Milli Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim, kendisini ısrarla isteyen Newcastle United'a 'hayır' cevabı verirken, önceki gün düzenlediği basın toplantısında dile getirdiği "Hasan Doğan'a verdiğim söz Mahmut Özgener için de geçerlidir. Ancak Basketbol Milli Takım Antrenörü Bogdan Tanjeviç gibi iki takımım olur mu, bilemiyorum." sözleri kafalarda soru işaretleri oluşturdu.
Günümüz futbol dünyasında hem kulüp hem de milli takım çalıştıran hocaların örneğine pek rastlanmıyor. Bunun son örneği PSV ile Avustralya Milli Takımı'nı beraber çalıştıran Guus Hiddink'ti.
Türkiye'de ise Abdullah Gegiç ve Macar hoca Kalman Meszöly örneği var. Gegiç, Eskişehirspor ile birlikte A Milli Takım'ı çalıştırırken, Meszöly 1985'te kısa bir süre Fenerbahçe ile Ay-Yıldızlı ekibimizi çalıştırmıştı. Fakat Gegiç ve Meszöly dönemindeki milli takım ile şimdiki, çok farklı.
Oyuncuların tamamı o dönemde Türkiye sınırları içinde top koşturuyor ve büyük hedeflerden ziyade 'şerefli mağlubiyetlerle' teselli bulan anlayış hakimdi. Futbolun gün geçtikçe bir endüstriye dönüşmesi aynı anda milli takım ve kulüp takımı çalıştırma imkânını da ortadan kaldırdı.
Zaman gazetesinin haberine göre, Güney Kore'yi 2002 Dünya Kupası'nda 4.lüğe taşıyan Guus Hiddink, 2002'de PSV'yi çalıştırmaya başladı. 2006'da görevi bırakacağını anlaşma maddelerine koyduran Hiddink'in bir diğer isteği ise son yılında bir ülke çalıştırmaktı.
32 yıl sonra bir Dünya Kupası'nda mücadele etmek isteyen Avustralya, Hiddink'in kapısını çalınca cevap 'evet' oldu. Böylece Hiddink, hem PSV hem de Avustralya milli takımını çalıştırmaya başladı. Hiddink, yerel ligde oynayan oyuncuların takibini yardımcısına bırakırken, kendisi PSV ve Avrupa'da oynayan oyunculara konsantre oldu. Neticede Avustralya 2006 Almanya'ya katılırken, gruptan çıkmayı da başardı.
Alman futbolunun 'imparator'u Franz Beckenbauer ise hem kulüp başkanlığı yaptı hem de takımı çalıştırdı. 1996'da alınan kötü sonuçlar üzerine ligin bitmesine haftalar kala Otto Rehhagel'in işine son veren Beckenbauer, eşofmanları giyerek Bayern Münih'in başına geçti. Bayern Münih'i 63 gün çalıştıran Beckenbauer, UEFA Kupası'nı kazanarak ilginç bir rekora imza attı.
Manchester City'yi çalıştıran Mark Hughes ise profesyonel futbol kariyeri devam ederken 1999'da Galler milli takımını çalıştırmaya başladı. Southampton'da top koştururken Galler'i çalıştırmaya başlayan Hughes, Everton ve Blackburn Rovers formasını giydikten sonra 2002'de futbolu bırakıp, teknik adamlık görevine devam etti.
Chelsea formasını giyen Ruud Gullit, teknik direktör Glen Hoddle'nin İngiltere milli takımının başına geçmesiyle oyuncu-teknik adam olarak görev yaptı. Gullit 1996-98 arasında görevi sırasında FA Cup'u kazanarak kupayı kazanan 'Britanya Adası dışından ilk teknik adam' oldu. Gullit sonrası aynı görevi 1998-2000 arasında İtalyan oyuncu Gianluca Vialli sürdürdü.
Vialli 1996'da Chelsea'ye transfer olurken, 2000'de hem futbolu hem de teknik adamlık görevini sonlandırdı. Kısacası daha çok basketbolda görmeye alıştığımız iki takım çalıştırma yönteminin bir örneğini son yıllarda göremiyoruz. Bakalım Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener'in soğuk baktığı ancak Fatih Terim'in kafasında canlandırdığı bu hayali gerçekleşecek mi?