için burada önemli olan orta vadeli mali disiplini korumak, mali sürdürülebilirliği ön planda tutmak. Ama aynı zamanda böylesine bir kriz ortamında da mümkün olduğunca reel sektörü destekleyici olmak..."
"IMF'ye sihirli değnek olarak bakmıyoruz"
Mehmet Şimşek, IMF konusuna değinirken de, "Biz IMF'ye ne bir kurtarıcı, yani sihirli değnek olarak bakıyoruz, ne de tabii ki geçmişte yaşanan başarı veya başarısızlıkları sadece IMF'in bir ürünü olarak..." dedi.
Bu dönemde en büyük sıkıntının, kaygının döviz likiditesi olduğuna dikkat çeken Şimşek, 2007'de özel sektörün gelişmekte olan ülkelere götürdüğü sermaye miktarının 928 milyar dolar olduğunu, 2008'de bunun yarı yarıya düştüğünü, bu yıl ise 165 milyar dolara gerilemesinin öngörüldüğünü bildirdi.
Dünyada uluslararası finans kuruluşlarının sağladığı kredi imkanlarında çok büyük bir daralma olduğunu, IMF'nin rolünün burada ön plana çıktığını kaydeden Şimşek, şu görüşleri dile getirdi:
"Türkiye'de özel sektörün olsun, her kesimin döviz likiditesine ilişkin kaygılarını azaltmak için böyle bir programın faydalı olacağını her zaman düşündük. Tabii ki o çerçevede müzakereleri yürüttük. En son G-20 zirvesinde özel sektörün finansman imkanlarındaki daralmayı kısmen de olsa telafi edecek çok önemli kararlar çıktı. Yani IMF'nin, Dünya Bankasının ve diğer çok taraflı bölgesel kalkınma bankalarının imkanlarında çok önemli artışlar sağlandı. Bu artışlar gerek dünya ticaretinin finansmanı gerekse Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin ödemeler dengesi olsun, bütçe açığının finansmanı açısından olsun kullanımını hem enstrüman bazında kolaylaştırıcı hem de imkan bazında ciddi bir şekilde artıran yaklaşımlar içerisine girildi. Bu, önemli bir kazanımdır."
''Reel ekonomideki kötüleşme uzun sürerse finans sektörünü de etkiler"
Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, kamu alacaklarının yapılandırılmasına, aflara karşı olduğunu belirterek, ''Doğru bir yaklaşım olmadığı kanısındayım'' dedi.
Şimşek, küresel krizin, diğer ülkelerde finans ve reel sektör arasında karşılıklı bir etkileşime neden olurken, Türkiye gibi ülkelerde dış ticaret ve beklentiler kanalıyla doğrudan doğruya reel ekonomiyi etkilemeye başladığını dile getirerek, ''Reel ekonomideki kötüleşme uzun bir süre devam ederse finans sektörünü de etkiler'' dedi.
Bütün dünyada ticarette, ekonomide bir daralma olduğuna dikkat çeken Şimşek, kriz öncesinde risk iştahının çok yüksek olduğunu, küresel krizle birlikte bu iştahta daralma yaşandığını, krizin Türkiye'yi dış ticaret, finansman ve beklentiler kanalından etkilediğini ifade etti.
Kriz derinleşince Türkiye'nin riskinde bir düşüş olduğunu belirten Şimşek, ''Dışarıdan bakıldığı zaman Türkiye'nin riski nasıl fiyatlanıyor? Türkiye, başka ülkelere göre daha sağlam görünüyor'' dedi.
Türkiye'de faizlerin düştüğünü anımsatan Şimşek, ''Türkiye, 1993-1994 veya 2000-2001'deki gibi temelleri bozuk bir şekilde bu krize yakalansaydı, bu dönemde temellerimiz sağlam olmasaydı, normalde faizin örnek olarak yüzde 20'lerden yüzde 60'lara, birkaç kat fırlaması lazım. Demek ki doğru birtakım şeyler yapılmış ki bu dönemde yükselme yerine düşüyor'' şeklinde konuştu.
Profesyoneller tarafından hem içeride hem de dışarıda Türkiye'nin algılanmasının bu defa çok farklı olduğuna işaret eden Şimşek, ''Eğer biz enflasyondaki düşüşü sağlayıp kalıcı bir şekilde faizleri bu seviyelerde tutabilirsek mutlaka eninde sonunda bu reel sektöre yansıyacak. Yansımaları da mutlaka başlamıştır'' görüşünü dile getirdi.
