04 Ekim 2012 18:10
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Darbe ve Muhtıraları Araştırma Alt Komisyonu, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök'ü dinledi. Özkök komisyona 12 Eylül darbesinden 2 gün önce haberdar olduğunu söyledi ve askeri vesayetin kaldırılmasının meseleyi çözmeyeceği görüşünde olduğunu belirtti. Özkök, "12 Eylül demokrasiye köstek mi olmuştur, destek mi olmuştur buna bakmak lazım. Siyasetçinin siyasetçiden yardım alması lazım. Bazı siyasetçilerin bizden yardım ister gibi bir durumu da olmuştur" dedi.
Komisyon Başkanı AKP İstanbul Milletvekili Nimet Baş, üyeler; AKP Milletvekili Enver Yılmaz, AKP Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ, MHP İstanbul Milletvekili Atilla Kaya, CHP İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Özkök'ü dinlemek üzere salonda hazır bulundu.
Komisyona iki korumasıyla gelen Özkök, davet üzerine teşekkürlerini sunduktan sonra harp okulunda öğrenciyken gerçekleşen 1960 ihtilalinin hâlâ etkisinde olduğunu söyledi.
Dava devam ettiği için kişilere ve olaylara değinmeyeceğini belirten Özkök, konuşmasını dikkatli şekilde yapacağını söyleyerek şunları anlattı:
"Bu mesele Türkiye'ye özgü bir mesele değildir. Herkesin başından geçmiştir. Alınacak dersler vardır. Sadece bizim başımıza gelmiş gibi endişe etmemeli. Demokrasi sorunu Türkiye'de uzun yıllardır süregelmektedir. Asker meselesi her zaman gündemde olmuştur. Adına ne denirse densin, bunları analiz ederken askerliğin bazı özelliklerine değinmek istiyorum. En eski mesleklerden biridir. Gelenekleri çok kuvvetlidir. Askerliğin özü başkalarını öldürmeye veya başkaları için ölmeye götürmektir. Ölümü göze almak da öldürmek de acı verir."
Özkök komisyona 27 Mayıs'ta sabaha karşı kaleme aldığı metinden özetle şunları aktardı:
"Yeni güne 18 dakika önce girdik. Bugün tarihi bir gün olacak. Saatin 2.00 olmasını bekliyoruz. Silahlarımız temiz ama Allah onları kullandırmayı nasip etmesin. Her şeye hazırım. Ölüm böyle anlarda hiç geliyor. (...) Okulun merdivenlerinin 3. basamağına oturmuş bunu yazıyorum. Arzumuz, emelimiz ve duamız bu harekâtın tek silah patlamadan sona ermesidir. Çıkan her mermi bir vatan evladına doğru yol açacak bu acı, ama zaruretine inanmışım ben. Bir hükümet darbesi oluyor. Beklenen şey dün saat 9.00'da söylendi. Artık yazmıyorum. Allah beni sükûn dolu günlere kavuştursun."
Özkök sözlerini şöyle sürdürdü:
"Darbelerin, sağlıksız darbenin semptomu olduğu fikrine ben de katılıyorum. Demokratikleşme geliştikçe, askeri müdahale ihtimalleri azalacaktır. Hastalık ortadan kalkarsa semptomlar da ortadan kalkacaktır. Halka dayanan demokrasi büyük önem taşımaktadır. Demokrasiyi sorunlu hale getiren unsurlar da araştırılmalıdır. Milli mutabakat sağlayacak bu komisyon benzerinin olup olmadığını bilmiyorum. Olması gerektiğini ifade ederim. Anayasa çalışmalarının sürdüğü bu zamanda siyasal, hukuksal düzenlemelerin yolu açılmaktadır. Siyaset asker ilişkilerindeki aksaklıkların varsa tespit edilip nasıl düzenleneceğinin ortaya konulması büyük önem taşımaktadır.
Sadece askeri vesayetin kaldırılması, askere karşı güç gösterisi meseleyi çözmez. Mesele her yönüyle ele alınmalıdır. İstenirse ordu kucaklanabilir, sürdürülebilir demokrasinin güvencesi haline gelir."
