Hürriyet yazarı Mehmet Yakup Yılmaz, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, "Son MGK'da bir karar aldık. Legal görünüm altında illegal faaliyet gösteren ve Fethullahçı Terör Örgütü olarak anılan dedik ve bu tavsiyeyi hükümetimize gönderdik" ifadesiyle ilgili olarak, "İçlerinden biri bile 'Bunu tavsiye ediyoruz ama bu iş bağımsız mahkemelerin işidir, böyle bir kararı ancak onlar verebilir' dememiş belli ki. Belki de artık hukuk diye bir şey kalmadığını bildikleri için seslerini çıkarmadılar! Savcıları buradan uyarmak isterim: Bunlar bir terör örgütü ise bu örgüte eylemlerini gerçekleştirmek için “yardım ve yataklık” edenler de var, onları unutmayın" dedi.
Mehmet Yakup Yılmaz'ın, "Yardım ve yataklık edenleri unutmayın" başlığıyla yayımlanan (31 Mayıs 2016) yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın anlattığına göre, Milli Güvenlik Kurulu, bir karar almış ve artık FETÖ dedikleri Fethullahçı cemaatin "terör örgütü" sayılması gerektiğini hükümete "tavsiye" etmiş.
Şöyle diyor: “Yeni bir karar daha aldık. Legal görünümlü illegal terör örgütü, Fethullahçı Terör Örgütü olarak tavsiye kararını aldık ve hükümete gönderdik. Şimdi de bakanlar kurulu kararını bekliyoruz. Bunların terör örgütü olarak tescilini gerçekleştireceğiz. PYD, YPG, PKK neyse, aynı yargılama sürecine girecekler.”
Yani şimdi hükümet, Fethullahçıların aslında bir dini cemaat görüntüsü altında terör örgütü olduğu ile ilgili bir karar alacak ve savcılar da bundan sonra davalarını açarken buna bakacaklar, yargıçlar da buna göre karar verecekler.
Bu köşeyi eskiden takip edenler, Erdoğan ve cemaatin kol kola, el ele Türkiye’yi yönettiği günlerde, bu cemaatin gizli örgüt olduğunu yazdığımı hatırlayacaklardır.
Bu teşkilat, bir tür gizli örgüt gibi faaliyet gösterdi.
Gayriresmi bir yönetimi, sınırsız bir para kaynağı, bu kaynakla beslenen medyası, okulları vs vardı.
Bu gücünü, Erdoğan’ın siyaseten önünü açmak için de kullandı ve bunun karşılığında devlet içinde devlet olmayı da başardı.
Ama buna bir “terör örgütü” denebilir mi, emin değilim.
Silahlı eylem içinde olmayan, bütün eylemlerini o günün meşru hükümetinin bilgisi ve desteğiyle gerçekleştiren bir gizli örgüt bu.
Onun için MGK’nın “tavsiye kararını” hayretle karşıladım.
İçlerinde bir tane bile hukuk ile tanışmış kimse yok muydu, merak ettim.
İçlerinden biri bile “Bunu tavsiye ediyoruz ama bu iş bağımsız mahkemelerin işidir, böyle bir kararı ancak onlar verebilir” dememiş belli ki.
Belki de artık hukuk diye bir şey kalmadığını bildikleri için seslerini çıkarmadılar!
Savcıları buradan uyarmak isterim: Bunlar bir terör örgütü ise bu örgüte eylemlerini gerçekleştirmek için “yardım ve yataklık” edenler de var, onları unutmayın.
Kim olduklarını merak ediyorsanız, beni tanık olarak çağırın, ifademde kimlerin bu örgüte yardım ve yataklık ettiğini örnekleriyle anlatayım.
Siyasal İslamcı estetiğin sefaleti
İstanbulun fethinin 563. yılı, tatil köylerini kıskandıracak bir animasyonla kutlandı.
“Animatörlere” bu kez zırhlar giydirilmişti, ellerine kılıçlar tutuşturulmuştu.
Tahta surlar yapılmıştı ki İstanbul’u bir kez daha fethetmek mümkün olabilsin.
