Ekonomi

IMF’den gelecek para Hazine’ye gitmeli

MB: 30 milyar dolar civarında olabileceğini söylediğimiz dış finansman ihtiyacı, bugün çok daha aşağı noktalara geldi.

30 Nisan 2009 03:00

IMF'den sağlanacak para ile ilgili olarak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Durmuş Yılmaz, "Bizim Merkez Bankası olarak, para gelirse sisteme, Türk ekonomisine kullandıracak imkan ve olanaklarımız var. Ancak biz bunun Hazine'ye gitmesinin daha doğru olacağını düşünüyoruz. Hazine'nin dış borç çevirme oranları düşerse, reel sektöre bırakılacak fonlar daha fazla olacak ve dolayısıyla reel sektöre daha fazla imkan sağlanacak. Gelecek olan paranın Hazine'ye gitmesi daha doğru olur. Bizim tercihimiz Hazine alsın, Hazine kullansın" dedi.

Yılmaz, politika faizlerinde sınırlı bir miktar indirim gerçekleştirildiği ve sonrasında faizlerin sabit tutulduğu varsayımı altında güncellenen tahminlerine göre enflasyonun yüzde 70 olasılıkla 2009 yılı sonunda orta noktası yüzde 6,0 olmak üzere yüzde 4,8 ile 7,2 aralığında gerçekleşeceğini tahmin ettiklerini de bildirdi. 2010 yılı sonunda ise orta noktası yüzde 5,3 olmak üzere yüzde 3,5 ile 7,1 arasında; 2011 yılı sonunda ise enflasyonun yüzde 4,9 oranında düşeceği tahminlerinde bulunuldu. 

Yılmaz, Merkez Bankası tarafından hazırlanan "Enflasyon Raporu"nu düzenlenen bir basın toplantısı ile açıkladı.

Yılmaz, 2009 yılının ilk çeyreğinde küresel ekonomideki yavaşlamanın ve bunun yurtiçi iktisadi faaliyete yansımalarının öngörülenin de ötesine geçmesi, toplam talep gelişmelerine ilişkin görünümün bir önceki rapor dönemine kıyasla aşağı yönlü güncellenmesini gerektirdiğini belirtti.

Ocak enflasyon raporunda, iktisadi faaliyetin 2008 yılının son çeyreğinde sert bir şekilde daraldığı, 2009 yılının ilk çeyreğinde ise daralma hızının ivme kaybettiği bir çerçeveyi esas aldıklarını hatırlatan Yılmaz, 2008 yılı son çeyreğinde de Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'nın öngörüldügü gibi dönemlik ve yıllık bazda sert bir daralma sergilediğini söyledi.

Yakın dönemde açıklanan verilerin ise iktisadi faaliyetin ocak enflasyon raporunda sunmuş olunan varsayımlara kıyasla daha sert bir yavaşlama sergileyeceğine ve yılın ilk çeyreğinde ekonomideki daralmanın çift haneli rakamlara ulaşacağına işaret ettiğini belirten Yılmaz, bu gelişme, son üç ay içinde enflasyon ve para politikası görünümünün aşağı yönlü güncellenmesine neden olan baslıca unsur olduğunu kaydetti.

2008 yılı son çeyreğine ilişkin Gayri Safi Yurt İçi Hasıla gelişmeleri üretim yönünden incelendiğinde, tarım sektörü dışındaki tüm alt bileşenlerin büyümeye olumsuz katkı yaptığının görüldüğüne dikkati çeken Yılmaz, son yıllarda ihracatta dayanıklı tüketim ve sermaye mallarının payının giderek artmasının da ihracatı küresel konjonktürdeki değişimlere karşı daha hassas hale getirdiğini düşündüklerini söyledi.

Ana ticaret ortaklarının ekonomilerinde gözlenen sert yavaşlama ve buna bağlı olarak ihracatın hızla daralmasının, 2008 yılının son çeyreğinde toplam talebin keskin bir şekilde yavaşlamasının temel nedenlerinden biri olduğuna işaret eden Yılmaz, geçtigimiz dönemde küresel krizin reel ekonomiye ilişkin etkileri belirginleştiğini ve dünya büyümesinin sert bir biçimde daraldığını ifade etti.