Özkök, Alt Komisyon Başkanı AKP Amasya Milletvekili Naci Bostancı'nın "Bayrak planından haberiniz oldu mu" sorusuna şöyle yanıt verdi:
"Haberim olmadı. Mektuba dair hatıram yok. Rütbem albaydı. Yapısal olarak siyasetle ilişkim olmadı. Askeri işlere gömülmüş durumdayım. Böyle bir uyarı mektubu verildiğini duydum ama benim seviyemdeki askerlerle bilgi verilmeden yapılmış olmalıdır."
Askeri çevrelerde bunlara ilişkin değerlendirme yapılıp yapılmadığına şahit olmadığını söyleyen Özkök, "Her şeye muhtıra deniyor. Muhtıranın İngilizce'deki karşılığı mutabakat muhtırasıdır. Sivil muhtıra da uyarı olarak bilinir" dedi.
Özkök sözlerini şöyle sürdürdü:
"Benim demokratik davranışım kanunlara dayanır. Kanun, silahlı kuvvetlere siyaset üstünde olması gerektiğini söyler. Darbeler sebep-sonuç ilişkisidir. Bu bir hastalık mıdır? Ben bunu kökleşmiş marazi bir hastalık olduğunu düşünmüyorum. 1960 ihtilali olmayabilirdi keşke hiçbiri olmasaydı. keşke ihtiyaç olmasaydı. 12 Eylül demokrasiye köstek mi olmştur destek mi olmuştur buna bakmak lazım. Aslında siyasetçinin siyasetçiden yardım alması lazım. Bazı siyasetçilerin bizden yadım ister gibi bir durumu da olmuştur. Darbelerde dış güçlerin parmağı olabilir Ben görmedim. Amerkanın da parmağı olablir ben görmedim. Şu ülke var bu ülke var diyemem. Çok büyük haksızlıklara maruz kaldım hiç kimseye tazminat davası açmadım."
12 Eylül'den önce askeriyeden ayrılmayı düşündüğünü belirten Özkök, "Ben yarbaylık görevini 3 sene NATO karargâhında yaptım. Albaylığa terfi ederek Kuvvet Komutanlığı Savunma Araştırma Müdürlüğü'ne geldim. Yurt dışına gidilince, lojman hakkı silinirdi. O yüzden kiralık evde oturdum. Ev sahibi bir tuğgeneraldi. 'Tayin çıkmazsa bana kalır, çıkarsa o zaman boşaltırsın' dedi. Bir yıl sonra İzmir'deki evimden kiracım çıkınca 12 Eylül Ağustos ayında tayin dönemi eşime dedim ki, 'İzmir'deki evimiz boşaldı. Buradan da çık deniyor. Bilgisayarlara hevesim var. Ayarlayalım, bilgisayar yazılımcılığında büyük gelecek görüyorum' dedim. Eşim istekli görünmedi. Bağlı olduğum tuğgenerale 12 Eylül'den bir ya da iki gün önce ayrılmak istediğimi söyledim. 'Sen şöylesin, böylesin' diyecek zannettim. 'Bilmediğin bir şey var, istesen de gidemezsin' dedi. Yorumlamadım. Sonra karargâhta hareketlilik var akşam eve gitme dediler, sana görev verilecek dediler, kaldım. Ertesi gün özel kalem müdürlüğü görevi bana verildi. 2 gün öncesine kadar hissetmedim, hissettirilmedi. Yani tabi hazırlık yapılmıştı."
Özkök, NATO'daki görevi sırasında da herhangi bir şahitliğinin olmadığını söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
"NATO'nun kapsamına da girmiyor. Her ülke bunu bir türlü yapar. İlk yapanlar Romalılar. Her ülkenin en seçkin gençlerini alıp Roma'ya hayran hale getirmişlerdir. Bunlar Roma'nın menfaatlerine çalışmıştır. Dolayısıyla bütün ülkeler bunu bir türlü yaparlar. Özel kurumlar vardır. Modern çağın problemleri diye bir komite ardır.
