T24 Haber Merkezi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, dün Moskova'da, İdlib'deki gerilimi düşürmek amacıyla bir araya geldi.
Türkiye'nin Suriye ordusunun saldırısında 34 şehit vermesinin ardından yapılması kararlaştırılan zirvede 3 maddelik bir protokol üzerinde mutabık kalındı.
Peki bu mutabakatta kim kazançlı çıktı, masada kim kaybetti? İşte İdlib masasından sonra ortaya çıkan tablo...
Ateşkes mutabakatı, ‘ateşkes’ mutabakatı mı?
Moskova’da gerçekleştirilen zirvenin ardından yapılan açıklamalarda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ‘ateşkes’ ifadesini vurgulayarak kullandı. Erdoğan’ın zirveye gitmeden de ateşkes hedeflediği sık sık ifade edilmişti. Ancak mutabakat metni okununca metnin içinde “ateşkes” ifadesinin üç dilde de geçmediği öğrenildi.
5 Mart 2020 tarihinde yapılan anlaşmanın geçici ateşkes anlaşması olduğu çok açık. Dünya basını da, Rusya ile Türkiye’nin İdlib için ateşkes anlaşmasına vardığını duyurdu. Ancak mutabakat metninde dün Aydın Sezer’in T24’e yaptığı açıklamalarda da belirttiği gibi “ateşkes” kelimesinin geçmemesi Kremlin’in ‘özel’ tercihi olabilir.
Taraflar, 6 Mart 2020 saat 00.01 itibariyle ateşkes ilan etti. En önemli detaysa ateşkesin ne kadar ayakta kalabileceği. Geçmişte Suriye ordusunun, ateşkes ilan edildikten kısa süre sonra bozduğu görülmüştü. Aynı durum, Suriye’deki ‘muhalif gruplar’ için de geçerli.
Soçi Mutabakatı’na göre Heyet Tahrir ül Şam’ın (HTŞ) sorumluluğu Türkiye’deydi. Dün bazı haber kaynakları HTŞ’nin Moskova’da ilan edilen ateşkesi kabul etmediğine dair iddialar aktardı ancak bunlar teyit edilmedi. HTŞ’nin gerçekleştireceği bir saldırı, sahanın bir anda ateşlenmesine sebep olabilir.
Anlaşmada olmayanlar
AKP hükümetinin İdlib’deki kriz tırmanırken en büyük taleplerinden biri Suriye ordusunun Soçi Mutabakatı tarafından çizilen sınırlara dönmesiydi. Ancak mevcut Moskova Mutabakatı’nda Suriye ordusuna bağlı askerlerin son aylarda ele geçirdiği topraklardan geri çekilmesiyle ilgili bir ifade bulunmuyor. Şu anki duruma göre İdlib’de son bir ayda ciddi bir ilerleme kaydeden Suriye ordusu, kontrolüne aldığı toprakları muhafaza edecek.
Bir başka dikkat çeken olay ise hükümetin yıllardır sürdürdüğü “rejim” söyleminin Kremlin’de kırılması oldu. Çavuşoğlu, metni okurken “Suriye rejimi” değil, Şam’ın meşru hükümet sayıldığı “Suriye Arap Cumhuriyeti” adını kullandı. Erdoğan ise “rejim” söylemini devam ettirdi.
Anlaşmada İdlib’de tarafların en büyük hedeflerinden birinin kontrolünü ele almak olduğu M5 karayolunun adı hiç geçmiyor. Bu sebeple mevcut statükonun korunacağını ve Halep ile Şam’ı birbirine bağlayan stratejik önemdeki karayolunun Suriye’nin elinde kalacağını öngörebiliriz.
Anlaşmada Erdoğan’ın “kırmızı çizgi” olarak nitelendirdiği gözlem noktalarıyla ilgili de direkt bir madde yok.
Güvenli bölge var mı?
Anlaşmaya bakıldığında, Türkiye’nin güvenli bölge oluşturulması talebine de ulaşamadığı görülüyor. Zira Türkiye, sınıra yığılan Suriyeliler için 30 kilometrelik bir güvenli bölge oluşturulmasını istiyordu.