''Küresel ekonomiye dönük somut iyileşme henüz yok''


Uluslararası kredi piyasalarındaki sorunların devam ettiğini ve küresel ekonomiye ilişkin göstergelerde henüz somut bir iyileşme gözlenmediğini belirten Yılmaz, şöyle devam etti:

"Ocak Enflasyon Raporunda yer alan ana senaryoda, küresel ekonominin 2010 yılının başından itibaren toparlanacağı varsayımında bulunmuştuk. Geçtiğimiz dönemde küresel krizin derinleşmesinin etkisiyle birçok uluslararası kurum 2009 ve 2010 yıllarına ait büyüme beklentilerini belirgin bir biçimde aşağı yönlü güncellemiştir.

Son üç ay içinde küresel iktisadi faaliyete ilişkin güncellenen tahminler, Ocak Enflasyon Raporundaki varsayımlarımıza kıyasla 2009 yılı için daha derin bir daralmaya, 2010 yılı için ise daha kademeli ve yavaş bir toparlanmaya işaret etmektedir.

Bu çerçevede Nisan 2009 Enflasyon Raporunda, 2009 yılında küresel ekonomideki daralmanın bir önceki Rapor dönemine kıyasla daha derin olacağı ve toparlanmanın 2010 yılının ortalarına doğru gerçekleşeceği bir çerçeve esas alınmıştır. Bu noktada bir parantez açarak, toparlanma ile kastedilenin, bir önceki yılın aynı dönemine göre büyüme oranının anlamlı bir pozitif rakama ulaşmasıdır.''

2008 yılının son çeyreğinde, iktisadi faaliyetteki daralmanın ağırlıklı olarak ihracata dayalı üretim yapan sanayi sektöründeki küçülmeden kaynaklanmasının tarım-dışı istihdamdaki bozulmayı hızlandırdığını ve işgücüne katılım oranındaki belirgin artışın da etkisiyle işsizlik oranlarında tarihi bir yükseliş yaşandığını ifade eden Yılmaz, ''Güncel veriler işsizlik oranındaki artışın 2009 yılının ilk çeyreğinde hızlanarak sürdüğüne işaret etmektedir'' dedi.

Yılmaz, bu çerçevede, iş gücü piyasasındaki mevcut koşulların birim işgücü maliyetlerindeki ve iç talepteki artışı bir süre daha sınırlamaya devam edeceğinin tahmin edildiğini bildirdi.

"Alınan önlemler yurtiçi talebi destekleyecek''

Politika faizlerindeki hızlı indirimlerin ve iç piyasayı canlandırmaya yönelik mali önlemlerin yılın ikinci çeyreğinden itibaren yurtiçi talebi desteklemesi beklendiğini belirten Yılmaz, küresel ekonominin kalıcı olarak istikrara kavuşmasının zaman alacağı ve buna bağlı olarak yurtiçi iktisadi faaliyette kısa vadede belirgin bir canlanma olmayacağının öngörüldüğünü kaydetti.

Bu doğrultuda, toplam talep koşullarının bir müddet daha enflasyona düşüş yönünde destek vereceğini tahmin ettiklerini bildiren Yılmaz, enflasyon tahminlerini güncellerken toplam talep koşularının enflasyondaki düşüşe yaptığı katkının Ocak Enflasyon Raporu dönemine göre arttığı bir çerçeveyi esas aldıklarını söyledi.

Küresel ekonomideki sorunlar ve finansal koşullardaki ek sıkılığın devam ettiğini söyleyen Yılmaz, ''Son dönemde politika faizlerindeki indirimler ve alınan mali tedbirler sonrasında, içinde bulunduğumuz yılın ikinci çeyreğinde yurtiçi talebin göreli olarak istikrar kazanabileceği ve son çeyrekten itibaren büyümenin pozitif rakamlara geçeceği düşünülmektedir'' diye konuştu.

