Başbakan Tayyip Erdoğan'un Koç'un aldığı MİLGEM ihalesi ve Aydın Doğan'ın SPK davasıyla ilgili yaptığı telefon görüşmelerine hukukçular tepkili. Hukukçular, "Bu yargının yerine kendini koymaktır. Anayasaya aykırı" dediler.
Erdoğan, eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile Aydın Doğan’la ilgili bir dava konusunda konuştuğunu gösteren ses kayıtlarını dün kabul etti. Erdoğan, “SPK’nın bana verdiği bilgiler çok vahimdi, Bakanıma talimat vermem gayet doğal” dedi. Hukukçular ise bu açıklamaya sert tepki gösterdi. Radikal'den Fatih Yağmur'un haberine göre hukukçular, “Başbakan kendini yargı yerine koydu” yorumunda bulundu. Erdoğan’ın açıklamalarıyla ilgili hukukçuların değerlendirmeleri şöyle:
Orhan Gazi Ertekin (Demokrat Yargı Eşbaşkanı): Yargıya müdahale olup olmadığını tartışmanın kendisi bile problem. Çok açık ve net bir biçimde yargıya müdahaleden çok kendisini yargının yerine yerleştiren, yargıyla olan mesafesini daha estetik daha zarif kurma derdinde dahi olmayan, Türk siyasi tarihinin yargı karşısındaki en açık sözlü siyasi aktörü ve lideri görünümünde. Bugüne kadarkiler bu meselede daha estetik, daha şık yöntemler bulmaya çalışırken, kendi çıkarlarını yargıya taşımak için daha olağan daha kabul edilebilir daha makul yöntemler bulmaya çalışırken son tapelerden de anlıyoruz ki Başbakan Erdoğan’ın buna ilişkin ne estetik duygusu var, ne biçimsel meşruiyete dair bir algısı var. Bütün memleketin kendisine emanet edilmiş olduğunu, altyazılardan tutun da Aydın Doğan’a dair davaya kadar her şeye doğrudan kendisinin müdahil olması gerektiğine dair algısı var. Bunda iki şey var. Bir; olağanüstü güç tutkusunu görüyoruz. Aristo güç ve zenginlik peşinde olanlara tiranlık diyordu. İkincisi; bu olağanüstü güç tutkusunu taşıyacak herhangi bir kadrosunun, örgütünün olmadığını görüyoruz. İki çelişik şeyle karşı karşıyayız. Her şeye hâkim olmaya çalışıyor ama her şeye kendisi hâkim olmaya çalıştıkça da gülünçleşiyor. Dolayısıyla bütün bağlantıları kendisi kuruyor, alt yazılara bile kendisi müdahale ediyor. Aydın Doğan üzerindeki bir davaya bile kendisi müdahil oluyor. Ve bir yandan her şeye müdahil olmak isteyen, diğer yandan da bu süreç içerisinde kan ter içerisinde kalan giderek gülünçleşen bir siyasi figür ile karşı karşıyayız. Bu herhalde Türkiye ’nin istisnalarından birisidir.
Emekli Ağır Ceza Savcısı Mete Göktürk: Davayla bilgi almasında suç teşkil eden bir şey yok. Ama ondan sonraki konuşmalarının ahlaki tarafı yok. ‘Alevi hâkim’, 2 bin avukat konuları suç teşkil etmese bile en azından siyasi ve ahlaki açıdan pek doğru bir şey değil.
Turgut Kazan (Avukat): Bu, Türkiye’de yargının bittiğini gösterir. Bir kere bu Başbakan’ın kızdığı medyayı falanca köşe yazarının işten atılması aşamasını geçtiğini, o medyayı öldürmek için gözü kara bir biçimde her şeyi yapmaya karar verdiğini gösterir. Korkunç bir şeydir. Demokrasi ile bağdaşmaz.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti: Basın özgürlüğünün gerçekleşmediği haber alma kanallarının tıkandığı bir ülkede demokrasiden söz etme olanağı yoktur. Eğer iddialar doğruysa, yargıya, basına yapılan bu tür müdahaleler, Türkiye’nin uluslararası alandaki görünümüne de zarar verecektir. İktidarın bir an önce bu çıkmaz yoldan dönmesini diliyoruz. Söz konusu iddiaların da bir an önce açığa çıkmasını demokratik rejimin işlerliği açısından zorunlu görüyoruz.”
