Gündem

"Hey gidi günler hey; 'analar ağlamasın'dan 'analar gömülmesin'e..."

"Bu dil ve içi irin kaynayan zihniyet, yönetecek ülke ve toplum bulamaz bu gidişle"

15 Eylül 2017 17:17

Sezin Öney*

Öyle kalakalıyor insan. Nasıl yani diye...

Avukat Aysel Tuğluk, 23. ve 24. Dönemler'de, Diyarbakır ve Van'dan bağımsız milletvekili olarak seçilmiş bir siyasetçi. 26 Aralık 2016'da gözaltına alındı, 28 Aralık'ta da tutuklandı. Beraber yaşadığı annesi Hatun Tuğluk'un cenazesi için, 48 saatliğine çıktı hapisten ve olan da bu oldu.

80 yaşına yaklaşan Hatun Tuğluk, yıllarını geçirdiği Ankara'da, İncek'teki evinin penceresinden gördüğü, "hayali" olan mezarlığa gömülüyor ve mezardan çıkartılıyor.

Hayali "mezar" olan bir ana...

Anadolu'nun en has değerlerinden sayılan "analar", meğer bu toplumdaki bir kesim tarafından hiç de öyle saygı duyulan kişiler değilmiş. Cenazeler hele; dinî ve ahlâkî bakımdan "dokunulmaz" olan ölüler.

Bu toprakların tarihinde hiç de hoş olmayan şeyler olduğunu; linçlerden mezarları tahribe, "analara" ve "cenazelere" saygısızlığın da gerçekleştiğini biliyoruz. Bugün bu "kötü haberlere uyanmış" ve var olan bir cenneti bir anda yitirivermiş de değiliz.

Ama, bu kadar da aleni biçimde "linç kültürünün" desteklenmesi, bunun da bu kadar fütursuzca "politika" hâline getirilmiş olması ve bir partinin tabanının (ve örtülü ortaklarının tabanının) sürekli galeyana getirilmesinin başlıca ve yegâne "siyaset aracı" hâline getirilmesi de, yeni bir durum Türkiye Cumhuriyeti'nde.

Medyanın, 21. yüzyılda imkânı çok... Bu imkânlar kötüye kullanılınca, istismar edilince de, sonuç, kendi vatandaşını "böcek" gibi, "haşarat" gibi görüp yok etmek isteyen bir kitlenin, bir akımın koskoca bir toplumu, ülkeyi rehin alması oluyor.

Evet; bu topraklarda çok kötü şeyler oldu da, bu kadarı da olmadı; özellikle de "iç savaş" çıkarmak arzusu bu kadar net ortaya konmadı.
 
"Bölücülüğün" zirvesi

Cenaze, akşam saatlerinde toprağa verildikten hemen sonra, önce 20-30 kişilik bir kalabalığın toplandığını, sonra birden bu dağınık ve mezarlar arasında homurtular içinde dolaşmaya başlıyıveren bu güruhun, yaklaşık 100 kişiye çıkıverdiğini görüntülü kayıtlardan izliyoruz. Olaylara tanıklık eden politikacılar Sırrı Sakık ve Mithat Sancar'ın ifadeleri de bu yönde...

Tüm mezarlığa, mezarlıktaki tüm ölülere de müthiş bir saygısızlık o homurtulu, önce ne yapacağını bilemez vaziyette mezarlar arasında dönenen ve sonra da, içlerinden birilerinin "Şehitler Ölmez, Vatan Bölünmez" sloganları, tekbirleri ile taze mezara yürüyenlerin hâlleri...

"Vatanı bu kadar bölebilen," bu kadar da Türkiye'nin tüm ölülerini rencide edecek, inanan inanmayan biraz âhlaklı herkese hicap duyduracak, dine de milliyetçiliğe de, her şeye bu kadar hakaret edebilecek bir başka hareket biçimi arasaydı bulamazdı herhalde bu güruh.

Aysel ve Hatun Tuğluk'un kim olduklarının, kimliklerinin de çok ötesinde, onları aşan boyutta, Türkiye'deki tüm insanlara, insan kalabilenlere hakaret bu...

"Burası Ermeni mezarlığı değil" diye slogan atıyor bu güruh. Tuğluk ailesinin Kürt, Alevi kimliği gündeme geliyor. Daha "bölücü" bir durum ne olabilir Allah aşkına?   

Eski Adalet Bakanı ve şimdiki Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ, "Cenazenin mezardan çıkarılması, 20-25 kişilik kendini bilmez kişi tarafından yapılmış bir şey değildir. Bunları savunmak için söylemiyorum. Kamuoyunda sanki, böyle bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Bunun yanlışlığını ifade etmek için vurgulamaya çalışıyorum. Böyle bir şey yok" demiş...

"Bunları savunmak için söylenmeyen" bu sözler, gayet de savunmuş oluyor işte...

Baştan aşağı yapayanlış bir olay ve öyle "çok çirkin" demekle de geçilmeyecek bir vak’a bu... Ankara'nın göbeğinde, Vali'ye İçişleri Bakanı'na da, rica minnet, zorla ulaşılabilen bir gecede, bir cenazeye karşı "örgütlü cinnet" hâli.

"Örgütlü" diyorum çünkü, sabah akşam, günün her dakikası her ânı, medyanın tüm imkânları kullanılarak, nasıl bir zehirli dille toplum birbirine karşı nasıl kışkırtılıyor biliyoruz.

Neymiş; iktidar içinmiş... Bu dil ve içi irin kaynayan zihniyet, yönetecek ülke ve toplum bulamaz bu gidişle.

Siyasetçi Osman Baydemir'in ifadesiyle, taze mezarı kazmak için bir de traktör getirilmiş saldırganlar tarafından. Her halükârda da, aile nasıl bıraksın ölülerini bu olaydan sonra o mezarda? Kimin ne yapacağı, nasıl bir saygısızlıkta bulunacağı belli değil.

Resmî ağızlardan, "sataşma" da denmiş bu saldırıya. Böyle hafifseyen veya açık, gizli onaylayanlar durumu, sessiz kalanlar, şunu da bilsin; böyle vahşi bir kültür egemen olursa, hiçbir ana, hiçbir ölü mezarında rahat kalamaz bu topraklarda. Çünkü böyle değersiz, insanlıktan uzak kitlelerin yarın öbür gün kime ne yapacağı hiç belli olmaz. Bugün, kimliğinden ötürü "ama..." dediğiniz bir "ana", yarın da başkası...

Bu "kötülük" kültürü ya şifalandırılır, bu toplumdan arındırılır; ya da bir bakmışsınız kendisini en sırça köşkte en korumalı sanan kişi ne yatağında ne mezarında rahat uyuyabilir hâle gelmiş.
Hey gidi günler hey! "analar ağlamasın"dan, "analar gömülmesin"e...


* Bu yazı Bağımsız Gazetecilik Platformu P24'te yayınlanmıştır