Yılmaz, bununla birlikte küresel ekonominin mevcut görünümü temel alındığında önümüzdeki dönemde dış finansmana erisim imkanlarının bir müddet daha sınırlı kalacağı, iktisadi birimlerin temkinli davranışını devam ettireceği ve kısa vadede toplam talepte belirgin bir ivmelenme yaşanmayacağı öngörüldüğünü ifade etti.

Tarım dışı istihdamda süregelen sert yavaşlama göz önüne alındığında, harcanabilir gelirin bir süre düşük düzeylerde seyredeceği ve ihtiyati tasarruf eğiliminin iç talebi sınırlamaya devam edeceği tahmin edildiğini bildiren Yılmaz, ''Bu çerçevede, iktisadi faaliyetteki toparlanmanın kademeli olarak gerçekleşeceğini ve enflasyon üzerindeki aşağı yönlü baskıların süreceğini düşünmekteyiz'' dedi.

Enflasyon öngörüleri

Geçen üç ay içinde iktisadi faaliyette yapılan aşağı yönlü belirgin güncellemeye karşılık, petrol ve gıda fiyatlarına ilişkin varsayımların değiştirilmesini gerektirecek önemli bir gelişme olmadığına işaret eden Yılmaz, bu doğrultuda, tahmin ufku boyunca petrol fiyatlarının varil başına 55 ABD doları düzeyinde seyrettiği bir çerçevenin esas alındığını söyledi.

Gıda fiyat enflasyonuna ilişkin öngörülerin de 2009 yıl sonu için yüzde 7,5, sonraki yıllar için ise yüzde 6 olarak korunduğunu belirten Yılmaz, ''kısa dönemde politika faizlerinde sınırlı bir miktar indirim gerçekleştirildiği ve sonrasında faizlerin sabit tutulduğu varsayımı altında güncellenen tahminlerimize göre; enflasyonun, yüzde 70 olasılıkla, 2009 yılı sonunda, orta noktası yüzde 6,0 olmak üzere, yüzde 4,8 ile 7,2 aralığında; 2010 yılı sonunda ise orta noktası yüzde 5,3 olmak üzere, yüzde 3,5 ile 7,1 aralığında gerçekleşeceğini tahmin etmekteyiz. 2011 yılı sonunda ise enflasyonun yüzde 4,9 düzeyine düşeceğini öngörmekteyiz'' dedi.

Yılmaz, enflasyonun tahmin aralığı içinde kalma olasılığının da yüzde 70 olduğunu vurguladı.

Toplam talepteki keskin yavaşlamanın, bir yandan politika faizlerinde öngörülenden daha hızlı indirim yapılmasını gerektirdiğini, diğer yandan orta vadeli enflasyon tahminlerinde aşağı yönlü güncellemeyi beraberinde getirdiğini belirten Yılmaz, şunları kaydetti:

''Tahminlerimiz, son dönemde gerçekleştirilen faiz indirimlerinin yıl sonunda enflasyonun hedefin belirgin olarak altında kalma olasılığını azalttığına işaret etmektedir. Bununla birlikte, uluslararası kredi piyasalarındaki sorunların devam etmesi ve küresel ekonomiye ilişkin göstergelerde henüz somut bir toparlanma gözlenmemesi nedeniyle, para politikasının aşağı yönlü esnekliğini uzunca bir süre koruması gerekebilecektir.

Bu noktada, enflasyon görünümüne ilişkin açıklanacak her türlü yeni veri ve haberin para politikasının duruşunu değiştirmesine neden olabileceği vurgulanmalıdır. Dolayısıyla, enflasyon tahminleri oluşturulurken para politikasının görünümüne ilişkin ifade edilen varsayımların, Merkez Bankası tarafından verilmis bir taahhüt olarak algılanmaması gerektiğinin altını bir kez daha önemle çizmek istiyorum.''

