Gündem

İlhan Selçuk'a Şenkal Atasagun sürprizi

İkinci Ergenekon iddianamesinin bir bölümünde, Ziverbey Köşkü'nde İlhan Selçuk ile Atasagun'un karşılaşmalarına ilişkin bir anıya da yer veriliyor.

27 Mart 2009 02:00

İkinci Ergenekon iddianamesinin bir bölümünde, Ziverbey Köşkü'nde işkence gören İlhan Selçuk ile eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun'un karşılaşmalarına ilişkin bir anıya da yer verildi.

Ergenekon sanıklarına kiralık kasa takibi

12 Mart darbesinin ardından 9 Mart tarihli darbe girişimine adı karıştığı iddiasıyla gözaltına alınan ve dönemin işkenceleriyle ünlü Ziverbey Köşkü'nde ifadesi alınan İlhan Selçuk, bu olaydan yıllar sonra süpriz bir anıyla karşılaştı.

Ziverbey Köşkü'nde işkence altında ifadesi alınan Selçuk'u, bağlı bulunduğu yataktan kurtaran ve kendisine ilaç veren genç MİT elemanı, daha sonra MİT müsteşarlığına kadar yükselen Şenkal Atasagun'dan başkası değildi.

İlhan Selçuk bu gerçeği, yıllar sonra Atasagun'la yaptığı bir sohbet sırasında öğrendi.

İddianamede,“03KKKKK.TXT” isimli dosyada bulunan ve “İlhan Selçuk - 12 Mart - 9 Mart” başlığı taşıyan o bölümde, dönemin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, İlhan Selçuk ve Atasagun'un eşi olduğu anlaşılan İris Hanım'ın konuşmalarına yer veriliyor...

İşte iddianamenin o bölümünün birebir metni...

Atasagun: İlhan Bey size yıllar sonra bir anı anlatacağım

- İlhan bey ben size yıllar sonra bir anı anlatacağım, ama anlatmalı mıyım anlatmamalı mıyım bilmiyorum... Erenköy'de ben bir gece nöbetçiyim... Sizi bir odada tutuyorlar. Gözleriniz bağlı... Sanıyorum yatağa da hiç olmayacak biçimde bağlı tutuyorlar. Buna gerek yok dedim. Çözdüler. Siz bir ilaç istediniz, verdim...

Eşi İris Hanım: İlhan ben gerçekten o akşam eşim anlattı ben de ne kadar üzülmüştüm... anlatamam..

-Orada Oktay diye bir kişi vardı. o arkadaşımız rahmetli oldu..

- Tabii geçmişte çok hatalar yaptık... Zamanda geriye bakınca gülüyorsunuz... O dönem hepimiz üzülmüştük. Karşılıklı önyargılar vardı. Bize göre her solcu kişi, her TKP'li bu memlekete zarar verecek kişiydi. Böyle görüyorduk. Tabii sizce de bizler faşisttik..

- Zamanla sizi anladık. Şu anda da belki ayrı bakış açılarına sahip olabiliriz, ama memleketin temel sorunlarına bakışta sanırım pek çok ortak noktamız var. (...) 




Selçuk, ünlü akrostişini bu köşkte yazmıştı

İlhan Selçuk, Türk siyaset tarihinde önemli bir yer eden ünlü akrostişini Ziverbey Köşkü’nde yazmıştı. 12 Mart döneminde gözaltına alınan Selçuk, zamanın işkenceleriyle ünlü karargahı olan Ziverbey Köşkü’ne götürülmüştü. Yatağına zincirliydi ve hemen yanındaki komidinin üzerine ifadesini yazması için bir kağıt ile kalem bırakılmıştı.

Selçuk, ifadesini yazarken dışarıya da bir mesaj vermek için her cümlenin sondan ikinci sözcüğünün baş harflerini kullanarak akrostiş yaptı. Bu sözcüklerin baş harfleri yukarıdan aşağıya doğru okunduğunda “İşkence altındayım. Zincire vuruluyum. Ölüm tehdidi var. Bu yazı zorla yazdır. İşkence, zulüm var. Ölüm var. Baskı altındayım” mesajları çıkıyordu.

İşte Selçuk'un şifreli ifadesi

Selçuk'un akrostiş yöntemiyle dışarıya mesaj gönderdiği ve Ziverbey Köşkü'nde yaşananları açığa çıkardığı ifadesinin tam metni şöyleydi:

"12 Mart'a doğru Türkiye iflasa gidiyordu. Demirel iktidarı giderek yoğunlaşan şaibe altındaydı. Üniversiteli gençler sokaklarda, meydanlarda hatta üniversite binalarının çatıları altında katlediliyorlardı. Devletin güçleri, aydınları, askerleri, yargıçları, sorumluları, sağduyu sahipleri endişe içindeydiler. Gidiş normal değildi. Anayasa çerçevesi ve yönelişlerine göre davranmak isteyen devlet memurları ve sorumluların, siyasi iktidar adeta ceza tertipliyordu. Siyasi iktidar aydın yazarları ezmek amacındaydı. Toplum yaşamında anayasa uygulanmıyordu. Bazı çevrelerde bir ordu müdahalesi lüzumlu görülüyordu. Politikacı topluluğu şuursuzdu.
Memleketseverler ıstırap çekiyorlardı.

Bu durumda ne yapmalıydı? Önce bir fikir dağınıklığı vardı. Tek çıkar yolu, Atatürkçülük'te görüyorduk. Ancak Atatürkçülüğü günün koşullarına göre derinliğine ve genişliğine bütün boyutlarıyla yorumlamak gerekiyordu. İşte Devrim dergisi bu ihtiyaçtan doğdu. Ancak dergi çıkarmaya yetecek para bulmak gerçekten mesele idi".

'Bağırmamak için kendimi tutuyordum'

İlhan Selçuk, Ziverbey Köşkü adlı kitabında, o yıllarda yaşadığı işkenceyi şöyle anlatıyordu: “Gözlerim bağlı olduğundan hiçbir şey görmüyordum. Birileri beni yere yatırmışlar, çoraplarımı çıkarmışlardı. Ayak bileklerime bir alet geçirilmişti. Bir manivelanın ya da vidanın sıkıştırıldığını duyumsuyordum. Öyle bir an geldi ki, bacaklarımı kıpırdatamaz oldum. Bir yağ mı sıvı mı sürüyorlardı tabanlarıma sonra sopa inip kalkmaya başladı. Kendimi acıya katlanabilir sanırdım (...) ancak falakanın verdiği acı hiçbir acıyla kıyaslanamaz (...) Taa kemiklerine işleyen bir acı duyuyor insan. Başlangıçta bağırmamak için kendimi tutuyor, dişlerimi sıkıyordum. Ama sonra kendimi bıraktım; çünkü ne kadar çabalarsan çabala sesine gem vuramıyorsun. Önce hırıltı başlıyor, ardından feryada dönüşüyor, hayvanlaşıyorsun. Olayın bir de ruhsal yanı var ki, bedensel acının üstüne biniyor. Kendini aşağılanmış olarak görüyorsun..."

'İlhan Selçuk uyanıklığı'

Birinci Ergenekon iddianamesinde, Selçuk'un "Ziverbey Köşkü" kitabından alıntı yapılarak, yazılı savunmasının içine yerleştirdiği "akrostişlerle" işkence altında olduğunu kanıtlamasının, kendisinin ne kadar zeki ve uyanık olduğunu gösterdiğinin belirtildiği ifade edilmişti. İddianamedeki bu ifade eleştirilere neden olmuştu.