T24 - YARSAV başkanı Emine Ülker Tarhan, Cumhuriyet gazetesinden Leyla Tavşanoğlu ile gerçekleştirdiği söyleşide Türkiye’deki hukuk sistemini, yargıyı Adalet Bakanlığı’nın vesayetinden
kurtarmanın gerekliliğini, AKP hükümeti yetkililerinin hukuk
anlayışlarını ve hukukun üstünlüğüne ne kadar saygı gösterdiklerini konuştu.
Tarhan, "Nasıl bir ceza hükmünün infaz edilmemesi düşünülemezse Danıştay ve idare mahkemesi kararlarının da yerine getirilmemesi kabul edilemez" diyerek, kapatılma tehdidiyle YARSAV’ın enerjisini gerçek işlevine yöneltmesinin engellendiğini, ancak sürecin daha fazla zorlanmayacağını umduklarını ifade etti.
Cumhuriyet gazetesinden Leyla Tavşanoğlu'nun YARSAV başkanı Emine Ülker Tarhan ile gerçekleştirdiği "Hukuk oyuncak değil!" (3 Ocak 2010) başlıklı söyleşi şöyle:
Hukuk oyuncak değil!
Yargıçlar ve Savcılar Birliği’nin (YARSAV) yeni başkanı Emine Ülker Tarhan’la birlikteyiz. Türkiye’deki hukuk sistemini, yargıyı Adalet Bakanlığı’nın vesayetinden kurtarmanın gerekliliğini, AKP hükümeti yetkililerinin hukuk anlayışlarını ve hukukun üstünlüğüne ne kadar saygı gösterdiklerini konuşuyoruz. Hükümetin ve Adalet Bakanlğı’nın sürekli kızgınlık şimşeklerini üzerine çeken ve kapatılma tehlikeleriyle karşı karşıya kalan YARSAV’ın durumu da konularımız arasında. Söyleşimiz boyunca Ülker Tarhan bakın neler anlatıyor:
- YARSAV çok tartışıldı. Yeni yönetimiyle birlikte kendini nerede konumluyor?
Ü.T. - Kimilerince umut ya da hayal edildiği, yahut farklı yansıtılmaya çalışıldığı gibi, YARSAV’ın yeni yönetimi, eski yönetime “rağmen” görev ve sorumluluk üstlenmiş değildir. YARSAV’ın 2. olağan genel kurulunda tüzüğünde yer alan amaç ve ilkelerinde herhangi bir değişiklik ve sapma söz konusu olmamıştır ve olmayacaktır. Esasen, eski asıl ve yedek yönetim kurulunda yer alan arkadaşlarımızdan büyük bir kısmı, ben de dahil yeni kurullarda da görev almışlardır. Yeni yönetim kurulu da YARSAV’ın bilinen çizgisinde, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, yargıç ve savcı güvencesinin sağlanması, mesleki sorunların çözümünde bir odak olmak fikrinin yaşama geçirilmesi için 3.5 yıldır gerçekleştirdiği ve sonuç aldığı çalışmaların moral desteğiyle, ulusal ve uluslararası alandaki etkinlikleri, yargı reformunun eylemsel olarak gerçekleştirilmesi zeminini hazırlayan davaları, yeri ve zamanı geldiğinde medya aracılığı ile görüşlerini toplumla paylaşması ile bir sivil toplum örgütü olarak Türk yargısının ve yargıç ve savcısının sivil sesi olma misyonunu sürdürecektir.
Şu saptamayı yapmak gerekir. YARSAV geçmiş dönem çalışmalarıyla adeta bir toplumsal muhalefet odağı haline getirilmiştir ya da toplumdaki algı bu yöndedir. Bu görüntünün, pek alışılmadık olduğunu, hatta bazı yargı mensuplarınca da mesafeli bir yaklaşım ile karşılanmakta bulunduğunu bilmekteyiz. Ancak tüzüğümüzde de belirtildiği gibi günlük siyaset ne YARSAV’ın ve ne de onun sözcülerinin etkinlik alanı olmamıştır. Ve fakat bazı odakların ve onların her konumdaki uzantılarının, doğrudan veya dolaylı biçimde yargıya müdahaleleri ve yargıyı etki altında bırakacak davranışlarına karşı koymanın, hukuk adına yapılan yanlış ve yanlı uygulamaları yine hukuk içerisinde kalarak eleştirmenin, bireysel ve kurumsal olarak doğrudan ve örgütlü bir biçimde saldırıya uğrayan yargının içindeki kurum ve kişilerin, yine hukuku öne çıkararak kendini savunma gayret ve çalışmalarının, ne bu kurum ve kişiler ve ne de YARSAV için bir siyasi faaliyet olarak değerlendirilemeyeceği bilinmelidir. Eğer kastedilen “tartışılır” olma olgusu YARSAV’ın belirtilen yöndeki çalışmaları ise, amaç gerçekleşmiştir ve biz geri adım atacak değiliz, aksine bu bizim kararlılığımızı arttırır.