"Türkiye'nin risk primindeki bozulma sınırlı oldu"

Yılmaz, nisan ayında mobilya ile bilişim ürünlerinden alınan KDV oranlarında üç ay sürecek geçici bir indirime gidilmesinin kısa dönemde dayanıklı tüketim malları yıllık enflasyonunu sınırlayacağını, mevcut stokların eritilmesini takiben dayanıklı tüketim malları fiyatlarında döviz kuru gelişmelerinin gecikmeli etkilerinin kısmen görülebileceğini düşündüklerini ifade etti.

Gerçekleştirilen faiz indirimleri ve küresel piyasaların kısmen yatışması sonucu gösterge bono faizlerindeki düşüşün belirginleştiğini belirten Yılmaz, aynı zamanda, Merkez Bankası olarak aşağı yönlü esnekliğin uzunca bir süre korunmasının gerekebileceği sinyalini vermiş olmalarının ve risk algılamalarında gözlenen kısmi iyileşmenin de piyasa faizlerindeki düşüşe katkıda bulunduğunu bildirdi.

Gelişmiş ülke piyasalarında ortaya çıkan finansal krizin, 2008 Eylül ayından itibaren derinleşerek küresel finans sisteminin tamamını etkisi altına almasıyla, gelişmekte olan ülkelerin risk primlerinde yüksek miktarlarda artışlar gözlendiğini ifade eden Yılmaz, genel olarak bakıldığında, risk primlerindeki bozulmanın düşük kredi notuna sahip ülkelerde daha belirgin olduğunun görüldüğünü kaydetti.

Türkiye için ise tam tersi bir durum söz konusu olduğunu söyleyen Yılmaz şöyle devam etti:

''Bu dönemde, kredi notu en düşük gelişmekte olan ülkeler arasında yer alan Türkiye'nin risk primindeki bozulma, sınırlı olmuştur. Bir başka deyişle, Türkiye'nin risk primi, risk algılamalarındaki bozulma karşısında kredi notunun ima ettiğinden çok daha fazla direnç göstermiştir.

Bu özelliğiyle Türkiye, gelişmekte olan ülkelerde gözlenen risk primi-kredi notu ilişkisinden belirgin olarak ayrışmıstır. Bu gözlem, kredi notunu ve riskliliğini belirlemede kullanılan geleneksel ölçütlerin, ülkelerin kendine has özelliklerinin ön plana çıktığı dönemlerde fiili kredi riskini sağlıklı olarak yansıtmakta yeterli olmayabileceğine işaret etmektedir.

Küresel krizin derinleştiği dönemde risk primindeki artışın göreli olarak düşük kaldığı ülkeler daha yüksek miktarlarda faiz indirimlerine gidebilmişlerdir.

Bu dönemde, birçok gelişmekte olan ülkeden farklı olarak Türkiye'de, hane halkının döviz borçluluğunun düşük düzeyde olması, finansal sistemin sağlam yapısı ve buna bağlı olarak küresel kriz sürecinde risk primindeki bozulmanın göreli olarak sınırlı kalması, Merkez Bankası'nın da yüksek miktarlarda faiz indirimine gitmesine imkan vermiştir.''

IMF ile görüşmeler

Yılmaz, enflasyon raporunun açıklandığı toplantının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.

IMF ile anlaşmaya ilişkin sorular üzerine Yılmaz, IMF-Dünya Bankası İlkbahar Toplantıları'ndan henüz dün döndüklerini hatırlatarak, ilgililerle konunun görüşüldüğünü ve Gelir İdaresi Reformu ile ilgili talep konusunda herhangi bir sorunun olmadığını, o konuda bir mutabakat bulunduğunu kaydetti.

Vergilendirmenin çapraz denetimi ile ilgili önemli farklılıkların giderildiğini ve önemli ölçüde mutabakat sağlandığını da belirten Yılmaz, 2009-2010 yılı mali önlemlerinin büyüklüğü ve içeriği ile ilgili olarak Türk tarafının IMF'ye bir görüş bildirdiğini belirtti.

Yılmaz, söz konusu görüşün ilgililer tarafından değerlendirilerek Türkiye'ye bildirileceğini ve bunun üzerine de karar alınacağını, alınacak kararın da siyasi bir karar olacağını söyledi.

