Gündem

HDP'li Altınörs: "AYM, vekillerimizin özgürlüğü yönünde karar aldı, Saray blokajı yüzünden açıklamadı" deniyor

"12 Eylül’ün kurumsal faşizminin yerini, tek adam yönetimine dayanan bir faşizm alıyor"

14 Ağustos 2017 11:32

HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Alp Altınörs, partisinin tutuklu milletvekillerine ilişkin olarak "Ortada demokratik kamuoyunun etkileyebileceği bir mahkeme süreci, hukuksal bir yargılama yok. Anayasa Mahkemesi (AYM) kendi içtihadının dahi arkasında duramadı" dedi. Altınörs, sözlerinin devamında "Gayriresmi kanallardan ulaşan bilgiler, AYM’nin milletvekillerimizin özgürlüğü yönünde karar aldığı ama bunu Saray’ın blokajı nedeniyle açıklayamadığı yönünde" iddiasını ileri sürdü. 

Alp Altınörs'ün, Cumhuriyet'ten Kemal Göktaş'ın sorularına verdiği yanıtların ilgili bölümü şöyle:

- Yaklaşık 100 yıl önce yapılan bir Anayasa nasıl bir çözüm gücü olacak?

Türkiye tarihinde, seçimle gelen kurucu bir Meclis tarafından hazırlanan yegâne anayasa 21 Anayasası. Meclis egemenliğini de yerel halk meclislerini de demokratik özerkliği de içeriyor. 16 Nisan’da getirilen Başkancı sistemin karşısında gerçek alternatif, yerel halk meclislerinden TBMM’ye uzanan bir ‘meclisler sistemi’dir.

- Suriye ve Ortadoğu’daki gelişmelerin Kürt siyasetinin ana hedefini değiştirdiği ifade ediliyor. Bu koşullarda sorunun sadece Türkiye’deki aktörlerle çözümü mümkün olur mu?

Müzakere sürecine hiçbir dış ülkenin dahli yoktu ama AKP’nin ufku, Kürt sorununu çözmeye yetmedi. CHP de sürece katkı sunmadı. Erdoğan 7 Haziran’da oy kaybedince, masayı devirdi. Gelinen noktada, Kürt sorunu uluslararasılaştı. Artık dengeler, büyük oranda, Suriye ve Irak üzerinden belirleniyor. Bu ülkeler de, Rusya ve ABD’nin hâkim olduğu alanlar. Kürt hareketi, hem Rusya hem ABD’yle ilişkiler kuruyor, ama her ikisine de tek yanlı bağımlılıktan sakınarak, kendi bağımsızlığını da korumaya çalışıyor. Oysa, Suriye Kürtleriyle, öncelikle Ankara’nın güçlü ilişkiler kurması gerekmez miydi? Ankara ‘Kürtlerin hak sahibi olmasına karşıyız’dan başka bir söylem üretemiyor. AKP, müzakere sürecinde, büyük bir tarihsel imkânı, küçük hesaplarla yok etti. Umarız bugün muhalefette olan partiler, AKP sonrası dönem için Kürt sorununa dair yaklaşımlarını demokratik temelde belirlerler.

Ortadoğu ortak evi

- Emperyalizmin müdahaleleri buna olanak verir mi?

Doğru olan Ankara, Şam, Tahran ve Bağdat’ın Kürt ulusuyla yeni bir ilişki kurmayı başarabilmeleri. O zaman bölgede ne ABD ne de Rusya bu denli açıktan müdahalede bulunabilir. Bağımsız Türkiye isteyenlerin, Kürt sorununda demokratik çözümden yana olması gerekir. Böylece ‘Ortadoğu Ortak Evi’ne doğru ilerleyebiliriz. Bir dönem Latin Amerika’nın yaptığı gibi, Ortadoğu da emperyalizme karşı bölgesel bir birliktelik geliştirebilir. Bunun ön koşulu, ulusal, dinsel, mezhepsel çatışmaların aşılmasıdır. Öcalan’ın 2013 Newroz mesajı, Bağımsız Ortadoğu vurgusunu içeriyordu.

- Hükümet Kürt sorunu ve diğer pek çok meselede ‘Türkiye’nin bir beka sorunu olduğu’ iddiasıyla politika üretiyor.