Vural: Tuz koktu
MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural: Yargıya, ihalelere, medyaya müdahale yetkisini sana kim veriyor? Başbakan doğrudan doğruya yargıya müdahale ediyor. Tuz koktu. Başbakan artık gerçekten yoldan çıkmış vaziyette.
Feyzioğlu: Anayasa çiğnendi
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu: Söz konusu konuşmayı doğrudan doğruya yargıya müdahale olarak görüyorum. Devam eden soruşturma ve davalarla ilgili Adalet Bakanı’nın müdahale etmesi Anayasaya aykırıdır.
Savcılar göreve
Ankara Barosu Başkanı Sema Aksoy: Savcıları göreve çağırıyoruz. Yasal bir dinleme ise ortada yargıyı etkilemeye yönelik suçlar olduğu görünüyor. Yasal dinleme değilse o zaman dinlemeyi yapanlar ortaya çıkartılmalı.
'Soruşturma açılmalı'
Yargıçlar Sendikası: Başbakan Erdoğan ile Sadullah Ergin’i konuşmalarda adı geçen yargıçtan özür dilemeye; TBMM Başkanlığı ve üyelerini ‘Yargılama yapanları etkilemeye teşebbüs’ suçundan soruşturma açılabilmesi için göreve davet ediyoruz.
MİLGEM Koç'tan nasıl alındı?
OCAK 2013
Milli Gemi Projesi (MİLGEM) ihalesini 1.5 milyar euroya Koç Grubu’na ait RMK Marine kazandı. Proje kapsamında 4 savaş gemisi üretilecekti.
ŞUBAT 2013
Metin Kalkavan’a ait Sedef Tersanesi ihaleye “yetersizlik” nedeniyle giremedi. Ve bazı firmaların Başbakanlık’a ihaleyle ilgili şikâyet başvurusu yaptıkları açıklandı.
1.GÖRÜŞME
16 NİSAN 2013
Önceki gün ortaya çıkan ses kaydında Erdoğan ile Kalkavan, MİLGEM ihalesinin durumu ile ilgili ilk görüşmeyi yaptı.
MAYIS 2013
Başbakanlık Teftiş Kurulu ihaleyi inceleme kararı aldı ve hazırladığı raporda iptal yönünde görüş bildirdi. 5 firmanın katılacağı bir ihalenin uygun olacağı belirtildi.
HAZİRAN 2013
Kurulun raporu, Başbakan Erdoğan tarafından imzalandı. Erdoğan aynı günlerde Gezi olayları nedeniyle Koç Grubu’na yönelik sert açıklamalar yaptı.
EYLÜL 2013
Erdoğan başkanlığında toplanan Savunma Sanayi İcra Komitesi ihalenin Koç’tan alınmasına ve gemilerin TSK’ya ait İstanbul Tersanesi Komutanlığı’nda yapılmasına karar verdi.
2.GÖRÜŞME
27 EYLÜL 2013
Başbakan Erdoğan ile Metin Kalkavan arasındaki ikinci görüşme de 27 Eylül 2013 günü yapıldı. Bu görüşmenin konusu Havuz Çıkarma Gemisi’ydi.
ARALIK 2013
Projesi 2005’te başlayan ve Koç’un da katıldığı 3 milyar dolarlık Havuzlu Çıkarma Gemisi (LPD) ihalesi Kalkavan’ın şirketi Sedef Tersanesi ile İspanyol Navantia ortaklığına verildi.