Taraf gazetesi yazarı Cengiz Aktar, HDP'nin TBMM'ye girememesi durumunda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı dengeleyici, denetleyici kuvvet olmadan kendi aklınca yöneteceğini söyledi.
Cengiz Aktar'ın Taraf gazetesinde 'Kobane ve SYRİZA rüzgârları' başlıklı yazısı şöyle:
Kobane ve SYRİZA rüzgârları
Güdük demokrasimiz son demlerini yaşarken bir seçim kazanıldı bir de muharebe. Yurtdışında cereyan etseler de memleketin moralini birebir etkilediler. SYRİZA’nın seçim zaferi bir sol alternatif olabileceği hissiyatını yeşertti. Kobane seferberliği Kürtlerin mücadelesini uluslararasılaştırırken Suriye Kürdistanına yeni bir nefes verdi, siyasî özerklik modelinin önünü açtı. Türkiye’deki siyasî mücadeleye ve özerklik arayışına taze bir enerji taşıdı. SYRİZA’nın icraatı, Kobane’de de yeniden inşa yakından izlenecek. Her ikisinin de HDP ve bileşenlerinin siyasî arayışlarına uzun vadede etkisi olacaktır. Kısa vade etkisi ise şimdiden oldu ve bugün HDP ile seçmeninin muazzam bir özgüvenle seçim kampanyasına yükleneceği anlaşılıyor. Ancak rüzgâr çarpmasına dikkat! HDP’nin seçime parti olarak girme kararının ardındaki özgüven Rojava ve Yunanistan zaferleriyle aşırı özgüvene dönüşmüş gibi duruyor. Oysa, ne başka çaresi kalmamış Yunanistan’da ne de Kürt gerçeğine duyarlı Rojava’dayız. Aksine “sol” ve “Kürt” dendiğinde yüzü ekşiyen bir memleketteyiz. Nitekim Kobane ve SYRİZA zaferleri Kürt ve sol karşıtı çevrelerde de tam aksi etki yaptı! Bunları bilince havada uçuşan köşeli beyanlar, akıl dışı rakamlar acı acı güldürüyor. Tekrar edelim: Eğer HDP Meclis’te olmazsa Erdoğan icracı devlet başkanı olacak ve memleketi hiçbir dengeleyici, denetleyici kuvvet olmadan sade kendi aklınca yönetecek. Seçimden çıkacak meclis geri dönüşü olmayan bir rejim değişikliğine gebe. Risk bu kadar yalın ve hata kaldırmaz!
Buna rağmen görüyoruz ki birbirini gaza getiren, Kobane ve Yunanistan’a bakarak HDP’nin barajı aşacağına kendini inandırmış hayalperest bir “devrim başlıyor ha gayret” kitlesi türeyiverdi. Aralarında parti kararını ölesiye savunan ve “barajı geçemezsek sine-i millete döneriz” diyen de var. Bu maksimalist siyasetin sonuçları, “her durumda Kürtler kazanır” diye geçiştirilemeyecek kadar vahim olabilir. Heyecanlılara iki hatırlatma: Meclis’e giremeyip sine-i millete dönüldüğünde özerkliğin kuvveden fiile çıkması için, AKP’nin ön saflara ittiği “diğer Kürtler” ile çatışmayı göze almak, yetmezse TSK’ya karşı yeniden silâha sarılmak olasılıklar arasında. Çatışmasızlığa alışmış Kürdistan’da HDP’nin Kürt seçmeni silâha yeniden “ser seran ser çawan” der mi? Yine de farzedelim ki savaşarak ayrılındı ya da Erdoğan özerkliği bahşetti. Türkiye’den kopacak Kürdistan’dan beride kalacak Batıdaki Kürtlere karşı, aniden Sevr sendromu depreşecek Türk milliyetçisi unsurun neler karıştırabileceğini hesaplayan oldu mu? Üstelik böylelikle Erdoğan’ın total iktidarının yolunu dolaylı olarak açmış olarak… Yani millet-i hâkime’nin genlerinde bulunan şekavet ve irtica fobisini külliyen azdırarak. Hafazanallah!
Bu kâbus senaryosu karşısında HDP’nin Türkiyelilik siyaseti her şeyden önce, Meclis’te olmayı garanti altına almaktan geçmiyor mu? Türkiyelilik Kürt coğrafyası dışında kalan seçim bölgelerinden gösterilecek güçlü, kucaklayıcı, bağımsız ya da HDP bileşenlerine mensup adaylardan geçmiyor mu? Türkiyelilik Kürt olmayan HDP seçmeninin partisine söz söyleyebilme hakkından geçmiyor mu? Bağımsız eleştirileri hemen “üsttenci Türk” diye yaftalayan tam sindirilmemiş Türkiyelilik de fena hâlde sırıtmıyor mu?
Yakındır, AKP’li kamuoyu yoklamacıları HDP’nin oyunu baraj üstü göstermeye başlayacak, gizli gizsiz AKP muhipleri de HDP’nin parti olarak seçime girme kararına desteklerini artıracaklardır. 7 Haziran akşamı ise, sandık numaralarında uzman olduğu iddia edilen AKP HDP’ye, yüzde 10 sınırına yaklaşsa bile Kürdistan dışında geçit vermeyecektir. Hatırınızda bulunsun: Erdoğan’ın muradı tahayyülleri aşan boyutta!HDP’nin Meclis’te olmaması Erdoğan’ın mutlak iktidarının önünü kapanmamak üzere ardına kadar açar. O dünyada ise ne HDP kalır ne Türkiye.