Karanlık büyük plan
Ülkemizde yargı üzerindeki baskılar artarak devam etmektedir. Bunun bilinçli ve belli merkezlerden kanalize edilen, üstelik yargı ile de sınırlı olmayan bir büyük planın en karanlık bölümlerinden birini oluşturduğunu görmeyecek kadar dar görüşlü insanlar değiliz. Bu merkezlerin piyonları aracılığıyla yargıyı kurumsal olarak yıpratmak için her yola başvurdukları geçmişteki örneklerden hatırlanacaktır. Bununla da yetinilmeyip kendilerinden saymadıkları yargıç ve savcıları bireysel olarak da karalamak, toplum nezdinde güvenilirliklerini sarsmak amacıyla yapıldığı apaçık ortada bulunan kimi girişimlerde bulunulmaktadır. Bu kapsamda YARSAV’ın çabaları ile kamuoyunun gündemine ve bilgisine taşınan, Türk ulusu adına yargı yetkisini kullanan yargıçların, savcıların, başsavcıların ve hatta yüksek yargı santrallarının dinlenmesi olgusu, hukuksuz olduğu gibi tam bir saygısızlık ve fütursuzluk örneğidir.
Devlet yapısını gözetmek şart
- YARSAV’ı hükümet kapatmak istedi. Bunda amaç neydi? Hükümetin bu tür girişimleri sürüyor mu?
- YARSAV kuruluşundan itibaren Avrupa Birliği cephesine verilen örgütlenme özgürlüğüne ilişkin engellerin kaldırıldığı mesajlarına karşın yoğun bir var olma mücadelesinin içine itilmiştir. Dışarıya “örgütlenmede engeller kalktı” mesajı verilmiş, ancak Adalet Bakanlığı’nca, İçişleri Bakanlığı’na, duruma müdahale edilmesi yolunda yazı yazılması üzerine, Ankara Valiliği’nce YARSAV’a “yargı bağımsızlığını savunmak devletin görevidir, bu yoldaki tüzük hükümleri devletin egemenlik haklarına tecavüz niteliğindedir, bunları tüzüğünüzden çıkartın” biçiminde uyarıda bulunulmuş, ayrıca 501 kurucu üyemizden halen görevde olan 493 kişinin kuruculuktan çıkartılması, kurucularımızın değiştirilmesi istenmiştir.
Ardından 59’uncu hükümet döneminde, YARSAV’ın kapatılması hükmünü içeren yasa tasarısı hazırlanmış, yürütme güdümünde bir örgüt kurulması benimsenmiş, tasarı 2007 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeniyle TBMM Adalet Komisyonu’nda görüşülemeyerek kadük olmuştur. Ancak 60’ıncı hükümet tarafından 2007 sonbaharında TBMM’ye sevk edilen bu tasarının genel gerekçesinde, “Yargı serbest ve sivil olarak örgütlenirse, bu örgüt, ülkenin üniter yapısı için tehlike oluşturacaktır” ifadesi kullanılarak yargıda örgütlenme, üniter yapı için tehlike yaratacak bir odak olarak gösterilmiştir. Ankara Valiliği’nce yapılan ihbar üzerine YARSAV’ın yapmış olduğu seçimli genel kurulun iptali yolunda 2007 Şubat ayında soruşturma başlatılmış, böylece iptal edilirse YARSAV’ın kuruluşundan itibaren altı ay içinde genel kurulunu yapamamış duruma düşerek kendiliğinden dağılmış sayılması hedeflenmiştir. Soruşturma sonucunda takipsizlik kararı verilmiş, karara yapılan itiraz da reddedilmiştir. Ankara Valiliği’nce YARSAV’ın feshi soruşturması açılması için de 2007 Temmuz’da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na ihbarda bulunulmuş, soruşturma sonucunda dava açılmamıştır. Kamuoyuna sivil anayasa taslağı olarak sunulan çalışmaya bile YARSAV’ın kapatılmasına yönelik hüküm konulmuştur. Ancak anayasa yapma koşulları oluşturulamadığı için bu da sonuçsuz kalmıştır. Adeta kapatılma tehdidi ile derneğimizin enerjisini gerçek işlevine yöneltmesi engellenmiştir. Ancak biz artık bu sürecin daha fazla zorlanmayacağını umuyoruz. Yeni bir yargıç derneğinin kurulması yolundaki gelişme de, YARSAV’ın yargıda örgütlenme ve var olma yolundaki hukuk mücadelesinin bir sonucudur ve ne denli haklı bir mücadele olduğunun da göstergesidir.
