Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, "Yılın ikinci çeyreğinde ülkemizde yurt içi talebin göreli olarak istikrar kazanacağını ve son çeyrekten itibaren büyümenin pozitif rakamlara geçeceğini öngörmekteyiz" dedi.
Türkiye IMF'le yola devamı tartışıyorTürkiye Finans Yöneticileri Vakfı Finans Kulüp tarafından düzenlenen "Küresel Mali Kriz ve Merkez Bankası" konulu toplantıda bir konuşma yapan Yılmaz, küresel krizin kısa sürede sone erebileceğine yönelik söylemlere ihtiyatla yaklaşılmasının daha gerçekçi olacağını söyledi.
Son haftalarda finans piyasalarında göreli bir iyimserliğin yaşandığının görüldüğünü ifade eden Yılmaz, şöyle konuştu: "ABD'de bankalara uygulanan stres testleri sonuçlarının beklenenden olumlu gelmesi ve konut sektörü başta olmak üzere iktisadi faaliyete ilişkin açıklanan veriler ve şirket bilançoları, küresel krizin dip seviyelerinin görülmüş olabileceğine ve ekonomilerde canlanmanın beklentilerden daha erken başlayabileceğine yönelik algıları artırmıştır."
Finansal kuruluşların toplam zararının 2 trilyon dolara ulaştığına ve artmaya devam ettiğine dikkati çeken Yılmaz, finansal kuruluşların ve hane halkının maruz kaldığı zararın büyüklüğü göz önüne alındığında, finans kuruluşlarındaki sıkılığın kısa vadede ortadan kalkmasının, güven ortamının tekrar tesis edilmesinin ve küresel talebin yakın dönemde kalıcı bir şekilde canlanması ihtimalinin düşük görüldüğünü kaydetti.
Yılmaz, "Son dönemde uluslararası piyasalarda gözlenen iyimserlik, açıklanan verilerin bir toparlanma sinyali vermesinden ziyade, bu verilerin beklendiği ölçüde olumsuz gerçekleşmemesinden kayaklanmaktadır" dedi. Küresel ekonomide toparlanmanın ne zaman başlayacağı konusunun belirsizliğini koruduğuna işaret eden Yılmaz, "Merkez Bankası olarak beklentimiz önümüzdeki dönemde dünya toparlanmasının kademeli ve yavaş olacağı şeklindedir. Mevcut ortamda uluslararası kredi piyasalarındaki sorunların devam ettiği ve küresel ekonomide henüz belirgin bir toparlanma gözlenmediğine ilişkin değerlendirmemiz geçerliliğini korumaktadır" diye konuştu.
Yılmaz, özel sektörün yatırım harcamalarında önümüzdeki dönemde hızlı bir toparlanma beklenmediğini, işsizlik oranındaki olumsuz seyrin 2009 yılı boyunca devam edeceğini, tarım dışı istihdam göstergelerindeki toparlanmanın toplam talebe kıyasla daha gecikmeli gerçekleşeceğini düşündüklerini söyledi.
Faiz indirimini savundu
Türkiye ekonomisinde son dönemde yaşanan gelişmeler ve bu dönemde uyguladıkları para politikası hakkında da bilgi veren Yılmaz, politika faizlerinde (Merkez Bankası gösterge faiz oranları) yapılan 750 (yüzde 7,5) baz puanlık indirimin iktisadi faaliyetteki aşırı dalgalanmaların şiddetinin hafifletilmesine önemli ölçüde yardımcı olduğunu gösterdiğini belirtti. Yılmaz, politik faizlerde ve devlet borçlanma faizlerinde gözlenen belirgin düşüşün kredi faizlerine aynı oranda yansımamasının finansal koşullardaki ek sıkılığın azalarak da olsa devam etmesine neden olduğunu kaydetti.
Durmuş Yılmaz, "Son dönemde politika faizlerindeki indirimler ve alınan mali tedbirler sonrasında, içinde bulunduğumuz yılın ikinci çeyreğinde ülkemizde yurt içi talebin göreli olarak istikrar kazanabileceğini ve son çeyrekten itibaren büyümenin pozitif rakamlara geçeceğini öngörmekteyiz. Türkiye ekonomisinde toparlanmanın küresel ekonomiye göre daha erken başlayabileceğini düşünüyoruz" dedi.
Finansal sistemin sağlam ve istikrarlı yapısı ve hane halkının borçluluk oranının düşük bir düzeyde olmasının bu öngörüyü destekleyen iki temel unsur olarak niteleyen Yılmaz, bu krizden çıkışın yavaş ve kademeli olacağını, kısa vadede toplam talepte belirgin bir ivmelenme yaşanmasını beklemediklerini söyledi.
