Hünkar Hacı Bektaş Veli Vakfı, ‘Alevilik’ üzerinden yürütülen tartışmalara yazılı bir açıklamayla yanıt verdi. “Ali’yi bilmeyen kendini Ali bilir” başlıklı açıklamada, Alevi Bektâşi toplumunun yüzlerce yıldır, sadece 'Alevi Bektâşi Yolu’na inandıkları için katledildiği ifade edildi. “Kerbelâ’da, Başsaz’da kanlı katliamlar ile Alevi Bektâşiler katledilirken bir yandan da Alevilik üzerine oyunlar oynandı ve asimilasyon politikaları sürdürüldü” denilen açıklamada, “Muhammed Ali Yolu’nu süren canlarımız bilirler ki daha önceki söylemlerimizde şunu ifade ettik: 'Eskiden Aleviler katlediliyordu, şimdi Alevilik.' Bu alicengiz oyunları yeni değil, geçmişte de vardı, bugün de var, gelecekte de var olacak ve oynanmaya devam edecektir” görüşüne yer verildi.
Vakfın açıklaması şöyle:
Ali'yi karadan okuyan yüzünün karasını görmez de Ali'yi karadan sanır. Ali'yi karadan sananın teni kırk teneşirden geçse yunup arınmaz: Ali nurdur, nurdandır; biz o nurdayız, o nurdanız! can da O’dur, canan da! Ne canımızı ne cananımızı elden biliriz; Alidir ki o konuştuğumuz dilden biliriz! Dilimiz hiçbir kitaba gelmez; her kitap ondan bir fasıldır. Her kitap; her beden Ali'ye ten! Kitabı bırakıp kabına secde olan, canı bırakıp teni yuyan hem kitaptan olur hem Ali'den!
Kimdir o Ali'ye hüccet getire; odur ki Ali'yi inkâr ede! Kim soyunu mızrak üzre çekip yürürse Ali'nin üstüne yürür. Hizmet eyle talibe, sofra kur, turap ol canana ki soyun kutlulansın denir de soyun kutludur ki sana sofra kurula denmez! Soyuna borcunu inkâr ile alacaklıyım deyu dolanan, soyuna borcunu talibe hizmet ile ifa etmeyen, soya borcu soya hizmet sanan Ali soyundan değil Muaviye tahtındandır! Tahtı Muaviye’dir kim bahtı Muaviye! Ali'nin yolundan ırak.
"Ali dindir, Ali iman": Ne dinimizi ne imanımızı müflis tüccar misali pazara sürmeyiz. Lal-ü Gevher taşır kervanımız ki kervancı başımız Ali'dir; Ali'ye Ali'den gayrı tellal gerekmez...
Bühtanını burhan sanan ehl-i cehl bilmez Ali'yi Hind'in kazlarından da Mülcem'in kılıcından okuya; Ali'ye kılıç vuran kol onun koludur! Ol dinimizdir ki cenazemiz yedimizde, peşimizden koşan ol Hüseyin ile Hasan doğdular Ali ile Fatıma'dan da Ali doğdu döne döne; Haydar-ı Kerrar, ol nevcivandan, her nevcihanda; Bismişah, Bismişah, Bismişah... Ol Şah-ı Merdan, Fatımatü’z Zehra'dan ol sahip zaman!
Baş odur ki, başının üstünde tutanlar ve başını dizine koyanların başı derd-i belaya girdiğinde, turap olup, başını meydana koya…
Merhaba Sevgili Dostlar,
Alevi Bektâşi toplumu yüzlerce yıldır, sadece Alevi Bektâşi Yolu’na inandıkları için katledildiler, zalimin zulmüne uğradılar. Kerbelâ’da, Başsaz’da kanlı katliamlar ile Alevi Bektâşiler katledilirken bir yandan da Alevilik üzerine oyunlar oynandı ve asimilasyon politikaları sürdürüldü. Hak Muhammed Ali Yolu’nu süren canlarımız bilirler ki daha önceki söylemlerimizde şunu ifade ettik: “Eskiden Aleviler katlediliyordu, şimdi Alevilik.” Bu alicengiz oyunları yeni değil, geçmişte de vardı, bugün de var, gelecekte de var olacak ve oynanmaya devam edecektir. Sıffin’de “Hakem Olayı” buna bir örnektir.
“İnsan, dilinin arkasında gizlidir” der ulu Pir’imiz. Saldırganca öfke, tehdit ve iftiralar ile dolu dildir ki Muhammed Mustafa’ya karşı Ebu Süfyan tarafından kullanılmıştır. Aynı dil onun soyu Muaviye tarafından İmam Ali’ye ve torunu Yezit tarafından da İmam Hasan ve İmam Hüseyin’e karşı kullanılmıştır. Zalimler, hasetlik, çekememezlik, kin ile gözleri dönmüş olanlar iftiralar ile üste çıkmaya çalışmışlardır. Bu tür duyguları barındıranlar da zaten inancımıza iman getirmemiş olanlardır. Soyunun nemasını isteyerek benlik içinde kibirlenen; Yol’a hizmet edenlere üstünlük taslayanlar ise bir kast sistemi varmış gibi kibir ile tepeden bakmaktadırlar. Nuh’un oğlu, İsa’nın havarisi, Muhammed Mustafa’nın Leheb’i, İmam Ali’nin Ukayl/Akil’i gibi; Serçeşme’mize de birçok iftiralar ve ihanetler olagelmiştir, halen de sürmektedir: Bu dil Muaviye dilidir.
