İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, 2. İnönü Zaferi’nin 101’inci yıldönümünde ‘İsmet İnönü Kitabı’nın yayınlanması dolayısıyla düzenlenen etkinlikte, “Onlar sayesinde bugün buradayız. Bize hem Lozan gibi hem Montrö gibi teminatları sağladılar. O teminatlar ki halen bizim ülkemizin çok önemli teminatları. Ne kadar kıymetli olduğunu bugün yaşadığımız savaş anında bir kez daha hissediyoruz. Dün sağa sola savurdukları Montrö’ye, yüz tane kolu olsa sarılmaya çalışan siyasileri bugün görüyoruz. Daha iki sene önce, bir kanal sevdasına küçümsedikleri, aşağıladıkları Montrö’yü bugün kucak dolusu sarıp sarmalıyorlar” dedi.
İBB Yayınları, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk başbakanı, ikinci cumhurbaşkanı, çok partili sisteme geçişin öncüsü, asker, devlet adamı İsmet İnönü anısına katalog bir eser yayınladı.
Kitap için Beşiktaş’taki İnönü Parkı’nda bugün düzenlenen tanıtım toplantısı, 2. İnönü Zaferi’nin 101’inci yıldönümünde yapıldı. Merhum İsmet İnönü’nün İBB tarafından yenilenen anıtının bulunduğu alanda yapılan tanıtım toplantısında, eski CHP Genel Başkanı Altan Öymen, CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, İsmet İnönü’nün gelini ve merhum Erdal İnönü’nün eşi Sevinç İnönü, İsmet İnönü’nün torunu Gülsün Bilgehan ve 'İsmet İnönü Kitabı'nın koordinatörü Mehmet Ö. Alkan birer konuşma yaptı.
Altay: Atatürk ve İnönü bir elmanın iki yarısı
CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, törende yaptığı konuşmasına, “Benim bildiğim İsmet Paşa hem eylemleriyle hem söylemleriyle hep önde olmuştur” diyerek şunları söyledi:
“Cumhuriyet’imizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün her alanda, savaştan siyasete, devrim sürecine kadar her alanda en yakını. Bir elmanın iki yarısı desek yanlış da yapmış olmayız. 1950 seçimlerinden sonraki o meşhur sözü, ‘Bu seçim, benim en büyük zaferimdir’ sözü, gerçekten dünya siyaset tarihine geçecek çok değerli bir sözdür. İnönü'nün demokrasi aşkı için de şu söylenebilir: ‘Devlete kin yakışmaz. Evet, Cumhuriyet’i kanla kurduk, insanla büyüteceğiz.’ Ben, İnönü'yü, rahmetle anmanın dışında vefa, şükran, minnetle anmanın 84 milyonun bir görevi olduğunu düşünenlerdenim. Allah, Anıtkabir'e üçüncü bir devlet adamını gömmeyi bu millete nasip etmesin.”
“Kim ne derse desin, bu memleketin çok kıymetli Paşa’sını bugün anıyoruz. Atatürk'ün ifade ettiği gibi, milletin makus talihini de yenen bir kişiliği anıyoruz bugün” diyen İBB Başkanı İmamoğlu da şöyle konuştu:
"Dün sağa sola savurdukları Montrö’ye, yüz tane kolu olsa sarılmaya çalışan siyasileri bugün görüyoruz"
Onlar sayesinde bugün buradayız. Ardından Cumhuriyet’i kurdu bu insanlar, Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğinde. Ve ardından bize hem Lozan gibi hem Montrö gibi teminatları sağladılar. O teminatlar ki halen bizim ülkemizin çok önemli teminatları. Ne kadar kıymetli olduğunu bugün yaşadığımız savaş anında bir kez daha hissediyoruz. Dün sağa sola savurdukları Montrö’ye, yüz tane kolu olsa sarılmaya çalışan siyasileri bugün görüyoruz. Daha iki sene önce, bir kanal sevdasına küçümsedikleri, aşağıladıkları Montrö’yü bugün kucak dolusu sarıp sarmalıyorlar. Çok büyük devlet insanları bunlar. Bizim devlet insanlarımızın, o dönemde bu sözleşmelere imza atan, o mücadeleyi veren, kelime kelime okuduğunuzda ne kadar hassas ne kadar titiz insanlar olduğunu bir kez daha görüyoruz.