Bostancı: NATO'daki örgütlenme NATO'nun fonksiyonlarına uygun işleyen mekanizma olduğu kadar çevreden gelen subayları etkilemeye yönelik olduğuna dair özel bir çaba hissettiğiniz var mı?
"Evet var. Dolaylı olarak yapılır. Milli askeri temsiliyet başkanları girerken kapının girişi, camlar... Ülkelerin temsilcilerine davranış biçimleri farklıdır. Ama bu NATO'nun bir şeyi değil, NATO içindeki ülkelerin daranış biçimidir. O dönem siviller pek yurt dışına çıkamıyordu. Askerler çıkıyordu. O yüzden daha ilericiler."
Özkök konuşmasına şöyle devam etti:
"Özel Harp Dairesi’nin karşılığı Gladiyo değil. Böyle yazılıp çiziliyor ama doğru değil. Özel Harp Dairesi işgal edilmiş bir ülkedeki halkı organize etmek, çete muhaberesi yapmak için kurulmuştur. Göz önündedir. Darbelerde Özel Harp Dairesi’nin ilişkili olduğunu görmedim. Bunu hissetmedim. MGK'da görev yaparken basın ve halkla ilişkiler konusunda yanlış yapılan bir şey bilmiyorum. Tek bildiğim terörist faaliyetlerde eylem yapanlar 1. sayfada kendilerini görmek isterler. 2-3'e girince olayların azaldığını görmüşler."
"Annemi kaybettiğimde 3 yaşımdaydım. 'Oğlum paşa olacak' dermiş. Silahlı kuvvetlerin insanları şartlandırması küçükken oluıyor. Ona göre müfredat uygulanıyor. Müfredat gençleri o yönde aşılıyor. Nasıl siyasetin baskı grupları varsa silahlı kuvvetlerin de var. Gençler yaşlılardan daha iyi. 'Eskiden biz gençleri ellerinden tutar yukarı çekerdik. şimdi onlar bizi yukarı çekiyorlar' dedim. Gençler bizim için ayrı bir gruptur. Heyecanlıdırlar. Bu farktan dolayı genç subaylar kavramı vardır. 1960'ta genç subaylar bir darbenin parçası olarak gösterildiği için genç subaylar lafı tedirginlik yaratmıştır bende. Bunun kökeninde yatan budur. Çünkü eskiden otoriter liderlik vardı silahlı kuvvetlerde ama şimdiki gençler gözünüze bakıyor. Harp okulu öğrenci alay komutanlığı da yaptım. Artık ikna olmak istiyor emri yerine getirmek için. Şimdi ancak o şekilde idare ediyoruz sevki."
"Aklı başında bir komuta heyetinin böyle bir ortamı hazırlayarak darbe yapmak... Böyle bir şey olmaz. Halkın beklentileri bazen büyük sorumluluk yüklüyor. O zamanki olayları hatırlıyoruz. Bu olaylar dünya konjoktürüyle ilgili olaylardır. Dünyadaki olayların etkisiyle bu gençlik olayları zirayet etmiştir. Olgunlaşmasını bekledik. Silahlı kuvvetlerin mantığında zamanlama çok önemlidir. Milim milim hesaplamanız gerekir. Bir de mekan vardır stratejide. Geri dönülmek noktaya gelindiğinde işte zaman odur. Korku dağları bekler 12 Eylül'de kimsenin devlete güveni yoktu. Polis yakalıyordu. Savcı bırakıyordu. O ortamı açıkça konuşalım. O kadar çok ideolojik suç var ki; ama ihtilal olduktan sonra herkesin devlete güveni geldi. Katılsanız, katılmasanız da o güvenden dolayı olaylar kesildi. Yeni tedbirler alındı. emirler alındı, verildi. Sanki silahlı kuvvetler hazırlanmış böyle bir şey olabilir mi. Evren paşa cumhurbaşkanı oldu ama diğerleri çekip gittiler. Devleti idare etmek zor. Karabasan gibi. 3 sene içinde işler de çok kötüye gitmemişti ama bırakıp gittiler."
