Gündem

İlker Başbuğ: Başkanlık, federasyon için planlanmış bir sistemdir; bu da tehlikeli yolun başlangıcı olur

"Atatürk'ün iki nasihatı büyük önem taşıyor"

13 Nisan 2017 11:12

Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, anayasa değişikliği referandumuna ilişkin olarak "Başkanlık ile yönetilen ülkelerde siyasi sistemin ağırlıklı olarak federasyon oluşturur. Zaten, gerçekte başkanlık sistemi federasyonlar için planlanmış ve uygulanmış bir sistem olarak karşımıza çıkıyor. Bunun en gerçekçi ve önemli örneği ABD başkanlık sistemidir" diye konuştu. Bunun Türkiye'nin bölünmesine yol açabileceğini ima eden Başbuğ, "Eyalet yapılanmasına ve federasyon yapılanmasına bir alt yapıyı oluşturabilir. Bu da tehlikeli yolun başlangıcı olur" yorumunda bulundu.

Uğur Dündar'ın Sözcü gazetesinin bugünkü (13 Nisan 2017) nüshasında yayımlanan 'Yüce Türk Milleti pazar günü sağduyulu hareket edecek!..' başlıklı yazısı şöyle:

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 26. Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ'dan Anayasa değişikliğiyle ilgili çarpıcı açıklamalar:

Sevgili okurlarım,

TBMM'de kabul edilen Anayasa değişiklik teklifleri, pazar günü Türk Milleti'nin onayına sunulacak. Bu süreçte Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 26. Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ ile iki kez röportaj yaparak bu sütunlarda yayımladım.

Sayın Başbuğ, geçen hafta çıkan “Sorunlarla Yüzleşmek” adlı son kitabında, Anayasa değişikliğiyle ilgili düşüncelerini ayrıntılı biçimde anlatıyor.

Ben de referanduma birkaç gün kala gerçekleştirdiğimiz son söyleşimize “Anayasa değişiklik tekliflerinde sizi en çok hangi konular rahatsız ediyor?” sorusuyla başlıyorum.

Teklifin tartışılmadan referanduma götürülmesi yanlış oldu

İLKER BAŞBUĞ: Daha önceki söyleşilerimizde, başkanlık sisteminin sağlıklı işleyebilmesi için üç temel hususun vazgeçilmez olduğunu ifade etmiştik. Bunlar; yasama, yürütme ve yargının birbirinden sert şekilde ayrılmış olması, hukukun üstünlüğü, etkili kontrol ve denge sisteminin korunmasıydı. 16 Nisan 2017 günü referanduma sunulacak Anayasa değişiklik tekliflerinin, bu üç temel zorunluluğu karşıladığını söylemek mümkün değil. Venedik Komisyonu'nun 13 Mart 2017 tarihli raporu da, bu noktanın özellikle altını çiziyor. Ayrıca unutulmasın ki Türkiye, 150 yıla yakın süredir -iyi veya kötü- parlamenter sistem ile yaşayan bir ülke. 150 yıllık parlamenter sisteme dayanan bir anayasa kültürümüz var. Şimdi, birden, aniden, özellikle Anayasa değişiklikleri TBMM'ne gelmeden önce kamuoyunda tartışılmadan, toplumun büyük çoğunluğunun desteği alınmadan, Anayasa kültürümüzde çok büyük bir radikal değişime, kırılmaya neden olabilecek bir teklifi referanduma götürüyoruz. Bence bu yanlış olmuştur.

UĞUR DÜNDAR: Bu kapsamda sizi en çok rahatsız eden konu nedir?

Başkanlıkla yönetilen ülkelerde siyasi sistem federasyondur

İLKER BAŞBUĞ: Güner Toprak'ın “Çare Başkanlık Mı?” adlı kitabında yazdığı gibi, yakın tarihte parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçen 8 ülke var. Bunlar; Burundi, Gana, Afganistan, Malavi, Nijerya, Sierra Leone, Sudan ve Zimbabwe. Afganistan hariç, yedi ülke Afrika'dan. Bu ülkelerde ortalama kişi başı gelir 1.150 ABD Doları. Bu ülkelerde başkanlık sistemi, ekonomilerini kalkındıramamış! Büyük çoğunluğu da demokratik değil. Bu husus ister istemez insanı rahatsız ediyor. Ama asıl düşündüren, rahatsız eden husus ise; bugün dünyada başkanlık ile yönetilen ülkelerde siyasi sistemin ağırlıklı olarak federasyon oluşudur. Zaten, gerçekte başkanlık sistemi federasyonlar için planlanmış ve uygulanmış bir sistem olarak karşımıza çıkıyor. Bunun en gerçekçi ve önemli örneği ABD başkanlık sistemidir. ABD bir İngiliz kolonisiydi. 1776'da 13 eyalet İngiltere'den bağımsızlıklarını elde etti. Bu 13 bağımsız eyalet veya devlet, 1787 Anayasası ile başkanlık sistemini ve federal yapıyı kendi istekleriyle kabul ederek kurdular. Eyaletlerin kendi bağımsızlıklarının büyük ölçüde korunması, ABD Anayasası'nın en temel hususlarından birisini oluşturdu.