Stand-by anlaşmalarının çok detaylı anlaşmalar olduğunu ve görüşmelerin o noktaya gelmediğini kaydeden Yılmaz, genel bir makro çerçevenin çizildiğini, bu makro çerçevenin neleri ihtiva ettiğinin IMF'ye ilkbahar toplantıları sırasında iletildiğini, oradan gelecek cevaba göre bunun niyet mektubuna dönüştürüleceğini ifade etti.

Yılmaz, bu makro çerçevenin Katılım Öncesi Ekonomik Program'da (KEP) varolan verilerin üzerine bindirilen rakamlarla ilgili olduğunu kaydederek, "Bu bir görüşme sürecidir, sizlerle paylaşacağım tek husus, bu konuda karşı tarafa bir teklif verildi, onlar değerlendirecek, Türk hükümetine bildirecek. Hükümet de bu konuda bir karar alacak. Sonuçta bu iş siyasi bir karar. Biz, teknik danışmanlık yapıyoruz, görüşlerimizi söylüyoruz" dedi.

Dış finansman ihtiyacı

Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, gerek IMF'nin, gerek Amerikan ekonomi birimlerinin, gerek Avrupa Merkez Bankası'nın, gerekse Avrupa Birliği'nin ekonomik birimlerinin ve her ülkenin kendi ekonomik birimlerinin yaptıkları tahminlerin çok hızlı sürede revize edildiğini ve değiştirildiğini kaydederek, kendilerinin de bu genel trendin dışında olmadığını söyledi.

Yılmaz, "Elimizdeki verilere göre ne olabilire bakıyoruz ve cevabı bulmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla bugün itibariyle, 30 milyar dolar civarında olabileceğini söylediğimiz bu finansman ihtiyacı, bugün çok daha aşağı noktalara gelmiştir" diye konuştu.

IMF'den sağlanacak para ile ilgili soru üzerine de Yılmaz, "Bizim Merkez Bankası olarak, para gelirse sisteme, Türk ekonomisine kullandıracak imkan ve olanaklarımız var. Ancak biz bunun Hazine'ye gitmesinin daha doğru olacağını düşünüyoruz. Hazine'nin dış borç çevirme oranları düşerse, reel sektöre bırakılacak fonlar daha fazla olacak ve dolayısıyla reel sektöre daha fazla imkan sağlanacak. Gelecek olan paranın Hazine'ye gitmesi daha doğru olur. Bizim tercihimiz Hazine alsın, Hazine kullansın" dedi.

Yılmaz, "IMF ile anlaşmanın gecikmesinin maliyeti ne olur, anlaşmanın süresi ne olmalı?" şeklindeki soru üzerine de, maliyeti rakamsallaştırmanın kolay olmadığını söyledi.

Belirsizliğin her zaman kötü olduğuna ve bir maliyeti bulunduğuna, ortadan kısa sürede kaldırılması gerektiğine işaret eden Yılmaz, Türkiye için 3 yıllık, stand by anlaşmasının daha uygun olduğunu ifade etti.

Enflasyon düşerse faiz indirimleri de sürebilir

Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, Banka olarak kendilerine düşen görevin, güvenin tesis edilmesi için ihtiyaç duyulan likiditeyi, ihtiyacı karşılayacak kadar, ölçülü bir biçimde, düzenli ve sürekli bir biçimde vermek olduğunu belirterek, "Biz bunu yapmaya çalışıyoruz" dedi.

Başkan Yılmaz, faizler ile ilgili soru üzerine, enflasyon hedefleyen bir Merkez Bankası olduklarını belirterek, faiz kurulu kararının en önemli belirleyicisinin enflasyon cephesindeki gelişmeler olduğunu ve enflasyon düşmeye devam ettiği sürece de Merkez Bankası'nın faiz indirimlerine devam edeceğini bildirdi.

Faiz indirimlerinin bankacılık sektörü tarafından reel sektöre yansıtmamasına ilişkin soru üzerine de Yılmaz, kredi piyasalarındaki sorunun Türkiye'ye özgü bir sorun olmadığını, bunun bütün dünyanın sorunu olduğunu ve temelinde de güven sorunu bulunduğunu anlattı.