"İnsanlar bugününden mutlu, yarınından emin değilse ya öbür dünyada mutlu olmak için aşırı dindar olurlar ya da sistem bize göre değil deyip bölücü olurlar. Halk umutsuz. Ya terörizm vardır ya ekonomik sıkıntı. Siyasetin başaramayacağını düşünüyorsa hep silahlı kuvvetlerden beklemiş bu Türk toplumunun genelde bir sıkıntısı. Allahtan ya aşiret liderinden ya başbakandan ya da askerden. Ben yapayımdan ziyade biri yapsın vermiş diye beklemiştir."
"60 darbesi günlerinde öğrenci olayları ve ekonomik sıkıntılar vardı. Hem iç hem dış cepheden memleket iyiye gitmiyor kanaatine itildik. Uzun tecrübeler yaşandıktan sonra görüşler değişmiştir. Bilgilendirmeyi kimin nasıl yaptığını hatırlamıyorum. Kendi aramızda konuşurduk. Yarım asır öncesinden bahsediyoruz.
Özkök, "Balyoz darbe planın siyasilerle paylaştınız mı" sorusuna, "Aytaç Yalman getirdiğinde okudum. ama siyasilerle paylaşmadım. Ben Balyoz diye bir darbe hazırlığı duymadım. Ama seminerlerde biraz amacın aşıldığı, uygunsuz cümlelerin konuşulduğu kulağıma geldi. Aytaç Yalman'a bir bak dedim bir daha bir şey gelmedi. Basında Balyoz çıkana kadar da bir daha duymadım" dedi.
Özkök, kendisinden saklanmış bir belge olamdığını belirtti. "WikiLeaks belgelerinde sizin 1 Mart tezkeresine ilişkin sözleriniz var 2005'te tezkerenin geçmemesini parlamenter bir kaza olarak değerlendiriyorsunuz.
Ayrıca ABD askerlerinin çuval geçirmesini sadece sadece sıkıntı yaratan bir olay olarak görüyorsunuz" sorusuna, "Amerika ile olan münasebet neyse ben devlet politikasına göre hareket ederim. 1 Mart tezkeresi geçerken bir sürü toplantılar yapıldı. Silahlı kuvvetler olarak görüşümüz soruldu. Ben 1 Mart tezkeresinin geçmesi ve geçmemesi durumunda neler olabileceğini değerlendiridm. Parlamenter bir kaza doğrudur. Çuval olayına gelince. biz bir krizi değerlendirirken onun idaresini yaparız. bundan sıkıntı duyruk. savaşta bir yöntemdir sir alınırken nasıl göz bağlanıyorsa bunun gibi. Bu çok ani oldu ama iki ülke ilişkilerinde çok büyük bir hasar yapmadı. Ben de hükümet politikası neyse öyle davrandım. 'Kasaptaki ete soğan doğranmaz' sözünün Balyozla hiç alakası yoktur. Ben bu lafı Ergenekon başladığında söyledim. Daha Balyoz ortada yoktu. Bir şeyi daha anlamadan öyle mi böyle mi bilmeden yorum yapmamak için babannemin lafıdır. Bir laf daha vardır; 'günde gelen soğan gibi, yılda gelen Kaan gibi'... TSK İç Hizmetler Kanunu'nun 35. maddesi abartıldığı gibi çok büyük bir şey değildir ama düzeltme yapılabilir.
Hilmi Özkök Cumhurbaşkanlığı ile ilgili kendisine bir teklif yapılmadığını söyledi. Bir daha hiçbir darbe olmayan bir ülke özlüyorum. Türk demokrasisi yol alıyor. Problemler var ama problemleri çözmekten kaçınmayalım' dedi.
Özkök, verilen arada gazetecilerin, Akçakale'ye top mermisi düşmesine karşılık verilmesini nasıl değerlendirdiği sorusu üzerine, ''Askeri angajman kurallarında böyle bir madde var. Biz buna mukabele-i bilmisil derdik'' dedi.
© Tüm hakları saklıdır.