Hürriyet Gazetesi Okur Temsilcisi Faruk Bildirici, Milliyet Gazetesi Okur Temsilcisi Belma Akçura ve Cumhuriyet Gazetesi Okur Temsilcisi Güray Öz, Sabah gazetesinden kovulan deneyimli gazeteci Yavuz Baydar’a destek verdi. Bildirici, “Gazetesi, eleştirisini hoşgörüyle karşılamak yerine onu cezalandırdı” derken, Akçura da, “Bir gazeteci bu mesleğin etik değerlerini, kendi patronu, kendi gazetesi, kendi yazarı üzerinden değil de, başka bir gazetenin patronu, yazarı, manşeti üzerinden sorguluyorsa orada mesleki kaygılarla şekillenen bir sorun var demektir” ifadelerini kullandı. Güray Öz, "Baydar’ın gazetesinden uzaklaştırılması, gazete yazı işleri ve yönetiminin okurlar tarafından nesnel bir şekilde eleştirilmesi, denetlenmesi kapısını da kapattığı için ayrıca önem taşıyordu" dedi.
Faruk Bildirici, Hürriyet gazetesinde “Basın bayramı mıydı?” başlığıyla yayımlanan (29 Temmuz 2013) yazısında Yavuz Baydar’ın “Basın bayramında” konulmasına değindi.
Bildirici “Gazetecilere Özgürlük Kongresi”nin sonuç bildirgesine dikkat çektiği yazısında gazetelerin okur temsilcileri için yapılan çağrıyı köşesine taşıdı. Bildirici, “Kongrede, Türkiye’de merkez medyada üç Okur Temsilcisi (ombudsman) olduğundan hareketle, medyada iç denetim ve gazetecilik ilkelerinin önemine vurgu yapan Okur Temsilciliği kurumunun geliştirilmesinin önemi hatırlatıldı” ifadelerine yer verdi.
Baydar’ın Sabah gazetesinden kovulmasına değinen Bildirici şunları söyledi:
“‘Okur Temsilciliği’nin geliştirilmesini geçtik; Sabah gazetesi, Okur Temsilcisi Yavuz Baydar’ın işine son verdi. Hem de müthiş bir zamanlamayla, “sansürün kaldırılışı”nın yıldönümünde!
Baydar’ın kovulma sürecini tetikleyen de Gezi eylemleriyle ilgili yazısıydı. Gazetesi, eleştirisini hoşgörüyle karşılamak yerine onu cezalandırdı. Oysa ‘Okur Temsilcisi’nin işi eleştirmek, yanlışları açıkça dile getirip, buradan artı değer üretmek. Açıkçası, gazetenin vicdanı olmak ‘Okur Temsilcisi’nin asli görevi. Demek ki, ihtiyaç duyulmayan bir noktaya gelinmiş...”
'Mesleki kaygılarla şekillenen bir sorun var'
Milliyet Gazetesi Okur Temsilcisi Belma Akçura, “Medyanın editöryal bağımsızlığı, kamuoyunun doğru bilgi edinme hakkını korumak içindir. Türkiye’nin ‘basın özgürlüğü’ alanında 179 ülke içerisinde 154. sıraya gerilemesi tam da bu nedenle düşündürücüdür” dedi.
Belma Akçura, Milliyet gazetesindeki "Medyanın verdiği demokrasi sınavı" başlıklı yazısında (29 Temmuz 2013) Haber Ombudsmanları Örgütü’nün Yavuz Baydar'ın kovulmasını kınadığı metni ele aldı.
Haber Ombudsmanları Örgütü’nün (ONO) Baydar’ın kovulmasını kınayan bir yazı yayımladığını anlatan Akçura, ONO Başkanı Stephen Pritchard’in kaleme aldığı makaleyi köşesine taşıyarak, Baydar’ın işine son verilmesinin, “Türk medyasının kendi gazetecilerini büyük çabayla susturma teşebbüsüne bir örnek olduğunu ve bunun gazetecilik etiğinin bütün prensiplerine karşı olduğunu” gösterdiği belirttiğini aktardı.
Akçura’nın aktardığı Pritchard’ın sözleri şöyle:
“Baydar, Türkiye’de basın özgürlüğünün savunucusu olmasıyla uluslararası alanda tanınmıştır. Gazeteciler üzerindeki baskı demokrasiye ciddi şekilde zarar veren çok üzücü seviyelerdeki yozlaşmayı ortaya çıkarmıştır. Türkiye, bu davranış şekli devam ettiği sürece kendini demokrasi ülkesi olarak tanımlayamaz. Biz Baydar’ın hemen görevinin iadesi için çağrıda bulunuyoruz.”
