İzmir Kitap Fuarı'nda okuyucuları ile buluşan Türk tarihi uzmanı Prof.Dr. İlber Ortaylı, çocukların sorunlarına değindi. Türkiye'de ve dünyada çocukların çeşitli eşitsizliklerle karşılaştığını ancak bunu kendilerinin yaratmadığını belirten Ortaylı, öğrencilerine eğer çocuklarıyla kahvaltı edemeyecek, iyi geceler diyemeyeceklerse çocuk doğurmamalarını öğütlediğini söyledi.
Doğan Haber Ajansı’nın (DHA) haberine göre, 22. İzmir Fuarı etkinlikleri kapsamında Prof.Dr. İlber Ortaylı okuyucuları ile buluştu. Kültür Park içinde kurulan konferans çadırı Ortaylı’yı görmek isteyen okuyucuları ile doldu taştı. Oturacak yer bulamayan katılımcılar, sahnenin önünde yere oturdu. Düzenlenen konferansın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na denk geldiğine dikkat çeken Prof.Dr. Ortaylı, “Bugün bu özel konuya değineceğim açık. Çünkü tarihteki ilk çocuk bayramı gününde gelmiş bulunuyorum. Galiba da şu ana kadar ilk çocuk bayramı ve son bayram şeklinde gidiyor, inşallah ileride yayılır. Belki de 23 Nisan’ı çocuk günü diye ilan ederiz. Çünkü bu tarihteki ilk bayram, yayılmasında büyük fayda var” dedi.
"Bedelini çocuklar ödüyor"
Dünyada çocukların arasında olan eşitsizliğin kendileri tarafından yaratılmadığına vurgu yapan Prof.Dr. İlber Ortaylı, şöyle konuştu:
“Eşitsiz durumdaki çocukların pozitif görünenleri de ayrı bir problem. Dünyadaki ekonomik yapılanmanın, dünyadaki sınıfsal konunun farklılıklar getirdiği bir gerçek. Bedelini yine çocuklar ödüyor. Eşitsizlik dediğimiz zaman, zengin ve fakir diyoruz, halbuki aradan çok sular geçti. Artık kadınlar aktif üretim hayatına katılıyor. Zengini de fakiri de çocuğunu evde bırakıyor. Ben öğrencilerime, sabah kahvaltıyı birlikte yapamayacaksanız, iyi geceler diyemeyecekseniz, masal anlatamayacak ya da dua okuyamayacaksanız, akşam yarım saat konuşmayacaksanız çocuk doğurmayın diyorum. Kadın çok para kazanıyor çocuğuna istediğini alıyor ama yanında yok.”
"Türkiye, 2 milyonun üzerinde çocuk işçi kullanıyor!"
Çocukların gelişmiş ülkelerde de sorunlar yaşadığını söyleyen Prof.Dr. Ortaylı, şöyle devam etti:
“Dünya üzerinde çocuklar eğitim alamıyor, beslenemiyor ya da kötü besleniyor. En kudretli ülke görünen ABD düpedüz çocukları kimya ile zehirliyor. Millet zehirleniyor, refah içinde gördüğünüz güya tok geçinen ülkelerde bile millet zehirleniyor. Türkiye de bunlardan birisi. Şirketin biri yurtdışında ürettiklerine şeker koyuyor. Şekerin kötü olduğunu herkes biliyor sırf Canan Hoca değil. Şekerden beter olan mısır şurubu var onu yiyor bizim çocuklar . Demek ki hayatları garanti altında değil. Türkiye 2 milyonun üzerinde çocuk işçi kullanıyor. Bunlara tarım işçileri dahil değil. Mevsimlik işçilik yapan aileler içinde çocuklar da var. Okul yok, tarlada oynamaya gitmiyorlar. Bütün gün çektiği çilenin karşılığı bile olamayacak ücretler için çalışıyorlar.”
"Çocuklar, işçi olamaz"
Çocukların işçi olamayacağını belirten Prof.DR. Ortaylı, çocukların öğretmenin öğrettiklerini öğrenmek ve oynamakla görevlendirilebileceğini anlatırken, “Bunun dışında hiç bir görev yükleyemezsiniz. Aile terbiyesi ayrı bir fasıldır. Çocuk oynar beslenir ve öğrenir. Bu öğrenme belirli bir zamandan sonra disiplinle yapılır. Türkiye’de 1950’lerden sonra kötü okullar açıldı. Ne tarım okulu, ne sanayi okulu ne de imam hatip okulunda kalite var. Bu bir umumi problemdir. Bu memleketin çocukları aldatılıyor. Her türlü eğitim olabilir ama nasıl olur bunun üzerinde duracaksınız. Dünyada lise eğitiminin, üniversite eğitiminin kalitesi düşmüştür” şöyle devam etti.
"Gelecek çocukların elinde"
Geleceğin çocukların elinde olduğunu, Türkiye’nin henüz ihtiyar ülkeler arasında olmadığını söyleyen Ortaylı, batıda doğum oranı düşse de Türkiye’nin 21. yüzyılı genç nüfusla kapatacağını anlattı. Çocukların Atatürk’ün kurduğu eğitim politikasıyla eğitilmesi gerektiğini başka türlüsünün mümkün olmadığını ifade eden Prof.Dr. Ortaylı, şunları ekledi:
“Herkes bu demokratik hedefin etrafında toplanır. O demokrasinin içerisinde tabii ki bir takım kültürel farklılıklar, bireysel eğilimler çevresinde insanlarımız yaşamlarını eğitimlerini görür, istediği dili öğrenir, istediği edebiyatı takip eder, hoşlandığı müziği takiip eder, hoşlandığı memleketlere gider gezerler. Hedef bu olmalıdır. Bunun dışında hedef olamaz. Bir toplumu düzenlemek bakkal dükkanını düzenlemeye benzemez. Toplumsal mühendislik geri zekalı faşizan bir fikirdir. Çok organize bürokrasisi, çok mükemmel toplumlar bile bunu beceremedi. Nazi Almanyası birinci sınıf bürokrat ve teknisyenlerin bulunduğu toplum bunu beceremedi Allah’a şükür. Bir toplumu kendi kafana göre inşa edemezsin. Hele bu kafa ortalama insanların kafasıysa, hiç bir yere gidemezsin. Bizim çocuklarımız Türkiye’nin ideallerine uygun olacaktır.”