Bu söylemle tek adam yönetimi, OHAL meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Türkiye ne ‘hasta adam’ ne de beka sorunuyla karşı karşıya. Bu Devlet Bahçeli başta, sağcıların uydurması. Tam tersine, Türkiye’nin toplumsal gelişme düzeyi, AKP ve MHP’yi aştığı için, bu iki partinin beka sorunu var. 90 yıllık Kürt sorununu, ilk kez müzakerelerle ele almayı başarmış, üç yıl çatışmasızlık sürecini yaşamış, 15 Temmuz darbesini birleşik bir toplumsal dirençle bertaraf etmiş bir ülkenin ‘hasta adam’ olduğunu kimse iddia edemez. Bu toplumsal gelişim düzeyi, 7 Haziran seçimlerinin gündeme getirdiği topyekün demokratikleşmenin de temelidir. Türkiye er ya da geç, 7 Haziran’ın aydınlık gündemine dönecek.

AYM’ye Saray engeli

- HDP özellikle Demirtaş’ın ve Yüksekdağ’ın tutukluluğu konusunda yeterli ses çıkarabiliyor mu?

Eşbaşkanlarımız, tutukludan ziyade, siyasi rehine pozisyonundalar. AYM’nin açık içtihadına rağmen, hukuk çiğnenerek hapiste tutuluyorlar. Diyarbakır’da İdris Baluken için, AYM içtihadını dayanak göstererek tahliye kararı veren mahkemenin bütün üyeleri sürgün edildi ve Baluken yeniden tutuklandı. Figen Yüksekdağ’ın milletvekilliği, FETÖ’cü bir heyetin verdiği 10 aylık cezaya dayanılarak düşürüldü. Demirtaş, 10 aydır tutuklu olduğu halde duruşma tarihi belli değil. Daha mahkemeye çıkartılmadan, Erdoğan “terörist” ilan ederek hüküm kesti. Hangi hukuktan söz edebiliriz? Ortada demokratik kamuoyunun etkileyebileceği bir mahkeme süreci, hukuksal bir yargılama yok. AYM kendi içtihadının dahi arkasında duramadı. Gayriresmi kanallardan ulaşan bilgiler, AYM’nin milletvekillerimizin özgürlüğü yönünde karar aldığı ama bunu Saray’ın blokajı nedeniyle açıklayamadığı yönünde. AYM’nin bir yıldır süren suskunluğu artık bozulmalı. Aksi halde, muhtemelen süreç AYM’yi aşarak AİHM’de görüşülmeye başlanacak.

IŞİD zihniyeti devlete sızdı

- ‘Yeni devlet’ açıklamasını nasıl okuyorsunuz?

Bu yeni değil. Referandum sürecinde Cumhurbaşkanlığı başdanışmanı Mehmet Uçum da söylemişti. 15 Temmuz’u bir milat ilan ederek yeni bir devlet kurduklarını söylüyorlar. Oysa yaptıkları, mevcut devlete kendi kadrolarını enjekte etmekten ibaret. Kürt’ün, Alevinin, sosyal demokrat ailelerin çocuklarının artık devlette yeri yok. Gülen Cemaati’nden boşalan yere başka cemaatleri dolduruyorlar. AKP’nin Gülen Cemaati ile hesaplaşması tümüyle yüzeysel. Zihniyet değişmediği için, Gülencilerin de farklı cemaatlerin çatısı altında yeniden devlete girmelerinin yolu açık.

- Yaşananlara ‘kadro değişimi’ demek yeterli mi?

12 Eylül’ün kurumsal faşizminin yerini, tek adam yönetimine dayanan bir faşizm alıyor. Yenilik dedikleri bundan ibarettir. Tek adam yönetimlerinde devlet, oligarşik yapıdadır, yani dar bir zümrenin iktidarına dayanır. Ekonominin, siyasetin, yargının, yasamanın bütün köşebaşları hanedanvari bir grubun mensuplarınca tutulur. Ama böyle olduğu için de toplumsal dayanakları pek zayıftır. Bu tip yönetimlerin en iyi örnekleri Küba’da Batista ve Nikaragua’da Somoza rejimleriydi. 16 Nisan, tek adam yönetimine karşı dipten gelen dalganın yükselmeye başladığını gösterdi.