- Genelde baktığımız zaman Türkiye’deki hukuk sistemi AB müktesebatıyla uyuşuyor mu?
- Yargıyı ilgilendiren başta yargının etkinliğinin güçlendirilmesi, özellikle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yürütmeden bağımsız yapılanması ve teftiş sistemiyle ilgili düzenlemeler olmak üzere, yolsuzlukla mücadele ve dokunulmazlıkların Avrupa’daki uygulamalar doğrultusunda sınırlandırılması, siyasi partilere ilişkin mevzuatın gözden geçirilmesi, AİHM kararlarının tam olarak uygulanması, basın özgürlüğü de dahil olmak üzere ifade özgürlüğüyle ilgili mevzuatın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları paralelinde geliştirilmeleri, yine İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM kararlarına uygun olarak dernek kurma ve toplantı yapma özgürlüğüne ilişkin tüm reformların uygulanması, güvenlik güçlerinin aşırı güç kullanmasının önlenmesi, sivil toplumun gelişiminin sağlanması, kamu politikalarının oluşturulmasında sivil örgütlerin katılımının kolaylaştırılması ve özendirilmesi konularında, Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin önerileri doğrultusunda işkenceye ve kötü muameleye “sıfır tolerans” politikası çerçevesindeki önlemlerin uygulanmasının sağlanması gerektiği bilinmektedir. Bütün bu konularda henüz bir yol alınmamış olması sorunun yanıtını oluşturuyor sanıyorum. Kaldı ki asıl sorun mevzuatın eşitlenmesinden çok bu ilke ve değerlerin özümsenmesi, uygulanması ve algılanması sorunudur. Ayrıca şunu da belirtmeliyim ki AB için önemli olan kendi ilke ve değerlerinin etkin olarak yaşama geçirilebilmesidir, ancak hiçbir ülke, kurum ve organlarını, siyasi tarihini, geçmiş deneyimlerini, devlet yapılanmasını gözetmeden oluşturmamakta ve yetkilendirmemektedir. Türkiye Cumhuriyeti de, çağdaş değerleri nasıl etkin kılabileceği, hukuksal ilke ve değerleri nasıl yaşatıp yüceltebileceği, hukukun üstünlüğünü nasıl koruyup sürdürebileceği konusunda, devlet yapısını da gözeterek hareket etmek durumundadır.
Tarihsel gaflar
- YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, katsayı uygulamasının Danıştay tarafından durdurulmasından sonra, “Gerekirse hukuku dolanırız” dedi. Zamanında Özal da “Anayasayı bir defa delmekle bir şey olmaz” demişti. Sizce bu nasıl bir hukuk anlayışıdır?
- Sorunuzda sözünü ettiğiniz biçimdeki açıklamalar, bu açıklamayı yapanların üzerine yapışıp kalan, tarihsel gaflar arasında çoktan yerini almış değersiz sözler olarak algılanabileceği gibi hukuku ve yargı kararlarını etkisizleştiren, işlevsizleştiren eylem ve işlemlere girişilmesi, aslında hukuk ile bağlı kalmanın bu gibi kişiler ve anlayışları için bir “pranga” olduğunun tehlikeli bir dışavurumu olarak da değerlendirilebilir. Bu nedenle, benzeri sözlerin bir çeşit “hukuk anlayışı” ile söylenmesi olası olmayıp bu sözleri sarfedebilenlerin “anlayışları”nın hukuka dayalı olmasını beklemek de safdillikten öte değildir. Oysa, bulundukları konumlara bakıldığında, anlayışlarının mutlak surette hukuktan ilham alması, en azından hukuka saygılı olması beklenir. İşte, ülkemizin en önemli problemlerinden biri de budur. Kişilerin konumları ve bu konumlarından beklenen özelliklerinin bu biçimdeki çarpık anlayışları ile çelişmekte oluşu.Gelişmiş toplumlarda hukuk, etrafından dolanılması gereken bir oyuncak, safdışı bırakılması elzem bir düşman yahut her konumdaki iktidar sahiplerinin onaylanma aracı olarak kabul edilemez. Hukukun üstünlüğünü pratiğe geçirmekle görevli yargı erki, demokratik hukuk sistemlerinde aynı zamanda devleti de yargılayan, gerektiğinde mahkûm eden bir güçtür. Kamu görevlileri yargı kararlarının gereğini yerine getirmeli, yargı kararlarının uygulanmasını geciktirmemeli, saptanan hukuka aykırılıklar görmezden gelinmemelidir. Yakın bir tarihte yaptığımız basın açıklaması ile de bu biçimde irade açıklayan kişileri yargı kararlarına karşı saygılı olmaya ve gereklerini yerine getirmeye davet etmiştik. Bu davetimizi yineliyoruz.