"100'üncü yılı tüm yurtta ve Lozan'da kutlayacağız "
Bu vatanın dışında yaşayan insanlarımız da doya doya Cumhuriyet’imizin 100. yılını yaşayacak. Ve 100. yıl noktasında, Lozan'ı da en derin şekliyle hissettirecek buluşmaları sadece İstanbul'da değil, Lozan'da da en değerli kutlamalarla yerine getireceğiz. Umut ediyorum ki Cumhuriyet'in 100. yılına yakışan ve gelecek yüzyılın hazırlanmasında elimizden gelenin en iyisini, en üst seviyede başarısını ortaya koyabilen Cumhuriyet’in evlatları olabilelim, yöneticileri olabilelim. Temennim, duam budur. İnşallah buna layık oluruz. İnşallah Mustafa Kemal Atatürk'e, İsmet İnönü'ye ve bu ülkeyi kuran o kıymetli komutanlara, devlet insanlarına layık oluruz. Bu aşkla, bu şevkle işimizi yapıyoruz. Önümüzde de hiçbir engeli görmeyiz, tanımayız, aşar geçeriz.”
"Türkiye en zor zamanlarda bile kağıt sıkıntısı çekmedi"
Eski CHP Genel Başkanı Altan Öymen da konuşmasında, İsmet İnönü’nün bütün hayatı boyunca memleket için yaptığı hizmetlerin yanında bugün de sık sık anılan bir kişi olduğuna vurgu yaptı. Kitap fiyatından yola çıkarak yaşanan kâğıt sıkıntısına işaret eden Öymen, şunları söyledi:
"Yani şimdi 'Bu kitap pahalı falan diyoruz' değil mi? Neden pahalı bu? Çünkü kâğıt fiyatları pahalı. Niye kâğıt fiyatları pahalı? Çünkü gereği gibi Türkiye'de artık kâğıt imal edilemiyor, üretilemiyor. Halbuki İsmet Paşa'nın, daha 1933 ya da 1934 zannediyorum, bu kâğıt yokluğunu, o zaman da sıkıntı var, ortadan kaldırmak için temelini attığı İzmit Kağıt Fabrikası vardı. Ve bu İzmit Kâğıt Fabrikası, bütün savaş sırasında, hele kâğıdı elde etmek dışarıdan falan çok zor, Türkiye'yi kağıtsız bırakmadı. Ben o sırada öğrenciydim, 1940’lı yıllardı. Hakikaten sarı kağıtlar verirlerdi bize. Yani ithal edilmesi güç oluyor, ama o sarı kağıtlar gelirdi. Ve pahalı olmazdı; annelerimiz, babalarımız onları alabilirdi. Ve o kâğıt fabrikasının üstüne 8-9 kâğıt fabrikası daha yapıldığı için aynı dönem içinde, o başlangıç devam ettiği için Türkiye en zor zamanlarda bile kâğıt sıkıntısı çekmemişti. Sonra sadece ithalata muhtaç olduğu için kâğıt açısından durum bu oldu. Şimdi bu konu açıldığı zaman İsmet Paşa'yı hatırlıyoruz.
"İsmet Paşa anılmasın diye çok uğraşıldı"
Şimdi başka bir konu, koronavirüs meselesi. Aşı nasıl bulunacak, ne olacak? Başlangıçta, Çin'e mi bilmem başvursunlar, öbürünü de yapsınlar, karmakarışık bir dönem yaşandı. Ve o dönem içinde çelişkiler birbirini izledi. Türkiye'de bu aşı meselesi, 1920’lerin sonundan itibaren, bir Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü gibi bir müesseseyle halledilmiştir. Benim çocukluğumda Türkiye'de bulaşıcı hastalıkları saymakla bitiremezdiniz. Hele çocuk hastalıkları; kızamık, kızılcık, kabakulak falan çok sayabilirsin. Verem, sıtma falan, onlar normal şeyler. Bunlara karşı bu enstitü kuruldu. Almanya'da, bugün Almanların da iftihar ettiği bir Robert Koch Enstitüsü vardır. O örnek alınarak ve onun da katkılarıyla bu müessese bütün savaş zamanları dahil, bütün bu bulaşıcı hastalıklarla mücadele etti. Ve bugünkü gençlere sorsanız nedir? Kızamık, bilmem kabakulak, şu bu falan onları bilmez. O zatta daha sonraki başbakanımızdı, Refik Saydam. O zaman onu hatırlıyorsunuz. Yani ne kadar bugün yokluğunu çektiğimiz hadiseye bakınca ben, o dönemleri hatırladığım için İsmet Paşa'yı anarım. Ama anılmasın diye, 1950’den itibaren başladı bu iş, çok uğraşıldı. Giderek bugünlere gelindi."