UĞUR DÜNDAR: Pazar günü referanduma sunulacak Anayasa değişiklikleri ile Türkiye'nin hemen federasyona dönüşebileceğini öne sürmek mümkün mü?

Başkanlık sistemi bizde de federatif yapıyı gündeme taşıyabilir

İLKER BAŞBUĞ: Hayır, bunu söyleyemeyiz. Ancak, getirilen başkanlık sisteminin zamanla bu konuyu Türkiye'nin gündemine taşıyabileceğini söyleyebiliriz. Mevcut 1982 Anayasası Türkiye'nin siyasi yapısını “üniter devlet” olarak tanımlamıştır. Türkiye, 1984 yılından beri “etnik milliyetçilik” doğrultusunda hareket eden bir terör örgütü ile mücadele etmektedir. Bu terör örgütü “ara siyasi çözüm olarak” Türkiye'de federasyon yapısını hedeflemektedir.Irak'ta yaşananlara bakılırsa, 2003 sonrasında Irak'ta kurulan federasyon yapısı çatırdamaktadır. Öncelikle Irak'ın parçalanarak bağımsız devletlerin kurulması tartışmalarına her gün şahit olmaktayız. Bu şartlarda, Türkiye'nin de federatif yapıya dönüştürülmesinin, Türkiye'nin bölünmesine yol açabileceğini görmemek, tarihi ve affedilmez bir hata olur. Kimse, Türk Milleti'nin bütünlüğünü ve ülkenin bölünmezliğini her şeyin üzerinde tutanlardan; böyle bir şeyi kabul etmesini beklemesin.

UĞUR DÜNDAR: Sayın Cumhurbaşkanı'nın yerel yönetimlerden sorumlu başdanışmanı şunları söylüyor: “Anayasa değişikliği ile yürütmede tek başlılık sağlandıktan sonra, şehirlerin tamamında bütün şehir uygulamasına geçilerek yönetimde de tek başlılık sağlanmalıdır. Sonraki aşamada ise, şehir yönetimlerine yeni hükümet sistemine uyumlu bir kimlik kazandırılması yönündeki düzenlemeler yapılmalıdır.” Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı'nın sözleri endişe yaratıyor

İLKER BAŞBUĞ: Basına yansıyanlardan anlaşıldığı kadarıyla başdanışman, Çin'deki modeli bir örnek olarak incelemiş. Bu konuda da şu ifadesi ilginç: “Çin, büyüyen ve gelişen şehirlerine yeni yönetim modelleri uyguluyor. Güvenlik kaygısıyla resmi açıklamalarda yüksek sesle dile getirilmese bile, Türkiye de bu süreçten etkileniyor!..” Başdanışmanın değindiği Çin; 23 eyalet, 5 özerk bölge ile 2 özel statülü ilden oluşuyor. Tabii, Cumhurbaşkanı başdanışmanının bu açıklamaları, kendisinin federasyona sıcak baktığını göstermektedir. Bu husus da, başkanlık sisteminin zamanla federasyon yapılanmasına yol açabileceğine ilişkin duyulan endişeleri ve değerlendirmeleri güçlendirmektedir.

UĞUR DÜNDAR: Anayasa değişiklik tekliflerinde, direkt olmasa bile bu tartışmalarla paralellik arzeden bazı hususlar var mı?

Cumhurbaşkanına verilen yetki tehlikeli yolun başlangıcı olabilir

İLKER BAŞBUĞ: Mevcut Anayasanın 126. maddesi “Merkezi İdare”ye ilişkin. Maddenin 3. fıkrasının ikinci cümlesi şöyle:

“Merkezi idari teşkilatın görev ve yetkileri kanunla düzenlenir.” Bu cümle yeni teklifle yürürlükten kaldırılıyor. Maddeye şu fıkra ekleniyor:“Merkezi idari kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşlarının; kuruluş, görev, yetki ve sorumlulukları Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenir.” Bu değişikliğe göre, Cumhurbaşkanı kararnamelerle, isterse, birkaç ili birleştirebilir. Tabii bu uygulama, üniter devlet yapısını ortadan kaldırmaz. Çünkü, federasyon yapılanmasında, eyaletlerin kendi yürütme, yasama ve yargısı vardır. Ancak eyalet yapılanmasına ve federasyon yapılanmasına bir alt yapıyı oluşturabilir. Bu da tehlikeli yolun başlangıcı olur.