Belma Akçura, Yavuz Baydar’ın kovulmasıyla ilgili görüşlerini şu şekilde kaleme aldı:
‘Gazetelerin editöryal tercihi’
“Elbette medyanın ‘kimliği’ editöryal bağımsızlığı ve editöryal tercihleriyle şekillenir. Tutuklamaların, işten atılmaların ya da editöryal tercihlerin ‘sansür’ olup olmadığının tartışılıyor olması önemlidir ve tartışılmalıdır da... Ancak bu tür tartışmalara yön verenlerin, meslek etiği açısından nasıl gazetecilik yapıp yapmadıkları da başka bir tartışmanın kapılarını aralamaktadır.
Türkiye’de medyanın bu örgütsüz ve mesleki dayanışmadan yoksun olma hali yeni değildir. Darbe dönemlerinde gazetecilerin tutuklanmasından, gazetelerin kapatılmasına kadar uzanan ağır sancılı bir süreçten hep beraber geçsek de; basının kendi kişisel tarihi de bir o kadar acımasız, ahlaki değerlerden yoksun ve sorunludur.
Türk medya tarihi; sadece haberleri çarpıtan, belgeleri bilgileri kamuoyundan saklayan gazetecilerin de olduğu gerçeğine işaret etmez. Aynı zamanda öldürülen, bazı güç odaklarının baskısıyla işten atılan, hapse giren gazetecilere de sahip çıkılamadığının altını çizer.
Kısacası; bir gazeteci bu mesleğin etik değerlerini, kendi patronu, kendi gazetesi, kendi yazarı üzerinden değil de, başka bir gazetenin patronu, yazarı, manşeti üzerinden sorguluyorsa orada mesleki kaygılarla şekillenen bir sorun var demektir.”
'Medyadan uzaklaştırılanların sayısı rekora doğru ilerliyor'
Cumhuriyet Gazetesi Okur Temsilcisi Güray Öz, Gezi Parkı olaylarıyla gazete ve TV kanallarından uzaklaştırılanların sayısının eşine rastlanmadık bir şekilde arttığını belirttiği yazısında, "Baydar’ın gazetesinden uzaklaştırılmasının, gazete yazı işleri ve yönetiminin okurlar tarafından nesnel bir şekilde eleştirilmesi, denetlenmesi kapısını da kapattığı"nı belirtti.
Güray Öz'ün 'Gazeteci Kıyımı Sınır Tanımıyor' başlığıyla Cumhuriyet gazetesinde bugün yayımlanan yazısı şöyle:
"Geçen hafta Sabah Gazetesi Okur Temsilcisi Yavuz Baydar’ın NYT’de çıkan yazısından söz etmiş ve bir süredir gazetesinde yazılarını göremediğimizi aktarmıştık. İstemediğimiz ama beklediğimiz gerçekleşti; Baydar gazetesinden uzaklaştırıldı. Baydar’ın gazetesinden uzaklaştırılması, gazete yazı işleri ve yönetiminin okurlar tarafından nesnel bir şekilde eleştirilmesi, denetlenmesi kapısını da kapattığı için ayrıca önem taşıyordu. Böylece yalnızca Gezi Parkı olaylarıyla ilgili yorumları nedeniyle gazete ve TV kanallarından uzaklaştırılanların sayısı bir rekora doğru ilerledi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından basın özgürlüğü konusundaki çabaları nedeniyle yılın gazetecisi seçilen Milliyet gazetesi köşe yazarı Kadri Gürsel’in Al Monitor’da yayımlanan makalesinde belirttiğine göre 36 gazeteci görevinden ayrılmak zorunda kaldı, 20 gazeteci işten atıldı, 14 gazeteci ise kızağa çekilmiş durumda. Ayşenur Arslan ise Yurt gazetesindeki yazısında hükümet çevrelerinin Can Dündar’ın ve diğer sakıncalıların Milliyet’ten atılmasını istediklerini yazdı.
İşten atmaların, işlevsizleştirmelerin yanı sıra geçen günlerde bazı gazete ve TV kanallarının TMSF eliyle satışlarının gerçekleştiğine ve iktidar yanlısı medya kanadının iyice serpilip genişlediğine tanık olduk. Bu da Türkiye’de basın özgürlüğünün durumunu açık bir şekilde ortaya koyuyor. Daha ilginci ve belki de gülünç olanı ise Başbakan Erdoğan’ın “medyanın artık daha renkli hale geldiğini” öne sürmesi oldu.
Evet, atılan, işinden olan gazetecilerle, el değiştirmeler ve satışlarla bir renk giderek güçleniyor medyada. O renk de AKP ambleminin sarı rengidir."