Konuşmasının ardından basın mensuplarının sorularını da yanıtlayan Durmuş Yılmaz, "Kamu finansmanı giderek özel sektöre gidecek olan kaynaklara talip olur hale geldi. Bu devam ettirilebilir bir fenomen midir?" şeklindeki soru üzerine şunları kaydetti:
"Sürdürülemez ve sürdürülmemelidir. Şu anda bankalarımızdaki mevduatın en uzunu 3 ay. Bu kısa vadecilik Türkiye'ye özgü bir şey de değil. Arkadaşlarıma sordum, Akdeniz kültürü diye bir şeyden söz ettiler. Bu ülkelerde de mevduatın en uzun gittiği 3 ay. 3 ay vadeli mevduatlara 15-20 yıllık kredileri finanse etmek pek kolay değil. O nedenle bankalarımız ne yapıyorlardı; yurt dışından döviz borçlanıyorlardı. Yabancıların Türk ekonomisine güvenlerinden dolayı içeride ihraç ettikleri uzun vadeli tahviller vardı. Bu tahvillerden elde edilen Türk liralarını dövizle svap edip uzun vadeli kredi verebiliyorlardı. Şimdi bu piyasa uluslararası mali sistemdeki sorunlardan dolayı kurudu. Dolayısıyla bu kredi mekanizmasının tekrar harekete geçebilmesi için bu uzun vadeli kredi verebilecek mekanizmaların tekrar çalışır hale gelmesi gerekiyor. Özel sektörün dışlanmasını öngören, kamunun daha fazla kaynak kullanması, daha fazla borçlanması sürdürülemez sürdürülmemelidir."
Büyümedeki revizyona ilişkin olarak da Yılmaz, 2009 yılı bütçesi için 2008 yılında öngörülen makro çerçevenin bir parçası olan yüzde 4'lük artı büyümenin, değişen koşullar çerçevesinde eksi 3.6'ya revize edilmesinin ekonomi için doğru olduğunu ve hükümete kredibilite kazandırdığını söyledi. Başka bir soruya karşılık da Yılmaz, "Şu anda yaptığım konuşmada ortaya koyduğum perspektif bizim daha önce enflasyon raporunda söylediğimiz görünümün dışında değil. 150 kilometre hızla yokuş aşağı giden bir otomobilin hızı 140'a düştüğü zaman aşağı doğru gitmiyor anlamına gelmez. Aşağı doğru gidişte bir azalma var. Söylediğimiz o" dedi.
Toparlanma önce
içeriden başlayacak Krizden her ülkenin türev ürünlerin oluşturduğu riskten etkileneceğini, bu etkinin ticaret, portföy ve kredi olmak üzere 3 kanaldan diğer ülkeleri etkileyeceğini ifade eden Yılmaz, "Ben kredi kanalının çok daha etkin olacağını düşünmüştüm ama yanılmışım. Ticaret kanalı hepsinden etkin çıktı" şeklinde konuştu.
"Faiz indirimleri geç mi geldi?" şeklindeki soru üzerine Yılmaz, "MB politika faiz kararlarını elinde bulunan verilere bakarak yapıyor. Merkez Bankası iddia edildiği gibi o dönemdeki verilerden hareketle yaptığı politikaların tersini yapsaydı, faiz oranları indirimine başlasaydı biz bu günkü yaşadığımız krizi çok daha derin yaşayacaktık. Maliyeti çok daha yüksek olacaktı" dedi.
"İç talepte iyileşme öngörüyor musunuz?" sorusunu da Yılmaz, "Toparlanma iç talep yoluyla başlayacak" dediğini, dış talebin toparlanacağını söylemediğini kaydetti. Yılmaz, alınan faiz indirimi kararının ekonomik aktiviteyi etkilemesinin 3 ay ile 9 ay arasında zaman alacağını, bugün indirdikleri faiz oranının en erken 3, en geç 9 ay sonra etkisini göstereceğini söyledi. Yılmaz, fiyatlara geçişkenliğin de 18 ay ile 24 ay arasında olduğunu vurguladı.
