HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Şırnak'ın Cizre ve Silopi ilçelerinde 13. gününe giren sokağa çıkma yasakları ve yaşanan ölümlerle ilgili olarak Avrupa Birliği Üyesi ülkeler olmak üzere diğer ülkelerin parlamenterlerine bir mektup gönderdi.
Mektubu kaleme aldığı saatlerde Cizre’de bir eve isabet eden havan topu mermisinin 3 aylık bir bebeğin ölümüne neden olduğunu anlatan Sarıyıldız, ”Bebeğin hastaneye götürülmesi sırasında anneannesi ve dedesi de güvenlik güçlerinin ambulansa açtığı ateş sonucunda yaralandı. Dedesi de hastanede hayatını kaybetti” dedi. On binlerce insanın yaşadığı mahallelerin günlerdir elektriksiz ve susuz durumda olduğunu anlatan Sarıyıldız, havan topu ve tanklardan yapılan atışların hedefi olmamak için bazen 100’ü aşkın kişinin bir evin bodrum katına sığınmak zorunda kaldığını söyledi.
Sarıyıldız’ın AB parlamenterlere gönderdiği mektup şöyle:
ACİL ÇAĞRIMIZDIR!
Sayın Meslektaşım;
Savaşın tüm zalimliklerinin uygulandığı, uzun bir süredir şiddetin, silahın ve ölümlerin sözü tükettiği, tanklardan atılan bombaların yanı başımıza düştüğü bir coğrafyadan sizlere yazıyorum. Aylardır insanların evlerin bodrum katlarına hapsedildiği, temel hak ve hürriyetlerinin askıya alındığı, fiili sıkıyönetimin uygulandığı, tank atışları ile evlerin yıkıldığı, insanların sokak ortasında ağır silahlarla taranarak ve keskin nişancıların hedef gözeterek öldürüldüğü ve cenazelerinin günlerce sokakta kaldığı bu coğrafyanın adı Kürdistan.
2013 yılında PKK ile devlet arasında başlayan demokratik çözüm ve müzakere sürecinin 2015 Nisan ayında Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından bitirildi. Barış ve çözüm masasını deviren Erdoğan, kararını AKP Hükümetine dikte ettirerek kanlı bir süreç başlattı. Kürt halkının barış, eşitlik, demokrasi ve özgürlük temelinde, mevcut Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde diğer halklarla birlikte ve bir arada kendini yönetmek isteği, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin zor ve şiddeti ile bastırılmaktadır. Kürt halkı, demokratik ve özgürlükçü bir anayasa temelinde güvence altına alınmasını istediği statü talebini, özyönetim ilanlarıyla ortaya koymuştur. Devlet ise Kürt halkının bu talebine topuyla ve tankıyla karşılık vermiştir. Kuşkusuz, Türkiye Devletinin bu saldırılarının en ağır bedelini sivil yurttaşlar ödemektedir. Sadece son 6 ayda 213 sivil yurttaş devlet güçleri tarafından öldürüldü.
Devlet, Kürt halkının, Kürt illerinde özyönetim ilan etmesiyle birlikte, 7 kentin 18 ilçesinde onlarca mahalleyi kapsayacak şekilde toplamda 54 kez sokağa çıkma yasağı uyguladı. Yasaklar toplamda 231 günü bulmuş durumda! Bu yasaklarda şu ana kadar 124 yurttaş devlet güçleri tarafından öldürüldü. Sokağa çıkma yasakları altında öldürme rejiminin var olduğu Kürt coğrafyasında kimliğimiz ve onurumuz ayaklar altına alınmakta ve diz çökmemiz istenmektedir. Yaşamımız, tarihimiz, geleceğimiz, emeğimiz ve ekmeğimiz hunharca yok edilmektedir.
Cizreli bir çocuğun “Sokağa çıkmak yasak diyorlar. Eve giriyoruz havan topları ile öldürülüyoruz. Sokağa çıkınca da keskin nişancılar tarafından öldürülüyoruz. Ne yapsak öldürüyorlar. Oysaki sokak çocukların değil mi?” çığlığı, devlet eliyle yaşamdan izole edilmiş Kürt sokaklarının şimdiki halini çok iyi anlatmaktadır.