Krize rağmen enflasyonun bugün yüzde 8 civarında olduğunu belirten Şimşek, enflasyon, faiz ve kur boyutuyla, nereden bakılırsa bakılsın Türkiye'nin birçok anlamda geçmişe göre dayanıklılık gösterdiğini kaydetti.
"Çok erken önlem almaya başladık"
Mehmet Şimşek, geçen yılın ikinci çeyreğinden itibaren kamu harcamalarında ciddi bir artış sağladıklarını, krize karşı çok erken önlem almaya başladıklarını ifade ederek, ''Eylül ayından sonra da çok ciddi birtakım tedbirler ortaya koyduk. Adını paket koymadık. Herhalde bizim o dönemdeki eksiğimiz... Bunları numaralandırsaydık, paket diye, belki algılama farklı olurdu'' diye konuştu.
Türkiye'de bankaların kar etmeyi sürdürdüğünü, geçen yıl bankaların sermayelerinin yaklaşık yüzde 19'u kadar kar ettiklerini belirten Şimşek, bankaların takipteki alacaklarının düşük ve likidite imkanlarının iyi olduğunu, döviz açık pozisyonlarının bulunmadığını kaydetti. Şimşek, şöyle devam etti:
''Birçok dünya ülkesi büyük paketler açıkladı. O paketlerin arkasında bankaların kurtarılması, bankaların yükümlülüklerinin garantisi vardı. Ama Türkiye'de öyle bir sorun yoktu ki biz öyle bir paket açıklayalım. Bizim açıkladığımız paket farklı. Eğer bankalarınız sağlamsa krizden çıkışla birlikte kredi mekanizması hızlı bir şekilde çalışır ve ekonomiye destekleyici olmaları noktasında Türkiye için önemli bir artıdır. Eğer Türkiye'de bankalar zapturapt altında tutulmuşsa, iyi denetlenip iyi gözetlenmişse, bankalar sağlam durmuşsa bu Türkiye için başlı başına bir kazançtır. O anlamda Türkiye'nin krizden az etkilendiğinin bir göstergesidir.''
"Şu anda gündemde bir şey yok"
Geçen yıl kriz vesilesiyle vergi ve SSK alacaklarının yapılandırıldığını, geçmişe ilişkin alacaklarda faiz yükünün indirildiğini, 18-36 aylık süreler tanındığını hatırlatan Şimşek, ''İşveren açısından 5 puan demek, yüzde 26'lık indirim demek. Sizin prim yükünüzü yüzde 25 azalttık. Onun için şu anda gündemde yeni bir şey yok'' diye konuştu.
Mehmet Şimşek, IMF'den borçlanma yerine paralı askerlik ve 2B yasasının hayata geçirilmesinin kaynak yaratıp yaratmayacağına ilişkin bir soru üzerine, Hükümetin 2B konusunda önemli adımlar attığını, önümüzdeki dönemde bununla ilgili gelişmeler olacağını düşündüğünü ifade ederek, ''Diğer konuda (paralı askerlik) şu anda yapılan bir çalışma söz konusu değil'' dedi.
Her yıl bu dönemde AB'ye katılım öncesi ekonomik program hazırladıklarını, bunun 3 yıllık olduğunu hatırlatan Şimşek, birçok unsuru bulunan programın orta vadeli bir perspektif sağlamaya yönelik olduğunu söyledi.
Şimşek, ''Kriz, 2007 sonunda sinyal vermeye başlamıştı. Niye IMF ile daha önce bir program yapmadınız?'' sorusuna da, şu karşılığı verdi:
''Zaten 2007'de IMF ile bir programımız vardı. 2008'in Mayıs'ından sonra hemen bir program yapılsaydı fark eder miydi? Bir miktar, bir nebze belki etkisi olurdu. Eylülden sonra program yapan birçok ülke var. Bu ülkelerde sanayi üretimindeki, ihracattaki düşüş, borsasındaki, para birimindeki iniş-çıkışlar Türkiye'den çok mu farklı? Ben o kadar çok temelden bir farklılık görmüyorum. Görebildiğim kadarıyla, IMF programı olsaydı da bu etkileşim süreci olurdu. IMF programı olduğunda Almanlar bizden daha fazla ticari araç mı alacaktı? Döviz likiditesine ilişkin bir takım kaygıları belki azaltır ama sonuç itibariyle ben orada çok keskin hatlarıyla, çok açık bir şekilde şu olur, bu olur diyemiyorum.''