Tarhan Erdem
(Radikal-9 Şubat 2012)
Önceki gün geç saatlerde, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nca ‘şüpheli’ sıfatıyla ifadesi alınmak üzere çağrıldı. Müsteşar Hakan Fidan’dan önceki müsteşar da çağrılanlar arasında.
Galiba davet bugüneymiş.
Bu nasıl bir şey? Doğrusu şaşırdım; “Çivisi çıkmış” deme kolaylığına sapmak istemem. Güvenerek yorumlamak zor ama denemeliyim.
İlk soru, bir savcı, kimsenin haberi olmadan, bir müsteşarı ifade vermek üzere çağırabilir mi? Bu sorunun cevabını vermek zordur ülkemizde ama biraz zorlamalıyız kendimizi:
Davet özel mahkeme savcılığı tarafından çıkarıldığından, ‘tabii mahkeme’ kuralının olayımızda geçerli olmadığı açıktır.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 251’inci maddesi bize yardım edebilir:
“250’nci madde kapsamına giren suçlarda soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır.”
Özel savcılar, bazı suçlar söz konusu ise ‘bizzat’ ve ‘doğrudan’ soruşturma yapmaktadır. O halde MİT Müsteşarı buna girmelidir.
Hangi suçlar olduğu sorusu aklımıza gelebilir. CMK 250’nci maddede yazılan suçları özetleyeyim:
Terör, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu, malvarlığı değerini aklama, bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar ile devlete karşı işlenen suçlar ile devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine, milli savunmaya, devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk suçlarıdır.
Hakan Fidan herhalde bunlardan biriyle suçlanmaktadır!
Bu okuduklarımızı tamamlamak için MİT Teşkilat ve Kuruluş Kanunu ile Terörle Mücadele Kanunu’nun soruşturma ile ilgili maddelerine de bakmalıyız:
MİT Kanunu’nun 26’ncı maddesinde “MİT mensuplarının görevlerini yerine getirirken, görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan ötürü haklarında cezai takibat yapılması başbakanın iznine bağlıdır” diye yazılıdır. Bu maddenin CMK’nın 251’inci maddesi ile çelişip çelişmediği düşünülebilir! Düşünülebilir mi?
Terörle Mücadele Kanunu’nda, terör suçlarıyla ilgili davalara, özel ağır ceza mahkemelerinin bakacağı açık biçimde yazılmıştır.
Şimdi bu okuduklarımızın ilk sonucu, kanun yazmanın kolay bir iş olmadığıdır.
İkinci sonuç ise uygulamada görünen anlayış ile kanun koyucunun amacının uyum içinde olduğunun düşünülemeyeceğidir.
Benim bu olaydan anladığımı çok çok özet olarak yazmak istiyorum:
Başbakan’ın bir yıldan bu yana, özellikle yılbaşından beri söylediklerinden ülkede olan bitene doğru tanı koymadığı anlaşılıyor. En azından, benim gördüğüm gibi olaylara bakmamaktadır.
Sayın Erdoğan ve çevresindekiler, olayları iyice çözümlemeli ve adım atılmadan zor görünen ve zorlukları gösterilen, ancak yapıldıktan sonra, şimdiye kadar “Niçin şimdiye kadar yapmamışız” denilecek işlere hemen başlamalıdırlar.
Ben çok kullandım ‘hemen’ kelimesini. Eski yazdıklarım da hemen yapılması gerekenlerdi; “hemen hemen” diye yazılması dilbilgisi kuralına aykırı olduğu için şimdi “Hemen” olarak yazıyorum!