Milletvekili olduğum Şırnak ilinin Cizre ve Silopi ilçeleri de devletin sokağa çıkma yasağı ve saldırılarından nasibini en çok alan yerleşim yerlerindendir. İzninizle ortaya çıkan bilançoyu sizlere özet halinde aktarmak istiyorum: Cizre’de 5 kez sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Şu ana kadar uygulanan sokağa çıkma yasağı 26 günü aşmış durumdadır. Son yasak 14 Aralık 2015’te ilan edildi ve bu yasak sizlere bu mektubu yazdığım saatlerde devam etmektedir. Devam eden bu son ablukada da şu ana kadar 1 çocuk ve 3 aylık bir bebeğin de içerisinde olduğu 19 sivil yurttaşımız katledildi. Toplamındaysa Temmuz ayından bu yana 51 kişi devletin güvenlik güçleri tarafından katledilmiştir.
Diğer bir ilçemiz olan Silopi’de ise 3 kez sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Şu ana kadar uygulanan sokağa çıkma yasağı 15 günü aşmış durumdadır. Son yasak 14 Aralık 2015’te ilan edildi. Devam eden bu son ablukada da şu ana kadar 26 sivil yurttaşımız katledildi.
Türk medyasının büyük bir kısmı AKP Hükümetinin uyguladığı sansür nedeniyle sokağa çıkma yasağının uygulandığı il ve ilçelerde yaşanan bu yıkım, gizlenerek, çarpıtılarak ve manipüle edilerek topluma sunulmaktadır. Türkiye toplumundan ve uluslar arası kamuoyundan gizlenen ve savaş suçu kapsamına giren yüzlerce ağır insan hakları ihlallilerinden sadece birkaçını paylaşmak istiyorum.
Silopi’de polis tarafından öldürülen 55 yaşındaki Taybet İnan adlı kadının cenazesi günlerce devletin ağır saldırıları nedeniyle sokaktan alınamadı. Taybet İnan’ın sokakta çürüyen cenazesi ancak 7. günde hastane morguna kaldırılabildi. Silopi’de halen 6 cenaze 7 gündür Türk devlet güçlerinin ablukası ve saldırıları nedeniyle mahallelerden çıkarılamamaktadır. Cizre’de 8 aylık hamile Güler Yanalak karnına isabet eden kurşunla ağır yaralandı. Güler Yanalak, karnındaki bebeğini kaybetti.
Sizlere mektubu kaleme aldığım şu saatlerde Cizre’de bir eve isabet eden havan topu mermisi 3 aylık bir bebeğin ölümüne neden oldu. Bebeğin hastaneye götürülmesi sırasında anneannesi ve dedesi de güvenlik güçlerinin ambulansa açtığı ateş sonucunda yaralandı. Dedesi de hastanede hayatını kaybetti. On binlerce insanın yaşadığı mahalleler günlerdir elektriksiz ve susuz durumdadır. Havan topu ve tanklardan yapılan atışların hedefi olmamak için bazen 100’ü aşkın kişi bir evin bodrum katına sığınmak zorunda kalmaktadır.
Ortadoğu’da yaşanan DAİŞ faşizmi ve gericiliğine karşı topyekûn mücadele veren Kürt halkı, Türk Devleti tarafından katliamlara maruz bırakılmaktadır. Kürt Halkı, Türkiye’de anadilinin ve özyönetim talebini anayasal güvence altına alınarak barış içinde yaşamak istemektedir. Ne var ki AKP Hükümeti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kürt halkının barışçıl talebine katliamlarla karşılık vermektedir.
Mensubu olduğum Halkların Demokratik Partisi, Kürt sorununun ölme ve öldürme ile değil, siyaset, müzakere, özyönetim ve anadilde eğitim hakkına saygı; barış, adalet ve eşitlik düzleminde çözülebileceğine inanmaktadır. AKP Hükümetinin vazgeçmediği şiddet, inkâr ve asimilasyon politikaları Kürt sorunun toplumsal maliyetini giderek arttırmakta ve Kürt halkının barış özlemlerini yok etmektedir.
AB üyelik sürecini yeniden başlattığını söyleyen AKP Hükümeti, Kürt coğrafyasına dayattığı bu savaşı AB reformları maskesiyle örtmeye çalışmaktadır. Oysaki ortada reformist bir yaklaşım ve AB normlarına uygun davranma yoktur. AB üyelik sürecinde olan Türkiye’de yaşayan Kürt yurttaşların yaşam haklarının tehdit altında olduğu, özyönetim ve anadilde eğitim taleplerinin acımasızca bastırılmaya çalışıldığı bugünlerde, sürecin iç savaşa evrilerek bir soykırımın yaşanmasından kaygı duymaktayız. Bu nedenle AB’nin yaşanılanlara kayıtsız kalmayacağı ve Kürt halkı ile dayanışma içerisinde olacağı inancıyla saygılarımı sunuyorum…