Yılmaz, ülkelerin bu sorunu aşmak için, kendi ülkelerine özgü durumları da göz önüne alarak, değişik tedbirler aldıklarını ama genelde alınan tedbirin Merkez Bankaları tarafından mümkün olduğu kadar bankaların ihtiyaç duydukları likiditeyi sağlamak olduğunu ve bu çerçevede TCMB'nin de farklı bir şey yapmadığını söyledi ve şöyle devam etti:

"Bankaların ihtiyaç duyduğu likiditeyi vermeye gayret ediyoruz. Ancak, güven bunalımından dolayı, her ne kadar likidite piyasa da varsa da bir kere kredi verilebilir özel sektör kuruluşları, kredi talep etmekte isteksiz davranıyorlar, kredi talep edenler de bankalar tarafından krediye uygun bulunmuyor. Tüm dünyadaki sorun bu ve bunun aşılmasının yolu, mümkün olduğu kadar kısa sürede güven ortamının tesis edilmesi ve tekrar bu piyasanın açılması. Bu zorlama ile olacak bir husus değil.

Dolayısı ile bize düşen görev, güvenin tesis edilmesi için ihtiyaç duyulan likiditeyi ihtiyacı karşılayacak kadar, ölçülü bir biçimde, düzenli ve sürekli bir biçimde vermek ve biz bunu yapmaya çalışıyoruz. Şunu da görüyoruz ki son zamanlarda aldığımız kararlar çerçevesinde gerek şirketler kesimine verilen kredilerde, gerekse tüketici kesime verilen kredilere uygulanan faiz oranlarında çok önemli olmasa bile aşağı doğru bir trend başlamıştır. Güven tesis edildikçe, aşağı doğru eğilimin artacağını düşünüyorum."

‘Çelişki yok’

Merkez Bankası Başkanı Yılmaz, Kredi Garanti Fonu ile ilgili soru üzerine, şu anda özellikle orta ölçekli KOBİ’lerin bir takım kredilerinin bulunduğunu ve bu kredilerin yeniden yapılandırılmasında kullanılacağını söyledi. Yılmaz, böylece şirketlere yeniden hayat kazandırılmasına, istihdamda bir daralmaya gidilmemesine, üretimde varolan kapasitelerinin muhafaza edilmesine ve içinde bulunulan ekonomik daralmanın içinden çıkartılmaya çalışılacağını söyledi.

"Yılın ilk çeyreğinde çift haneli ekonomik daralma görülecek diyorsunuz, arkasından mali disiplin diyorsunuz bu bir çelişki değil mi" sorusu üzerine Yılmaz, şu yanıtı verdi:

"Elimizdeki veriler çift haneli gerilemenin olası olduğunu gösteriyor. Yılın ilk çeyreğinde çift haneli ekonomik daralma görebiliriz. Ancak, bu 2009 yılının tamamında böyle olmayacak. 2009 yılının son çeyreğinde de pozitif büyüme olacak, dolayısı ile 2009 yılının tamamında ekonomik büyüme birinci çeyrekte söz ettiğimizin çok daha altında bir yerde gerçekleşecek.

2009'da IMF de G-20 de mali alan imkanı olan ülkelerin iç talebi canlandırmak için, genişlemeci maliye politikiları uygulamalarını öngörüyor ve tavsiye ediyor. Türkiye'de bu çerçevede yapabileceği kadar önlem aldı. Dolayısı ile biz bunu çelişki olarak görmüyoruz. Bizim burada söylediğimiz, 2009'da bunlar yapıldı, bütçede sapmalar olacak, bütçe açıkları artacak, dolayısı ile borç yükü de artacak. Fakat ileriye yönelik olarak bu senenin verilerini esas alarak, ileriki yıllarda tekrar mali disipline dönmek için ne yapılacağı konusunda önceden taahhütte bulunması gerektiğini söylüyoruz, bir çelişki söz konusu değil."

