Barbaros Sayılgan - T24
[email protected]
Van’da 23 Ekim ve 9 Kasım tarihlerinde meydana gelen depremlerin ardından vatandaşların çilesi bitmiyor. Devlet üstüne düşeni yapmıyor. Sırça köşklerinde keyifle oturan siyasiler Vanlıları kaderine terk etti. Bu, vatandaşına değer veren her ülkede iktidardakilere koltuklarını bıraktırmaya yetecek, onları istifaya zorlayacak kadar önemli bir vaka. Fakat başta iktidarda olan AK Partililer olmak üzere BDP’lilerde dâhil bu ülkedeki hiç bir siyasetçinin, yoksulluğa, yoksunluğa ve adeta ölüme terk edilmiş bu insanları umursadıklarını düşünmüyorum. Tablo da bunu doğruluyor. Siz bakmayın çizdikleri o harika ötesi ekonomik tablolara. Devlet yine her zaman olduğu gibi vatandaşına sahip çıkmıyor.
7,2 büyüklüğündeki ilk depremin ardından kentten 300 bin kişinin göç ettiği söyleniyor. Valilik ise bu rakamı 180 bin olarak açıklıyor. Rakamın önemi yok. Tek bir aile bile yerinden yurdundan edilmişse ve bu devlet ona sahip çıkamamışsa bu ayıptır. O insanlar nasıl olsa yerinden yurdundan edilmeye alışık, diyorlar herhalde. Geçmişte boşaltmadılar mı binlerce köyü? Sürgün etmediler mi insanları?
Devlet depremin ardından Van ve Erciş’te 90 bin vatandaşı konteynırlara yerleştirmiş. 70 binden fazla kişi ise çadırlarda yaşamaya mahkûm edilmiş. Üstelik de öyle soğuğa dayanıklı çadırlar değil bunlar. Yaz çadırları. İnsanlar tuvalet ihtiyaçlarını dışarıdaki tuvaletlerde gideriyorlar. Yani düşünün küçük çocuğunuzun gece yarısı çişi geliyor ve siz onu o soğukta dışarıdaki tuvalete götürüyorsunuz. Çadırlar ısınmadığı için soba yakmak zorunda kalan insanlar çıkan yangınlarda hayatlarını kaybediyorlar. Bugüne kadar 120 çadır yanmış. 11 kişi hayatını kaybetmiş. İki gün önce yine bir çadırda çıkan yangının ardından 3 yaşındaki Mustafa Atlı hayatını kaybetti. Bunun müsebbibi deprem mi yoksa vatandaşına sahip çıkmayan devlet mi?
Japonlar Sendai depreminden sonra, elektrik, su, doğalgaz, telefon bağlantısı, banyo ve tuvalet altyapısı kurulmuş prefabrik evler yaptılar. Bu evleri mahaller şeklinde inşa ettiler. Japon kızılhaçı her prefabriğe klima, gaz ocağı, çamaşır makinesi, buzdolabı, televizyon, mikrodalga fırın, su ısıtıcısı ve pilav yapma makinesi sağladı.
Yaklaşık bir ay önce Çinliler 360 saatte çelik yapı malzemeleriyle, 9 büyüklüğünde depreme dayanıklı 30 katlı bina inşa ettiler. 360 saat, 15 gün demek. Bizim devlet ise 15 günde bırakın 9 büyüklüğünde depreme dayanıklı 30 katlı bina inşa etmeyi ya da prefabrik konut yapmayı, depremzedelere kışlık çadır vermeyi beceremedi.
Peki ama hazır prefabrik evleri oraya dikmek, üretmek ya da diğer ülkelerden sağlamak bu kadar zor mu? Neticede bu evler parçalar halinde getiriliyor ve orada montajlanıyor. Maliyeti de öyle çılgınca paralar değil. Velev ki maliyeti de yüksek olsun, bu 3 yaşındaki Mustafa’nın ya da Mustafaların hayatından, geleceğinden daha mı değerli?
Üstelik hazinenizde para yoksa bile kredi alırsınız. Dünya Bankasının kapısını çalsanız size bu parayı verirler. Van ve Erciş’te rant yok. Dolayısıyla yardıma gerek de yok. İstanbul’a yapılacak olan 3.köprünün yapımını milli bütçeden karşılayacaklarını söyleyen Sayın Başbakan’a Van’daki prefabrik konutların maliyetinin daha mı yüksek olduğunu sormak gerekiyor.
Dünyanın en büyük 15. ekonomisi olmakla övünen ve dolayısıyla kendini başarılı sayan Sayın Başbakan ve bütün siyasetçiler vicdanlarıyla nasıl hesaplaşıyorlar? Oradaki insanlar bu kadar perişanken, nasıl rahat uyuyabiliyorlar?
Devlet, varlık amacını yerine getiremediği yerde meşruiyetini nasıl sağlar?