Gündem

Kürşat Bumin: Hilmi Özkök demokrasi kahramanı mı?

Kürşat Bumin, Ergenekon davasında tanıklık yapan Hilmi Özkök için 'Demokrasi kahramanı mıdır?' diye sordu

11 Ağustos 2012 16:19

Kürşat Bumin
(Yeni Şafak - 11 Ağustos 2012)


'O bir demokrasi kahramanı' mı?


Bir dönem demokrasiye epeyce hizmeti bulunan bir savcının ifadesiydi bu: "O bir demokrasi kahramanı".

Tahmin ettiğiniz gibi tabii ki emekli genelkurmay başkanı Hilmi Özkök'ten söz ediyorum.

Özkök, mahkemede tanık olarak yaptığı açıklamalardan sonra bir kez daha ülkede askeri darbelerin önünü kesen bir demokrasi kahramanı olarak değerlendiriliyor.

Son derece yanlış bir değerlendirme bu tabii ki. Bu yaklaşım "genelkurmay başkanları sınıflandırması" olarak adlandırabileceğimiz bir yaklaşımın ürünü.

Şu günlerde Özkök'ün mahkeme salonunda anlattıklarına ilişkin sadece şu problemden (o da kısık sesle) söz ediliyor: Komutanları ile yaptığı toplantılarda dile getirildiğini söylediği yasa dışı müdahale önerilerini yapanlar hakkında –zamanında tabii ki- niçin idari soruşturma başlatmadı?

Oysa bana sorarsanız, Özkök'ü bir "demokrasi kahramanı" olarak ilan edilmesindeki bu "küçük pürüz"e kafayı fazla takmamak gerekiyor. Çünkü söz konusu değerlendirmeler yapılırken unutulan en önemli husus, 2002-2006 yılları arasında genelkurmay başkanlığı görevini üstlenmiş olan Özkök'ün de sonuç olarak bir genelkurmay başkanı olmasıdır. Hatta bir adım daha ileri giderek söyleyecek olursak bir orgeneral olmasıdır. Oldu olacak bir adım daha atalım: Bir general olmasıdır...

Dolayısıyla "genelkurmay başkanları sınıflandırması yapmak" işine girişebilmek için her şeyden önce TSK'nın nasıl bir kurum olduğunu, komutanlarının nasıl terfi ettiğini, üst ve en üst komutanlıkları üstlenenlerde nasıl bir formasyon arandığı gibi birinci dereceden belirleyici faktörlerden habersiz olmak gerekir.

Önceki gün Osman Can'ın (Star, 8 Ağustos) "Özkök, Başbuğ ve yapısal sorun" başlıklı yazısı konuya ilişkin yüreğime su serpen son derece az sayıdaki örneklerden birisiydi. Dikkat ederseniz yazının başlığı ("yapısal sorun") zaten yanlış yola girenlerin yanlışını tek başına açıklıyordu.

Osman Can'ın bu akıntıya karşı yazısından birkaç alıntı yapalım:

"Hilmi Özkök'e demokrasi kahramanı demek pek mümkün değil. Daha çok üniformalılar mahallesinin daha az maceracı, daha rasyonel ve daha temkinli duran kanadına ait duruyor. İlker Başbuğ ile sahip çıktığı demokrasi kavramı 1982 Anayasasında yer alan demokrasiden farklı değil."

"Darbe veya muhtıra konusunda net bir tanıklık yapmaktan kaçınmaya çalıştı. "Beyin Fırtınası" dedi. Yani AK Parti'nin iktidarının ikinci yılında kendisi dahil neredeyse tüm karargahın endişelerinin tavan yaptığı, bunun belirli bir plan dahilinde manşetlere taşınması suretiyle bir şeylerin alt yapısının örgütlü bir şekilde hazırlandığı bir dönemde bir araya geldikleri karargahta yaptıkları şeyin yalnızca bir beyin fırtınası olduğunu iddia etti. (...) esasen Özkök ile diğer komutanlar arasında ideolojik bir farklılık yoktu. (...) Ayrıca Şemdinli Savcısı hakkında soruşturma açılmasını sağlaması ve Mersin provokasyonu sonrasında kullandığı "sözde vatandaşlar" sözlerini de unutmamak gerek... Bu da işin diğer bir yönü."