Bundan bağımsız olarak tarafların M4 çevresinde bir güvenlik koridoru kurulması konusunda mutabık kaldığı görüldü. Şam’ı Akdeniz’e bağlayan ana karayolu M4, İdlib’deki tarafların en stratejik hedeflerinden biriydi.
5 Mart Mutabakatı’nın ikinci maddesi şöyle:
“M4 karayolunun kuzeyinde 6 km ve güneyinde 6 km derinliğinde bir güvenli koridor tesis edilecektir. Güvenli koridorun işleyişine dair ayrıntılı esas ve usuller, Türkiye Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu Savunma Bakanlıkları arasında 7 gün içinde kararlaştırılacaktır”
Bu maddeye baktığımızda karayolunun çevresi boyunca kuzeyden güneye 12 kilometrelik bir güvenli bölge oluşacağını söylemek mümkün. 3. maddeye göre Türkiye ve Rusya güvenlik güçleri, bu güvenlik koridorunun bazı noktalarında ortak devriye gezecek.
Bu noktada, M5’in aksine M4 karayolunun direkt olarak Suriye-Rusya’nın kontrolüne değil, Türkiye’yle Rusya’nın ortak denetimine girdiği görülüyor.
Sedat Ergin, bugün konuyla ilgili kaleme aldığı yazısında şu değerlendirmede bulundu:
“Mutabakatın getirdiği en önemli mekanizma, Serakib’den batıya, Lazkiye’ye doğru kuş uçuşu 55 kilometre kadar uzanan M-4 otoyolu üzerinde kurulacak ‘güvenli koridor’dur. Bu koridor, otoyolun her iki tarafında da 6 kilometrelik bir derinliğe yayılacaktır. Çok net ifade edilmese de, muhtemelen toplam 12 kilometrelik derinlik içinde kalan ağır silahların hattın gerisine çekileceğini tahmin edebiliriz. TSK, şubat ayı boyunca M-4’ün hem kuzeyinde hem de çok yakın zamanda güneyinde bazı geçici mevzi bölgeler kurmuştu. Yapılacak çalışmalar sonucunda bunların bir bölümünün yer değiştirmesi, bazı kaydırmaların yapılması şaşırtıcı olmaz.”
Astana'ya dönüş
Dünkü görüşmelerden Türkiye tam olarak istediklerini alamasa da diplomatik sürece dönüş için önemli sinyaller verildi. Putin, Astana sürecinin devam ettirileceğini işaret etti.
Putin’in dün konuyla ilgili yaptığı açıklamalar şöyle:
“Bugün, ülkelerimizin Astana formatı çerçevesindeki çalışmaları devam ettirmeye niyetli olduğunu bir kez daha teyit etmek istiyoruz. Astana süreci meselenin çözümüne ciddi bir ivme kazandırdı. Bugün görüşmemizde birkaç kurumlar arası istişare yapıldı. Heyetler İdlib'deki kriz konusunda detaylı görüşmeler yaptılar. Suriye'nin egemenliği ve toprak bütünlüğünün korunmasından yanayız. Uluslararası terör örgütleriyle mücadelemizi de azaltmayacağız bu konuda da kararlıyız. Görüşmelerimizin neticesinde ortak bir belge hazırladık. Bu belgeyi dışişleri bakanları beyan edecekler. Sayın Erdoğan'la bugün 6 saat boyunca yapmış olduğumuz görüşmelerin sonucu olarak bu belgeyi hazırlamış olduk ve İdlib bölgesinde ateşkesin ve çatışmaların durdurulmasına vesile olacağını ve nihayet sivillerin ızdıraplarına son verileceğini, insani yardım konusunda ilerleyebileceğimize karar verdik. Diyalog kurulmasına yardımcı olacak. Türkiye Cumhurbaşkanı'na geldiği için ve ilişkilerimizin seviyesini teyit ettiği için teşekkür ediyorum. Bu yapıcı çalışmadan dolayı herkese teşekkür etmek istiyorum"