İktidarın yaptığı “Yargı Reformu” çalışmasını yetersiz bulan ve daha geniş kapsamlı bir reform çalışması gerçekleştiren CHP İstanbul Milletvekili, Anayasa Hukukçusu Prof. İbrahim Kaboğlu ve beraberindeki diğer parti temsilcileri, 18 Ağustos’ta ilk toplantılarını yaptı. İkinci toplantıyı bugün yapacak olan grubun koordinatörlüğünü yapan Kaboğlu, çalışmalarının ne aşamada olduğunu ve yargı sistemindeki hangi sorunlara değindiklerini anlattı. Kaboğlu, “Anayasa ve özgürlükler konusunda genellikle üç katmanlı bilgi kirliliği, adeta devlet eliyle yaratılır oldu. Saray’da açıklanan Yargı Reformu Strateji Belgesi (YRSB), yaygın ve sistematik adil yargılanma hakkı ihlallerini gölgeleyici bir özelliğe de sahip. Çalışmalarımızda, asgari standartlar olarak, adil yargılanma hakkının 7 temel ilkesini ölçüt almakla işe koyulduk” diye konuştu.
Cumhuriyet'ten Zehra Özdilek'in haberine göre Kaboğlu, şunları anlattı:
Şu an çalışmalarınız ne aşamada?
Öncelikle sadece muhalefet partilerini değil, TBMM’de temsil edilen bütün siyasal partileri davet ettik; Adalet Bakanlığı’nı da. İlk toplantıya toplam beş parti temsilcisi katıldı. Dileğimiz, ilerleyen toplantılarda bu sayının artması. 18 Ağustos günü yaptığımız ilk toplantıda çalışma usul ve yöntemine öncelik verdik. Başlıca 6 çalışma grubu oluşturduk. Böylece, çalışmalarımızı iki kanatlı yürütebileceğiz. Çalışma grupları somut öneriler sunacaklar, bunlar genel kurul olarak yapılacak toplantılarda tartışılacak ve ortak ilkeler çıkarılacak. Hedef, gerekçeleri ile birlikte somut bir yasa öneri metnini ortaya çıkarmak ve bunu 1 Ekim’de TBMM Başkanlığı’na sunmak. Bu bakımdan yazım işini eylül ayı içinde tamamlamayı tasarlıyoruz. Toplantılara, demokratik meşruluk açısından, siyasal partilerin dışında, başta barolar gelmek üzere kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, ilgili vakıf ve derneklerin katılım pek değerli ve bunu elden geldiğince geniş tutmaya özen gösterdik.
Çalışmanızda yargı sistemindeki hangi sorunlara değindiniz? Çözüm olarak ne öneri getirildi?
Çalışmalarımızda, asgari standartlar olarak, adil yargılanma hakkının 7 temel ilkesini ölçüt almakla işe koyulduk: Mahkemeye ulaşma hakkı, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme hakkı, açık usul ve çabukluk ilkesi, suçsuzluk karinesi, savunma hakları, silahların eşitliği ilkesi, yargı kararlarına uyma yükümlülüğü. Bu asgari gerekliliklere aykırı yasal düzenlemeleri ayıklama, sorunlu maddelerde değişiklik yapma ve yeni madde yazımı biçiminde bir yol haritası benimsedik.
Birincisi yasal düzlem; düşünce ve ifade özgürlüğünün suçlandırılmaması, OHAL’de yapılan anayasa ve hukuk dışı, hatta akla aykırı düzenlemelere dokunulmadan adil yargılanma hakkının güvence altına alınamayacağı, seçilmişlerin anayasal güvencelerinin ihlal edilmemesi, kişi özgürlüğü ve güvenliğinin temel alınması gereği vb. hususlar, çalışmanın kırmızı çizgileri olarak kaydedilebilir.
İkincisi anayasal düzlem; ikili bir bakış açısı: Yürürlükteki anayasal hükümlere saygı gerekliliği: örnek madde 138 (mahkemelerin bağımsızlığı), md.19 (kişi özgürlüğü ve güvenliği), md. 13 (hak ve özgürlük güvenceleri) vb. Örneğin, görevden alınan Diyarbakır, Mardin ve Van BB başkanları için yürütülen “yargısız infaz” kampanyası. Anayasaya aykırı biçimde uzaklaştırma bir yana; yargı kararını bekleme söylemi eşliğinde devlet eliyle ve medya yoluyla yürütülen linç kampanyası karşısında, adı geçen “üç ildeki yargıçlar kararlarını bağımsız olarak nasıl verecekler” sorusunu sorma gereği var... Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (CBHS) adı verilen anayasal düzenlemenin sürdürülemez özelliğini hiçbir zaman gözardı etmeksizin, adil yargılanma hakkının asgari güvenceleri olarak öncelikli anayasal değişiklikler... Bunların başında da, Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) geliyor. Sınırlı anayasa değişikliği önerisinin başında HSK düzenlemesi yer alacak.
Mevcut anayasayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Anayasa ve özgürlükler konusunda genellikle üç katmanlı bilgi kirliliği, adeta devlet eliyle yaratılır oldu: var olan anayasal durum üzerine, izlenmesi gereken yol ve yöntem üzerine ve anayasal hedef üzerine. Bu üç katmanlı kirlilik, 15 Temmuz darbe girişimi öncesi pek yaygındı; OHAL ortam ve koşullarında dayatılan anayasa değişiklik sürecinde bir yöntem olarak kullanıldı; bugün de bu üçlü bilgi kirliliği geçerli: Birincisi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin (CBHS) ne olduğu ve olmadığı konusunda: CBHS’nin sürdürülemez özelliği, bir yıllık uygulama ile gün ışığına çıktı; seçilmişlerin başladığı tartışma, Saray atanmışları tarafından bastırıldı. İkincisi Saray’da açıklanan Yargı Reformu Strateji Belgesi, yaygın ve sistematik adil yargılanma hakkı ihlallerini gölgeleyici bir özelliğe de sahip. Üçüncüsü anayasal hedef konusunda: İnsan haklarına dayanan demokratik ve laik hukuk devleti, anayasal denge ve denetim düzenekleri eşliğinde, hesap verebilir bir hükümet öngören parlamenter rejime dönüş hedef olmalı. Buna karşın, Saray atanmışlarının, “gerekirse Meclis’in güçlenmesini de biz sağlarız; bin yıl sonra da CBHS geçerli olacak…” vb. açıklamaları, anayasal hedef kirliliğini devlet organları eliyle sürdürme iradesinin dışa vurumu.