Can'ın da haklı olarak belirttiği gibi "demokrasi kahramanı" yakıştırmasının niçin can sıkıcı bir tekrardan ibaret olduğunun açıklaması Özkök ile diğer komutanlar arasında ideolojik bir farkın bulunmamasında yatmaktadır.

Böyle bir şey mümkün olabilir mi? Genelkurmay başkanlarından birisi "demokrasi kahramanı", bir diğeri "demokrasi düşmanı" olacak! Birisi Avrupa'da uzun yıllar geçirmesinin de etkisiyle "liberal" eğilimli, bir diğeri ise –artık hangi nedenlerden dolayı ise- Kemalist, cuntacı, Ergenekoncu vs olacak...Sanırsınız ki bu komutanların nerede yetiştiği, "savaş sanatı" dışındaki formasyonlarını hangi ideolojilerden geçerek kazandıklar konuların hiçbir belirleyici rolü yoktur...

Komutanların birbirlerine son derece benzer yapıda olduklarını bu heyet ile son derece yakın ilişkiler içinde bulunan kalemler de belirtiyor zaten.

Bakın mesela, önümde duran 31 Ağustos 2002 tarihli Milliyet gazetesinde yayımlanan Fikret Bila'nın ("Askerin saptamaları") konuya ilişkin değerlendirmelerine:

"Hemen belirtmek gerekir ki, komutanların değişmesi, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin komuta anlayışının ve sorunlara yaklaşımının değişmesi anlamına gelmiyor. Bu her komuta değişliğinde kolayca gözleniyor. Dün de gözlendi."

Epeyce eski tarihli bir yazımdan naklettiğim bu sözler hakkında o zaman şöyle yazmışım:

"Ne güzel... Demek ki, komutanların Ali ya da Veli olmasının hiçbir önemi yok. Çünkü TSK'nın 'komuta anlayışı' farklılık gibi dünyevi özelliklere yer tanımayan nitelikte!"

Köşe yazarı sözlerine şöyle devam etmiş:

"Bu olgu Türk Silahlı Kuvvetleri'nde görev devir-tesliminin neden her zaman gönül rahatlığı içinde yapıldığını da açıklıyor. Emekli olarak Genelkurmay Başkanlığı görevinden ayrılan Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun görevi devralırken yaşattığı ve devrederken yaşadığı 'emaneti emin ellere' bırakma duygusunun kaynağı bu..."

Hemen arkasından da şu sözler:

"20, yüzyılda ayakta kalabilen tek yaklaşım olarak Atatürkçü düşünce sistemini özümsemiş olmaları özellikle sorunları saptama, analiz etme ve ülke çıkarları açısından yorumlama kolaylığı sağlıyor."

Eski zamanlarda TSK bahsi çerçevesinde Hilmi Özkök'ten de epeyce söz ettiğimi hatırladığımdan, karıştırdığım eski yazılardan birisinde eski genelkurmay başkanının –doğrusu bana hiç de şaşırtıcı gelmeyen- bir açıklamasını da gözden geçirmişim. Hilmi Özkök, TSK-Ulus ilişkisinin orijinalliğini-biricikliğini Kurtuluş Savaşı örneğini merkeze alarak şu sözlerle anlatmış:

"Bu durum, Orta Çağda Batının yaşadığı Rönesans kadar önemli bir olaydır ve bu değişime askerler öncülük etmiştir. Türk ulusunun TSK'ne karşı duyduğu güvenin ve saygının temelinde bu yatmaktadır. Bu durum doğal olarak, bazı çevrelerin iddia ettikleri gibi her ülke için 'standart' bir ulus-ordu ilişkisini bizde farklı kılmaktadır. Bunun sonucu olarak bu ilişkinin şekli, yöntemi ve derecesi de toplumun kendi özel şartlarına göre değişmektedir."

Ne dersiniz, Özkök, sizin nazarınızda da "bir demokrasi kahramanı" mı?

En iyisi, Özkök'e "demokrasi kahramanı" filan gibi problemli sıfatlar icat etmek yerine kendisini sağlıklı ve mutlu bir emeklilik dönemi geçirmesi için rahat bırakalım.