“İnsanın cemâli sözünün güzelliğidir.” der, ulu Pir’imiz ve bize yol gösterir. Yol ulularımız; ocak Pirleri ataları olan İmam Ali’nin “Ebu Turap” olma özelliğinden ayrılmamışlar ve Kırklar’a girebilmek için “Hadim-ül Fukarayız” ile ilerlemesinin ne anlama geldiğini çok iyi bilmekte ve bu şekilde davranarak Yol sürmektedirler. Yolumuzun uluları, hak ile batılın mücadelesinde terk etmedikleri temel ilkeler ile örüntülü yaşamlarını bizlere örnek olarak sunmuşlar, son nefeslerinde bile Yol dili ile hareket etmiş; Yol dili ile insanları hakikate ve Hakk’ın doğru yoluna çağrılarını sürdürmüşlerdir. Bu çağrının en tepe noktalarından biri hatta en üst noktası Kerbelâ’da olmuştur ve bu çağrıya cevap veren Hür ise ilk şehit olandır: Bu çağrı dili, Yol Dili’dir.
Yolumuzun, “Yetmiş iki fırkayı bir nazar ile görmeyen halka müderris olsa hakikatte asidir” gibi temel bir düsturu olmasına rağmen; içinde bulunduğumuz şu günlerde Aleviliği ve Alevileri çeşitli etnik gruplar üzerinden ayırmaya çalışan ve bununla da yetinmeyip yeni bir Alevilik tanımlamasına girmeye çalışanlar mevcuttur.
Kimileri de kendilerine Aleviliğin koruyucu meleği olmak gibi bir görev biçerek iftira, tehdit, ahkâm kesme, kin ve kibir ile “güya soyun önemine vurgu yaparak” kendi kişisel nemalanmalarına zemin hazırlamaktadırlar.
Kibir benliklerini öyle kaplamış ki kendilerinde Serçeşme’yi temsil etme yetkisini görmektedirler. Birileri de Serçeşme’yi taraf olmakla itham etmektedirler. Tarihte hep taraflar ve taraf değiştiren hariciler olmuştur.
Önce mektup ile çağrılar yapıp Kerbelâ’da terk edenler olmuştur. Pirincin içinde beyaz taşlar; geçmişte de varlardı, şimdi de varlar, gelecekte de var olacaklardır. Serçeşme taraftır: Hakk’ın birliğine, Hünkâr’ın Pirliğine taraftır. Haksızlığın önünde eğilmeden dik duran Hamdullah Çelebi gibi, Kalender Çelebi gibi, Pir Sultan Abdal gibi. İmam Hüseyin ise bu duruşun en üst noktasındadır ve bu duruş, “Hüseyni Duruş” tur.
Hünkârımız Molla Said’e, Muhammed Mustafa da amcası Ebu Leheb’e defalarca çağrılar yapmışlardır. İsa peygamber çarmıhta “Baba onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar affet onları” demiştir: Bu Yol’un çağrısıdır. Bu Hakk’tan batıla yönelmiş olanlara kurtuluş çağrısıdır.
Bizler bu Yol’un çağrısını insanlık tarihi boyunca, insanlığın nefse karşı olan savaşında onun kötü emellerine kapılmış her insana tek tek yapacağız. Biz bu Yolu yaşayacağız ve yaşatacağız. Bizler, inancımızı yaşamak ve yaşatmak için Yol dilinden vazgeçemeyeceğiz ve haksızlığın karşısında eğilmeyeceğiz. Hüseyni duruşumuzu Kerbelâ’da, Başsaz’da, Amasya’ya giderken nasıl göstermiş isek; yine o duruşumuzla buradayız. Hak ile batılı seçmek akıl-gönül birliği ya da nefis ile olur.
Görmek isteyenler için gönül gözü açıktır. “Asıl görmeyenler ise nankördür” Hünkârımızın düsturunu göremeyenlere, Yol dili ile diyoruz ki: “Destur-u Pir... Bismişah… Allah Allah…”
“Yedi kat yerde, yedi kat gökte, arşta, kürşte, levh-i kalemde, on sekiz bin âlemde varlığını her nesneye nakş’eyleyen, kendini âdeme bahş’eyleyen, Hak aşkına;
Üçlerin, Beşlerin, Yedilerin, Kırkların, On İki Sadr-ı Velayet, On Dört Masum-u Pak, On Yedi Kemerbest’in, enbiyanın, evliyanın, âşıkların, sadıkların, ariflerin, bilgelerin aşkına;
Gelin gönül gözümüzü açalım! Nefis körlüğünden, dilli-dilsiz şeytanların esaretinden kurutulalım, aslımıza dönüp ve özümüzü dara çekip, ikrar verelim, ikrarımızda durup, “ikrarbend” olalım.