Borç / Milli Gelir oranı brütte yüzde 45’e yükselebilir

Borçlanma limitlerini artıran tasarıya ilişkin soru üzerine de Yılmaz, kamu borçlanma gereği artarsa, borç verebilen fonların önemli bir kısmını kamu borçlanarak çekerse, özel sektörün ihtiyaç duyduğu fonların azalacağını söyledi.

Yılmaz, bunun azalmaması için mümkün olduğu kadar kamunun borçlanma gereğini azaltıcı tedbirler alması gerekir dediklerini hatırlatarak, şöyle devam etti:

"Gerçekten özel sektörün elinde kalacak fonlar azalır ise bu bizim uyguladığımız faiz düşürmenin sonucu ortaya çıkacak ekonomik aktiviteyi canlandıracak para politakası etkinliğini azaltır diyoruz. Bu bir teorik çerçeve.

Hükümet, mümkün olduğu kadar piyasa oyuncularına bir perspektif vermeli. Orta vadede ne tür bir maliye politikası, ne tür bir borç dinamiğinin gelişeceğini ortaya koyması lazım. Bu sene elimizdeki veriler bugün itibariyle, borç milli gelir oranı bir miktar artacak, brütte yüzde 45, nette de yüzde 33-34 seviyelerine kadar yükselebilir. Bu oranlardan geriye nasıl döneceğiz, aşağı çekilmesi için ne tür tedbirler alınacağının önceden taahhüt edilmesi gerekir diye söylüyoruz."

Net Hata Noksan kalemi

Yılmaz, Varlık Barışı ve net hata noksan rakamına ilişkin soru üzerine de kendi ellerinde de Varlık Barışı ile ilgili bir rakamın söz konusu olmadığını bildirdi.

Ödemeler dengesinin, bir ülkenin dış dünya ile tüm ilişkilerini yansıtan bir bilanço olduğunu, içinde ölçülebilir ve ölçülemeyen kalemlerin olduğunu anlatan Yılmaz, dış dünya ile dengeyi sağlamak için de net hata noksan kaleminin konulduğunu ve ölçülemediğini, 14,9 milyar dolarlık bu rakamın nerelerden geldiğinin açıklanması gerektiğini, bununla ilgili 3 faktör ortaya koyduklarını söyledi.

Yılmaz, bu rakamın tekrar revize edilmeyeceğini, rakamın değişmeyeceğini ancak, bu rakamın açıklaması ile ilgili farklı veriler ortaya çıkabileceğini kaydetti.

Memur maaşları

"Raporları hazırlarken hangi verileri baz alıyorsunuz" şeklindeki soruya da Yılmaz, "Elimizde en son KEP var, onun dışında biz elimizdeki veriler çerçevesinde çıktı açığı vesaire hesaplıyoruz, ona göre bu raporlarımızı oluşturuyoruz. Biz bir rapor hazırlamak durumundayız, şu anda kamu maliyesi ile ilgili olarak elimizde ne tür bilgiler var ise bu varsayımların içine koyduk. Bunlar bir taahhüt değildir, yeni rakamlar çıktığında bunlar değişecektir" şeklinde konuştu.

Hükümetin yaptığı düzenlemeler ve aldığı tedbirler ile ilgili sorular üzerine de Yılmaz, 2009 için değil ama 2010, 2011 ve takip eden yıllar için, bunların nasıl düzeltileceğine ilişkin bir taahhütte bulunulmalı dediklerini bildirdi. Yılmaz, "Bu sene için risk olarak görmüyoruz, ancak bunun nasıl telafi edileceğinin taahhüt edilmesi gerekir" dedi.

Merkez Bankası Başkanı Yılmaz, memur maaşları ile ilgili soru üzerine de enflasyon hedefi ile uyumlu bir ücret politikası olması gerektiğini, dolayısı ile maaşların, milli gelir içindeki payının mevcut seviyesini koruması ve artmaması gerektiğini belirtti.

Yılmaz, KEP'teki yüzde 3,6'lık küçülmenin bir tahmin olduğunu, ortaya konulmuş tutturulması gereken bir hedef olmadığını, şartlar değiştiğinde bu rakamın da revize edilebileceğini sözlerine ekledi.