Sözcü Gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin çağrısı ve AKP'li milletvekillerinin suç duyuruları ile gündeme gelen HDP'nin kapatılacağı yönündeki iddialara ilişkin olarak, "HDP’nin terör örgütüyle ilişkisi varsa, bunun bir ucu da hükümete dokunur. Çünkü, HDP milletvekilleri, terör örgütünün Irak’ın kuzeyinde bulunan kamplarına hükümetin bilgisi dahilinde gittiler" dedi. "Bir siyasi partinin kapatılması için terör örgütüyle bundan ileri daha ne bağlantısı olabilir?" diye soran Öztürk, "Unutmayalım, terör örgütleriyle yapılan görüşmelerden dolayı milletvekillerinin yargılanamayacağına ilişkin bir kanun maddesi de bulunmuyor" ifadesini kullandı.
Öztürk'ün Sözcü'de "HDP'yi kapatmaya gücünü yetmez, çünkü..." başlığıyla yayımlanan (29 Temmuz 2015) yazısı şöyle
Yurt genelinde PKK, IŞİD, DHKP-C operasyonları yapılıyor. Bin 100 kişi gözaltına alındı. Daha bitmedi alınmaya da devam ediyor. Başbakan, “Türkiye, bir hafta öncesinin Türkiye’si değil” diyor. Bu kadar kişiyi gözaltına almakla acaba neyi hallettiler belli değil.
Savcılık bir operasyon talimatı verdiyse bunlarla ilgili Emniyet’in belki de aylarca süren bir çalışma yapmış olması gerekir. Biliyoruz ki kişi eğer tutuklanırsa “Bir şeyi var ki tutuklandı” diye düşünülür, onun mutlaka suçlu olduğu kanısına varılır.
'Tutuklayın' baskısı
Gözaltına alınan üç ayrı örgüte mensup olanların tutuklanmaması durumunda “Operasyonlar boş çıktı” değerlendirmesi yapılacak. Bakıyorsunuz, IŞİD’in sözde “İstanbul emiri” diye birileri tutuklanıyor. Ya da yıllardır kimliği, kişiliği, ne yaptığı, örgüt bağlantısı çok iyi bilinen Halis Bayancuk tutuklanıyor. Peki, bu kişilere, 32 vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan canlı bomba eyleminden önce niçin dokunulmuyordu? Kimin koruması, kollaması altındaydı?
Hakim ve savcıların soruşturulmasından atama ve yer değiştirmelerine kadar yetkili olan Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) bu operasyonları yakından izlediği, şüphelileri tutuklamayan hakimlerin sıkıntı yaşayabileceği konuşuluyor. İnanılır gibi değil. Ama geçmişte de “Balyoz” şüphelilerinin serbest bırakılması kararı vermesi beklenen hakime, “Ankara’nın talimatı var. Bırakan sonucuna katlanır. Serbest bırakma kararı verdiğinde dışarıda bekleyen darbe karşıtları tarafından linç edileceksin” denildiğini, bu olayı yaşayan hakimden dinlemiştim.
Bağımsız ve tarafsız yargının, hükümete karşı diye insanları tutuklama gibi bir görevi yok. Suç kanıtları kişinin tutuklanmasını gerektiriyorsa hakim zaten yasalara göre, vicdanına göre kararını verir. Yargı mensupları üzerinde “HSYK bu operasyonları yakından izliyor” denilmesi de yargıyı etkilemeye dönük bir adımdır.
Bu da 'kapatın' baskısı
“Odak” haline geldiği iddiasıyla AKP’nin kapatılması gündeme gelmişti. Anayasa Mahkemesi’nde yargılama devam ettiği günlerde, hükümete yakınlığı ile bilinen yorumcular, parti kapatılmasına karşı çıkıyor, “Türkiye’yi parti mezarlığı haline getirmeye kimsenin hakkı yok” diyorlardı.
HDP’nin, PKK ile ilişkisi yeni değil. Bu ilişkinin bilinmeyen bir yanı da yok. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Yargıtay C. Başsavcılığı’nı HDP’ye karşı harekete geçmeye çağırdı. Yargıtay C. Başsavcılığı’nın görevlerinden biri de partilerin Anayasa’ya aykırı hareketlerinin olup olmadığını incelemek. Siyasi Partiler Yasası’na göre, her aykırı hareket Yargıtay Başsavcılığı’na bildirilir, Başsavcılık da Anayasa’ya aykırı hareketleri takip eder. Bunların yeterli bir yoğunluğu geçmesi halinde bu aykırılıkların soruşturma boyutuna geçilir. Başsavcılığın, o parti hakkında Anayasa Mahkemesi’ne iddianame yazıp gönderme durumu gündeme gelir.
HDP’nin terör örgütüyle ilişkisi varsa, bunun bir ucu da hükümete dokunur. Çünkü, HDP milletvekilleri, terör örgütünün Irak’ın kuzeyinde bulunan kamplarına hükümetin bilgisi dahilinde gittiler. Bir siyasi partinin kapatılması için terör örgütüyle bundan ileri daha ne bağlantısı olabilir? Unutmayalım, terör örgütleriyle yapılan görüşmelerden dolayı milletvekillerinin yargılanamayacağına ilişkin bir kanun maddesi de bulunmuyor.
'Yeni düzenleme yapmadan olmaz'
Yargıtay C. Savcılığı döneminde siyasi partiler masasına bakan Ömer Faruk Eminağaoğlu, sohbetimizde 2010 yılından bu yana ülkemizde parti kapatmanın tarihe karıştığını belirtiyor. Niçin mi? Çünkü Siyasi Partiler Yasası’nın 108’inci maddesinde, “Hakkında kapatma davası açılan bir parti dava açıldıktan sonra kendisini kapatırsa, bunun davaya devam edilmesini ve kapatma kararı verilmesi durumunda doğacak hukuksal sonuçları etkilemeyeceği” yolunda hüküm bulunuyordu.
Bu madde Anayasa Mahkemesi tarafından 2010 yılında iptal edildi, iptal sonrası ise bir düzenleme yapılmadı.
Bu nedenle kapatma davası açıldıktan sonra o parti yöneticileri toplanıp kapanma kararı alırsa, hakkında açılmış davada, kendisini temsil edecek bir tüzel kişilik söz konusu olmayacak. Ortada tüzel kişiliği devam eden bir davalı kalmadığından, aynen hakkındaki dava devam ederken sanığın ölmesi durumundaki gibi, dava yürütülemeyecek ve düşme kararı verilecek. Bundan sonra o parti aynı isimle
bile tekrar kurulup faaliyette bulunabilir. Bu yeni bir tüzel kişilik olduğundan geçmişteki olaylardan da sorumlu tutulamaz.
Yani Başsavcılık HDP hakkında kapatma davası açsa bile dava devam ederken partinin kapatılmasıyla dava düşmüş olacak, mevcut parti yöneticileri de HDP’yi yeniden kurabilecek. Yasalar böyle olduğuna göre “HDP’yi kapatın” demekle HDP’yi kapatamazsınız. Yasal düzenleme yapmadığınız sürece buna gücünüz yetmez…
İşte durumlar böyleyken böyle…