Başka bir soru üzerine de Yılmaz, merkez bankalarının hedeflerini revize etmemeleri gerektiğini ifade ederek, şunları söyledi: "Merkez Bankaları belirledikleri hedefi revize etmeyecek şekilde politika uygulamalıdırlar. Enflasyon hedefi toplumla yapılan mutabakattır. Diyorsunuz ki topluma 'ben enflasyonu şu vadede şu noktaya getireceğim' Merkez Bankası sık sık hedef revize ederse hiç bir güvenilirliği kalmaz. Burada esas olan prensip hedefin revize edilmemesidir. Merkez Bankası eğer uyguladığı politikalarla enflasyonda hedefi çok altına çekerse, bu şu demektir. Ekonomiyi öyle sıkıyor ki bunun bedeli olacak. Milli gelir azalacak, işsizlik artacak. Herkesin kararını doğru, uygulanabilir alması için Merkez Bankasının önüne koyduğu hedefi tutturacak para politikasını uygulaması gerekir. Hedef şu anda 7,5 ama elimizdeki verilere, petrol fiyatlarına bakıyoruz, beklentilere bakıyoruz, emek piyasasına bakıyoruz, kamu maliyesine bakıyoruz, iç-dış talep koşullarına bakıyoruz ve bu koşullar altında diyoruz ki enflasyon hedefin altında olacak. O zaman enflasyonun hedefin altında gerçekleşmesinin maliyetini artırmamak için para politikasını gevşetiyoruz."
Yılmaz, bankaların kredilerin maliyetini neden düşürmediğine ilişkin olarak da, "Kredi piyasasında sıkılık devam ediyor. Fakat faiz indirimlerinden sonra ortaya çıkan diğer konjonktür gelişmeleri dikkate aldığımızda şu anda gerek tüketici kredilerinde, şirket kredilerinin faiz oranları dünyada likiditenin kuruduğu dönemin oldukça altında, ama olması gereken seviyede değil. Bu işler zorlamayla olmaz. Bunun bir çerçevesi var. O çerçeve içerisinde bize düşen görev mümkün olduğu kadar bankalarımızın kredi vermesini sağlayacak likiditeyi yerinde ve zamanında vermek. Biz de bunu yapıyoruz" diye konuştu.
Merkez Bankasının faiz indirimine ne zaman son vereceği şeklindeki bir soru üzerine de Yılmaz, Merkez Bankasının böyle bir soruya cevap vermeyeceğini, elindeki verilere bakacağını ve veriler ne söylüyorsa ona göre cevap vereceğini belirtti. Bugünkü krizin çok ezber bozduğunu ifade eden Yılmaz, "Eskiden Merkez Bankacılığının uyguladığı politikaların etkin olması için "Merkez Bankaları ketum olmalı, sürekli piyasayı şaşırtmalı ve zaman zaman şok dalgaları vermeli ve bu şekilde politikasının etkinliği artar" denildiğini hatırlattı.
Kendi dönemimde bu ezberin bozulduğunu dile getiren Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Denildi ki 'Para politikalarının etkin olabilmesi için Merkez Bankalarının şeffaf olması gerekir. Piyasayı önceden alacağı karar doğrultusunda yönlendirmesi gerekir.' Bizim öğrendiğimiz Merkez Bankacılığı bu ve ayrıca Merkez Bankaları fiyat istikrarından sorumlu olmalı. Merkez Bankaları ile hazine arasında bir Çin duvarı olmalı. Ezber buydu. Son dönemdeki krizde bu ezber cidden bozuldu. Şimdi sorulması gereken soru, 'bu aynı mı kalacak yoksa tekrar buna geri dönecek miyiz? Bu uluslararası platformlarda ciddi şekilde tartışılıyor. Bugünden ileriye doğru gittiğimizde bana sorduğunuz sorular farklı olacak. Biz enflasyonu tartışıyor olacağız. Önümüzdeki dönemde görebildiğim şu ki bazı kurallar yeniden yazılacak."
Başka bir soruya karşılık da Yılmaz, son 10-15 yılda edinilen tecrübenin, bugün ortaya çıkan parasal genişlemenin iyi yönetilememesinin enflasyona neden olacağını vurgulayarak, "Bugün hala likidite sorunundan söz ediliyor. Bankalar tabiri caizse tavuk gibi yumurtanın üstünde. Yani likiditenin üstünde oturuyor. Önümüzdeki dönemde enflasyon riski yüksek ama Merkez Bankalarının tecrübesi bununla mücadele etmeye yeterli" dedi. Yılmaz, başka bir soru üzerine de, faiz indirimlerinin artık önümüzdeki aylarda talep üzerinde etkili olacağını düşündüklerini kaydetti. Bir gazetecinin "IMF ile anlaşma olmaması sonucunda faiz artırma ihtimali var mı?" şeklindeki sorusuna Yılmaz, "Kamu borcunun milli gelire oranı da önemli. Siz bunu kontrol altında tutabiliyorsanız bu ekonomiye olan güveni artırıyor. Merkez Bankasının, politika yapıcısının mutlaka bir 'B' planının olması gerekir diye düşünüyorum" yanıtını verdi. ABD ve Avrupa'da bankacılık problemi olduğuna işaret eden Yılmaz, başka bir soruya karşılık da Türkiye'nin reytinginin Türkiye'nin riskini tam yansıtmadığını sözlerine ekledi.