T24 - Merkez Bankası, dün aldığı bir kararla günlük dolar satın alma kotasını 50 milyon dolardan 40 milyon dolara indirdiğini açıkladı. Milliyet gazetesi yazarı Güngör Uras, Merkez Bankası'nın bu hamlesini ' Merkez Bankası doları 1,60 TL'nin üzerinde tutumak istemeyen hükümetten kendine vazife çıkardı' olarak yorumladı.
Uras, yazısında 'Hükümetin seçime kadar dolar fiyatını 1.60 TL’nin altında tutma arayışına 3 kamu bankası (Ziraat, Halk ve Vakıfbank) destek veriyor.' dedi. Güngör Uras'ın bugün yayımlanan yazısı şöyle:
Dolar seçime kadar 1.60 TL olsun (Sonrası... Allah Kerim!)
Dolar 1.61 TL’nin üzerine çıkar gibi oldu. Oldu da... Hükümet seçime kadar doların 1.60 TL’nin üzerine çıkmasını istemiyor. Merkez Bankası da Hükümet’in bu isteğinden “kendine vazife çıkardı”... Ve de “pat” diyerek dün sabah bir karar açıkladı. Merkez Bankası’nın günlük dolar satın alma kotası 50 milyon dolardan 40 milyon dolara indirildi.
Açık anlatımıyla Merkez piyasadan 10 milyar dolar daha az döviz toplayacak. Beklenen o ki, piyasada dolar miktarı artınca, dolar talebi kolaylıkla karşılanacağından, dolar fiyatı 1.60 TL’nin altında kalmaya devam edecek. Yazının başında söyleyeceğimi söyleyeyim: Bu tedbir ile banka bir süre dolar fiyatını 1.60 TL’nin altında belki tutabilir ama, tedbirin cari açık sorununu çözmeye en ufak bir katkısı olamaz.
Hükümetin seçime kadar dolar fiyatını 1.60 TL’nin altında tutma arayışına 3 kamu bankası (Ziraat, Halk ve Vakıfbank) destek veriyor. Bu bankalar piyasadan döviz toplayarak, dolar fiyatı 1.60 TL’nin üzerine çıkar gibi olunca, döviz satışına geçerek, fiyat artışını engelliyor. Anlaşıldığı kadar talep artışı hızlandığından Merkez Bankası da devreye girdi.
Taşıma su ile değirmen dönmez
Döviz alıp satmak ile cari açık sorunu çözülemez. Çünkü taşıma su ile değirmen dönmez. Cari açık (döviz açığı) bugünün sorunu değil. Ama uzun süredir bu sorundan söz edenler “Felaket tellalları, kötü niyetliler, kara gözlüklüler” olarak adlandırıldı. Cari açık diye bir sorundan söz edilemeyeceği söylendi. Derken birden Hükümet ve ardından MB “hidayete erdi!”... Cari açık (döviz açığı) hazmedilemez boyuta ulaşınca panik başladı.
Cari açık (döviz açığı) neden büyür? Neden sorun olur? Ülkenin döviz geliri, döviz giderini karşılayamaz. Döviz açığı oluşur. Bu devam edince döviz açığı büyür.
Cari açık nasıl küçültülür? Ülke daha çok döviz kazanınca (ihracat yapınca), daha az döviz harcayınca (daha az ithalat yapınca) döviz açığı da küçülür. Daha çok döviz geliri sağlamanın, döviz harcamasının küçültmenin tek bir yolu vardır: O da döviz fiyatını artırmak, dövizi pahalı kılmaktır.
Arz talep dengesini fiyat sağlar
Türkiye’nin dış yatırımcıları ilgilendiren “makro dengeleri” (temel göstergeleri) şimdilerde çok iyi. Bütçe açığımızın, dış borcumuzun milli gelire oranı düşük. Bugün Batı ülkelerinde hem bütçe açığı büyük hem dış borç büyük. Türkiye’nin ise, iç ve dış borçlarını çevirememesi, ödeyememesi söz konusu değil.
Açık anlatım ile Türkiye’ye dışarıdan sıcak para gönderecek olanların (tahvil, bono satın alacak olanların, hisse senedine yatırım yapanların, kredi verenlerin) “Biz paramızı Türkiye’ye gönderirsek, geri alamayız” şeklinde bir korkuları yok.
Tek bir korkuları var. “Türkiye’de döviz fiyatı artacak” diyerek korkmaya başladılar. Gördüler ki, Hükümet cari açığı kapatmaya niyetli. Ve de yabancılar biliyor ki dolar fiyatı artmadan cari açığı kapatmak imkânsız.
Hiçbir yabancı Türkiye’ye sıcak para sokarken 1.60 TL’den bozdurulan dolarları, ileride Türkiye’den çıkarken 2.00 TL’den satın almak istemez. Onun için bazıları daha önce 1.50-1.60’tan bozdurduğu dövizleri toparlayarak Türkiye’den çıkmak istiyor. Türkiye’ye para gönderecek olanlar ise, “Du bakalım n’olacak?” diyerek bekleyişe giriyor.
Bu tabloda Merkez Bankası soruna çözüm getirmeyeceği açık seçik belli tedbirler ile sorunun ağırlığını artırıyor, güven bunalımına yol açıyor. Gelecek hakkındaki bekleyişleri olumsuz hale getiriyor.
Kriz sonunda, makro dengeleriyle Türkiye’nin dış görünümü, birçok önde gelen sanayi ülkesinden, Batı ekonomisinden daha iyi durumda. Merkez Bankası’nın panik içinde her gün “bir de bunu deneyelim” şeklinde işe yaramaz bir tedbir açıklayarak Türkiye’ye olan güveni zedelemeye, Türkiye’yi riskli ülke görünümüne sokmaya hakkı olmasa gerek.