Gündem

İhraç edildikten sonra inşaatta çalışmaya başlayan akademisyen Kaya: Bir an bile keşke imzalamasaydım demedim

"İnşaatta çalışmaktan rahatsız olmuyorum; önemli olan benliğimizi ve onurumuzu korumak"

27 Ağustos 2018 16:48

2016 yılında, Doğu ve Güneydoğu Bölgesi'nde Kürt nüfusunun yoğun olarak yaşadığı illerdeki sokağa çıkma yasakları ve operasyonlarına karşı "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisine imza attığı için Temmuz ayında yayımlanan 701 sayılı KHK ile  Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi'ndeki görevinden ihraç edildikten sonra hayatını idame ettikmek için inşaatlarda çalışmaya başlayan araştırma görevlisi Orhan Kaya, "Bir an bile keşke imzalamasaydım demedim Aksine iyi ki imzalamışım iyi ki bu tarihsel sürecin içindeyim duygusuyla yaşadım" dedi.

Branşı psikoloji olan ve ihraç sürecini 'işkence'  olarak niteleyen Kaya "İhraç sürecini işkence yöntemine benzeten Kaya, "İşkence süreçlerinin temel iki mesajı vardır; birincisi bireyi cezalandırmak çaresiz değersiz hissettirmek ve yalnızlaştırmaktır. Bu yolla bireyi itaat etmeye mecbur bırakmak ve benliğine zarar vermektir. İkinci mesaj ise toplumsaldır; toplumun bütün kesimlerine itaat etme baskısı kurmaktır korkuyu yaygınlaştırmaktır. Bence ihraç edilmek de işkencenin bu tanımıyla paralellik gösteriyor" değerlendirmesinde bulundu. 

Kaya, ihraçla birlikta değişen hayatını ve Türkiye'nin ruh halini Mezopotamya Ajansı'ndan Metin Yoksu'ya anlattı.

"Haksızlığa uğramak, muhatap bulamamak insanı sarsıyor"

İhraç sürecini işkence olarak niteleyen Kaya, "İşkence süreçlerinin temel iki mesajı vardır; birincisi bireyi cezalandırmak çaresiz değersiz hissettirmek ve yalnızlaştırmaktır. Bu yolla bireyi itaat etmeye mecbur bırakmak ve benliğine zarar vermektir. İkinci mesaj ise toplumsaldır; toplumun bütün kesimlerine itaat etme baskısı kurmaktır korkuyu yaygınlaştırmaktır. Bence ihraç edilmek de işkencenin bu tanımıyla paralellik gösteriyor. Kişisel olarak muktedirler tarafından bana verilen bu cezalandırma sürecini çok iyi anlıyor ve anlamlandırıyorum. Barış bildirisine imza atarken bile bu tür olguların gerçekleşeceğini tahmin ediyordum. Dolayısıyla psikolojik olarak hazırdım. Ancak yine de haksızlığa uğramak, muhatap bulamamak insanı sarsıyor. Bu sarsılmayla da inşa ettiğimiz dayanışma ağıyla baş edebildim şimdiye kadar" diyerek yaşadığı süreci özetledi. İhraç edilmesinin ardından bilimsel çalışmalarının sekteye uğradığına da değinen Kaya, inşaatta çalışmaya başlaması ile birlikte yeniden bilimsel çalışmalara başlayabildiğini söyledi.

"Bir an bile keşke imzalamasaydım demedim"

İmzacısı olduğu barış bildirisi ile birlikte evinin 3 kez basıldığını, gözaltına alındığını ve 3 kez soruşturma geçirdiğini, linç kampanyalarına birçok barış akademisyeni gibi maruz kaldığını, sonunda da ihraç edildiğini anlatan Kaya, "Bir an bile keşke imzalamasaydım demedim, hissetmedim. Aksine iyi ki imzalamışım iyi ki bu tarihsel sürecin içindeyim duygusuyla yaşadım" dedi.

Barış içinde yaşamanın her vatandaşın temel haklarından biri olduğuna vurgu yapan Kaya, "Daha önceki bir konuşmamda vicdanımdan talimat alarak bildiriye imza attığımı söylemiştim. Vicdanımın sesi ve gücü ile barış hakkımı bu bildiri yoluyla talep ettiğimi söyleyebilirim. Bunun bedeli ne olursa olsun razıyım. Ayrıca maalesef biz imzacıların yaşadıkları bildiri ve bildirinin içeriğinin çok ötesinde tartışıldı. Oysa asıl olan bildiridir bizim yaşadıklarımız değildir" diye konuştu.

"İnşaatta çalışmaktan rahatsız olmuyorum; önemli olan benliğimizi ve onurumuzu korumak"

İnşaatlarda çalışan kişilerin kimliklerinin bir önemi olmadığına değinen Kaya, üniversitede, lise öğrencilerinin de inşaatlarda çalıştığına dikkat çekerek, "Aslında üniversite öğrencilerinin eğitimlerine daha rahat devam edebilecekleri bir ortamın yaratılması gerektiğini düşünüyorum. Bu da toplumsal refah düzeyimizle alakalıdır. Bir akademisyen olarak inşaatta çalışmak beni rencide eden bir durum değil. Rahatsız da olmuyorum. Önemli olan benliğimizi onurumuzu korumak" dedi. Emek-sermaye ilişki ve çelişkisine kurban edilen, ortaya koyduğu emeğin karşılığını alamayan birçok insanın yaşadığı bir ülkede olduklarını vurgulayan Kaya, "Ortaya konan yanlış politikalar bir taraftan inşaat baronlarını ortaya koyarken diğer taraftan emeği sömürülen bir kesimin oluşmasına neden oluyor. Bu durum sadece inşaat sektöründe değil birçok sektörde çalışmak zorunda kalan; öğretmen, ekonomist, mühendislere rastlamak mümkün" dedi.

"Krizle birlikte toplum psikolojisi alt üst oldu"

Hayatın gittikçe zorlaştığına Türkiye'de ekonomik krizle birlikte toplum psikolojisinin de alt üst olduğuna vurgu yapan Kaya, "Bireylerde olduğu gibi toplumların da duyguları ve tepkileri vardır. Bunların ortaya çıkabilmesi en uygun ortamın oluşması ile olur. Ekonomik kriz insanların cebini ve birikimlerini önemli bir oranda etkilese de yıllardır inşa edilen korku ve kaygı ortamı insanların sessiz kalmasına tepki göstermemesine neden olmaktadır. Oluşturulan baskı ortamı bütün muhalif kesimleri cezaevlerinde mahkum ederken birçok kesimi de günü birlik yaşamaya alıştırmıştır. Olası her türlü eylem etkinlik tepki ve hak arama mecrası maalesef yasaklanmakta saldırıya maruz kalmaktadır. Bunun en bariz örneği Cumartesi Anneleri’ne yapılan saldırıdır. Ancak bu sürecin bu şekilde devam etmeyeceğine toplumsal tepki mekanizmalarının bir şekilde gün yüzüne çıkacağına inanmaktayım" diye kaydetti.