Atatürk'ün iki nasihatı büyük önem taşıyor

UĞUR DÜNDAR: Teklif ile Cumhurbaşkanına tanınan yetkiler konusunda ne düşünüyorsunuz?

İLKER BAŞBUĞ: ABD Başkanı'na verilen yetkilerle Anayasa değişikliği ile seçilecek Cumhurbaşkanı'na verilecek yetkilere bakılırsa, sorduğunuz soruya verilecek cevap daha iyi anlaşılabilir. ABD Başkanı'na Anayasa'da verilen yetki sayısı altıdır. Bunlar şu şekildedir:
– Uluslararası anlaşmaları akdetmek.
– Büyükelçileri atamak.
– Yüksek Mahkeme yargıçlarını atamak.
– Kongre'nin belirleyeceği diğer önemli federal üst düzey bürokratları atamak.
– Başkomutanlık görevini yürütmek.
– Kanunları veto etmek.

Ancak ABD Başkanı bu yetkilerin hiçbirini tek başına kullanamıyor. Son derece güçlü ve bağımsız olan Senato ve Kongre'nin desteği gerekiyor. Örneğin; bugüne kadar ABD başkanlarının atamak istediği federal yargıçların neredeyse dörtte biri, Senato tarafından reddedilmiştir. Anayasa değişiklik teklifleri ile Cumhurbaşkanı'na tüm üst kademe kamu yöneticilerini, bakanları, büyükelçileri, Anayasa Mahkemesi üyelerini ve HSYK'nın 13 üyesinden altısını atama yetkisi verilmektedir. Anayasa değişiklik teklifleri; Başkomutanlığın TBMM'nin manevi varlığından ayrılmayacağı ve Cumhurbaşkanı tarafından temsil edileceği ilkesini olduğu gibi korumaktadır. Ancak Genelkurmay Başkanı'nın görev ve yetkilerinden dolayı Cumhurbaşkanı'na karşı sorumlu tutulmasıyla, Cumhurbaşkanı'na barış zamanında bir ölçüde “temsil” yetkisinin üzerinde yetkiler verildiği görülmektedir. Cumhurbaşkanına verilen yetkiler arasında “Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kullanılmasına karar verir” hususu bulunmaktadır. Aynı yetki 1982 Anayasası'nda aynen yer almaktadır. Ancak Anayasa'nın 92. maddesi bu hususu şu şarta bağlamıştır:

“TBMM tatilde veya ara vermede iken ülkenin ani bir silahlı saldırıya uğraması ve bu sebeple silahlı kuvvet kullanılmasına derhal karar verilmesinin kaçınılmaz olması halinde Cumhurbaşkanı da Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kullanılmasına karar verebilir.”

Yeni Anayasa değişiklik teklifleri ile Cumhurbaşkanı'na iki önemli yetki, imkân verilmektedir. Cumhurbaşkanının partisiyle olan ilişkisinin kesilmesine yönelik düzenlemenin kaldırılması ve buna karşın sıkı ve kati parti disiplininin var olacağı, yani korunacağı bir ortamda, “güçler ayrımı” ve “kontrol ve denge” Türkiye'de nasıl sağlanacaktır? ABD'deki sistemde böyle bir husus yoktur, yaşanmamaktadır. ABD'de başkanın Kongre seçimlerinin yenilenmesine ilişkin bir yetkisi söz konusu bile değilken, ülkemizdeki Anayasa değişikliğiyle Cumhurbaşkanı'na, TBMM seçimlerinin yenilenmesine karar verme yetkisi tanınmaktadır. Görüldüğü gibi; Anayasa değişiklik teklifleri ile Cumhurbaşkanı'na tanınan yetkiler -ki burada hepsine değinilmemiştir- olağanüstüdür. İşte bu anda, Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere nasihat olabilecek, yol gösterecek iki düşüncesini hatırlatmak yararlı olacaktır. Birincisi 24 Eylül 1924'te Samsun'da söylediğidir: “Herhangi bir kişiyi istediğiniz gibi sevebilirsiniz. Fakat bu sevgi sizi, milli varlığınızı bütün sevgilerinize rağmen herhangi bir sevdiğinize vermeye yöneltmemelidir.”

İkinci düşüncesini ise 1930 yılında Yalova'da açıklamıştır:

“Milletin şahıslara, kendini unutacak ve kendini kaptıracak kadar bağlanmış olması iyi netice vermez. Bunun tarihte örnekleri çoktur.”

Her zaman sağduyulu hareket ettiğine inandığım Yüce Türk Milleti bu sefer de mutlaka sağduyulu olarak hareket edecektir. Türk Milleti yalnız ülkenin ve milletin geleceğini ve iyiliğini değil 2019 yılında seçilecek Cumhurbaşkanı'nın da geleceğini ve iyiliğini düşünerek, sağduyulu hareket ederek karar verecektir.