Gerçi rahmetli Fatih, dirilip bu yeniden fethi görseydi, hepsini sopayla kovalardı ama İstanbul’u yeniden fethetmek böyle karikatürize bir şekilde de olsa Recep Tayyip Erdoğan’a kısmet oldu.
Böylece 563 rakamının önemini de hep birlikte öğrenmiş olduk.
Eski Türkiye’de 50-75-100 filan gibi rakamlar önemliydi, yeni Türkiye’de aradaki rakamlar da kendi değerlerini bulmuş oldular.
Fetih kutlamasının bu kadar abartılması, Kut’ûl Amare’nin yeniden hatırlanması filan da gösteriyor ki AKP, kendi ideolojisine uygun olarak Türkiye’de tarihi yeniden dizayn edecek.
Artık TBMM’nin kuruluşunu, Cumhuriyet’in ilanını filan değil, AKP ideologlarının tarihin sayfalarından bulup çıkardıkları günleri daha çok kutlayacağız.
Bu arada bu hareketin entelektüel düzeyine ve estetik anlayışına uygun animasyonlar da eski kutlamaların yerini alacak.
Bütün bu görsel sefalet içinde en kötüsü neydi diye sorarsanız, dün Hürriyet’te fotoğrafları yayınlanan kızları gösterebilirim.
Ayaklarında çizme-postal kırması bir ayakkabı vardı. Üstlerinde şalvar, şalvarın üstünde yeşil bir iç eteği, onun üzerinde döşemelik kumaştan yapılmış kaftanımsı bir şey, belde iyice sıkılmış kemer, onun üzerinde kırmızı bir yelek-zırh artık her neyse, onun üzerinde kırmızı türban, onun da tepesine bir siyah fes konmuştu!
İstanbul’da bu büyük gösterilerle fetih kutlamaları yapılırken, memleketin bir köşesinden şehit haberleri gelmeye devam ediyordu.
Bunca şehit cenazesi ardı ardına kaldırılırken, kutlamalara bunca parayı harcamak, eğlence içinde havai fişekler patlatmak filan ayıp olmadı mı?
Özal'ın hayalini Bahçeli gerçekleştirecek
MHP yönetimi, mahkeme tarafından kongrenin toplanması için atanan çağrı heyetinin açıkladığı tarihten farklı bir tarihte kongreyi toplayacağını açıkladı.
Böylece MHP için iki ayrı kongre tarihi ilan edilmiş bulunuyor.
Bu işin nereye gideceği de yavaş yavaş aydınlanmaya başlıyor.
Mahkemeler, kongreler, tekrar mahkemeler vs.
Mahkemenin, çağrı heyeti ataması, Yargıtay’ın bu kararı onaması ve çağrı heyetinin tüzük değişikliği için olağanüstü kongre çağrısından sonra aslında yapılması gereken basit bir işlemdi.
Kongre toplanır, tüzük değiştirilir, bu kez seçimli olağanüstü kongre için yeterli imza bulunursa partinin genel kurulu yapılabilirdi.
Devlet Bahçeli yönetimi normal yolu tercih etmedi.
Sol literatürde Bahçeli’nin pozisyonuna “likidatör” denilebilir aslında.
Partiyi parçalayarak, seçmenini de götürüp AKP’ye yamamakla sonuçlanacak bir likidasyon hareketi.
Geçenlerde, MHP’nin aslında ideolojik işlevini yitirmekte olduğunu, bu nedenle de zaman içinde tabanını AKP’ye kaptırarak iyice küçüleceğini yazmıştım.
Öyle görünüyor ki bu “zaman”ı görmemiz için de çok beklememiz gerekmeyecek.
Bahçeli’nin “Küçük olsun benim olsun” ısrarı ve parti içi muhalefetin, bu sorunu sadece bir “genel başkan değişikliğiyle” idare edebileceğini zannediyor olması bu süreci hızlandıracak.
Turgut Özal’ın rüyası ölümünden hayli sonra gerçekleşecek ve Türkiye siyaseti 2.5 partiye indirgenecek.